Nevzat ONARAN yazdı – “Anlaşılıyor ki, Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’e dökülmesinde Mustafa Kemal’in sorumluluğu/rolü, Kâzım Karabekir’den az değildir, hatta belirleyicidir! Türk Kurtuluş Savaşı ve ‘anti-emperyalizm’ söylemiyle Suphi ve yoldaşlarının imhasını görmemek, ideolojik ve siyasi körlükten başka bir şey değildir!”
Katlinin 100. yılında Suphi ve yoldaşlarına saygıyla
Kuvayı Milliyeciler, Yunan askerinden önce Türk komünistlerini denize döktü. 28 Ocak 1921 gecesi Türkiye Komünist Fırkası’ndan (TKF) Mustafa Suphi ve 13 yoldaşının[1] Karadeniz’de imhasının üzerinden 100 yıl geçti. Oysa Suphi şahsında TKF heyeti resmen Ankara’ya davet edilmişti. İmha planını Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir hazırladı ve TBMM Reisi Mustafa Kemal onayladı. Karadeniz’de imhayı gerçekleştiren Yahya Kahya[2] da Trabzon’da bir Kuvayı Milliyeciydi.
Mustafa Kemal’in Erzurum mebusu seçildiği Osmanlı Meclisi Mebusan, 12 Ocak 1920’de İstanbul’da çalışmaya başladı. 16 Mart 1920’de fiili işgalin resmiyete dönüştürülmesi ve bazı mebusların da tutuklanması üzerine 18 Mart’ta Mebusan aldığı kararla çalışmalarını erteledi. Bunun üzerine İstanbul’da Mebusan’a katılmayıp Ankara’da bekleyen Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti adına Ankara’da meclisin toplanması için çalışmalara başladı. TBMM, 23 Nisan 1920’de Ankara’da açıldı ve Mustafa Kemal reis seçildi. Meclisin çalışmaya başladığı Ankara, Osmanlı Sarayı ve hükümetinin bulunduğu İstanbul’a karşı fiilen iktidar odağıydı. Ankara-İstanbul ikili yapı bir süre devam etti, zamanla İstanbul’un tasfiyesiyle Ankara, arttık resmen iktidardı. Kuvayı milliye, Ankara’nın yereldeki silahlı birlikleri dâhil, tüm silahlı gücüne deniyordu.
Böylesi konjonktürde Bolşevikler iktidarında Sovyetlerle kurulan ilişki ve para ile silah yardımı Ankara için ‘can suyu’ oldu. Sovyetlerin yardımı Temmuz 1920’de başladı ve Mayıs 1922’ye kadar devam etti; kalem kalem biliniyor. Bu dönemde Sovyetler 80 milyon lira nakit olmak üzere, 39 bin 275 tüfek, 327 makineli tüfek, 54 top, 63 milyon tüfek mermisi, 147 bin 79 top mermisi, 20 bin gaz maskesi gibi teçhizat yardımında bulundu. Sovyet nakit yardımı, 1921 yılı bütçesinden (79,2 milyon lira) fazla ve neredeyse Müdafaa-i Millîye’nin 1920 ve 1921 yılı gider bütçesi (81,8 milyon lira) kadardı. Yardımı dönemin Müdafaa-i Millîye Vekili (Milli Savunma Bakanı) Kâzım [Özalp] da yazdı.[3]
26 Ağustos 1922’de başlayan ve 9 Eylül’de İzmir’i Yunan ordusu işgalinden kurtaran Büyük Taarruz öncesinde Milli Savunma Bakanı Kâzım, kasanın tam takır, kuruş olmadığını yazdığını hatırlayınca Sovyetlerin yardımının ne denli önemli olduğu gayet iyi anlaşılmaktadır. Peki, Türk Kurtuluş Savaşı’nda tek cephe savaşının muhatabı Yunanistan’a karşı bu taarruzun finansmanı nasıl sağlandı? Başkomutan Mustafa Kemal’den 600 bin lira borç alındı ve de ödendi.[4] Daha sonra bu para, Reisicumhur Mustafa Kemal’in hissedarı olduğu İş Bankası’nın kuruluş sermayesi olacaktır.[5]
Sovyetlerin yardımıyla ‘yoldaş’ söylemi Ankara’da resmileşmekle kalmadı, TBMM Reisi Mustafa Kemal’in gözetiminde 18 Ekim 1920’de resmi Türkiye Komünist Fırkası (TKF) kuruldu[6] ve devamında 20 Ocak 1921’de de iller düzeyinde muhtariyeti/federasyonu öngören 1921 Anayasası kabul edildi. Hatırlayalım ki, Mustafa Suphi ve yoldaşları 10 Eylül 1920’de Bakû’de partisini kurmuş ve yürüyüşüne başlamıştır.
Ankara’nın dilindeki ‘yoldaş’, resmi TKF ve 1921 Anayasası aslında yardımın devamı için Sovyetlere şirin görünmenin birer cilasıymış. Nitekim Suphi ve yoldaşlarının katlinden üç ay sonra Mayıs 1921’de bizzat Mustafa Kemal’in emriyle resmi TKF tasfiye edildi [7] ve 1921 Anayasası’na da Koçgiri ile Pontos sorunu özelinde işlerlik kazandırılmadı. Bizzat TBMM Reisi Mustafa Kemal, İzmit’te 16-17 Ocak 1923’te, “1921 Anayasası gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi livanın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir” dediği[8] halde gereğini yapmadı. Sonrasında 29 Ekim 1923’te yürürlükteki 1876 Anayasası’nın padişah ve halifeliği yetkili kılan (madde 3-5) hükümleri değil, 1921 Anayasası’nın muhtariyeti/federasyonu öngören maddeleri (11 ve 12) ilga edildi. Diğer bir deyişle, Cumhuriyet ilanıyla, tasfiye edilen federasyondu.
Yardım ve lojistik destek nedeniyle Sovyetlerle ilişkinin önemsendiği ve hatta resmi TKF kurulduğu halde, Suphi ve yoldaşlarına imha planı hazırlanmaktan geri kalınmadı; süreci özetliyorum:
1- TBMM Reisi Mustafa Kemal ile TKF Merkez Heyeti Reisi Mustafa Suphi arasında doğrudan ve dolaylı ilişki kuruldu. Mustafa Suphi, Mustafa Kemal’le ve Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir’le hem yazıştı hem de görevlendirdiği partililer görüştü. Önce Süleyman Sami, ‘BMM Reisi M. Kemal Paşa Hazretlerine’ hitabıyla başlayan 15 Haziran 1920 tarihli mektupla ve 2 Ağustos’ta Salih Zeki de, Karabekir’le görüşmenin ardından Ankara’ya gitti. BMM Reisi Mustafa Kemal’in “Mustafa Suphi Yoldaş” hitabıyla başlayan 13 Eylül 1920 tarihli mektubunda, halk hükümeti ve idarenin esas olarak seçimle belirlendiği gibi şuralara atıf yapıldı. Aynı hedefe yüründüğü için BMM’ye yetkili bir delegenin gönderilmesini isteyen Mustafa Kemal’in ikili görüşmede önemle üzerinde durduğu bir konu da Sovyetlerden gelen yardımdır. Mustafa Suphi, Mustafa Kemal’e Kasım 1920’de ikinci ve 2 Ocak 1921’de üçüncü mektubunu yazdı. Kars’ta BMM Riyaseti’ne hitaben kaleme alınan 2 Ocak tarihli mektuptaki talep, kanunların öngördüğü koşullarda çalışmaktır: “Emelimiz memleketin müdafaa cephesini zayıf düşürmek” değil, hükümete yardımcı olmaktır. Bu gayeyi “kanunların veregeldiği müsaadeler dahilinde” gereken kolaylığın gösterilmesini rica ederim ve “sizlere katılmakla onur duyacağımızı” arz ederiz.[9]
Suphi şahsında TKF heyetinin geliş amacı bu kadar nettir; Direniş cephesini yani [Türk] millî hareketi[ni] güçlendirmek için kanunların öngördüğü koşullarda mücadele etmektir. Suphi, bu iyi niyetinin kurbanı oldu. Zaten TKF’nin dönemsel politik analizi Ankara’dan ayrıksı çizgide değildir. TKF’nin 8 Kasım 1920’de aldığı kararda ve sonraki değerlendirmelerinde[10] Anadolu [Türk] millî kuvvetlerine, Hıristiyan milletlere ve Sevr’e bakışında Ankara ile paralellik vardır. Paralellik sonrasında daha da derinleşti, Ermeni soykırımı ve Kürt sorununda[11] Türk devletinin ideolojik barikatı aşılamadı.
Suphi şahsında komünist heyetin daveti Meclis’te gizli celsede müzakere edildi; hem de Suphi ve yoldaşlarının Erzurum’a geldiği 22 Ocak 1921’de. Mustafa Kemal, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni’nin TKF ile ilişki kurmak ve mektuplaşmakla ilgili ağır ithamına cevaben net konuştu: “Mustafa Suphi ile ilk temasta bulunduğu[m] zaman yalnız muhabere etmedim. Benim nezdimde ademi mahsus göndermişti. Hakikaten Eskişehir’de bulunduğum sırada Mustafa Suphi’nin ve daha bir adamın [azadan Mehmet Emin] imzasıyla bir vesikayı ve bir [15 Haziran 1920 tarihli] mektubu hamilen bir zat [Süleyman Sami] bana mülaki oldu. Mustafa Suphi bana müracaat ediyor ve diyor ki, bizim hariçte maksadı teşekkülümüz dâhildeki maksadı millimizi teshil ve teminden ibarettir […] Bu adam [Mustafa Suphi] Lenin’in yegane adamıdır ve Lenin, Türkiye hakkında bir iş yapmadan evvel mutlaka Suphi ile [görüşmektedir.] […] Ben doğrudan doğruya Mustafa Suphi’nin mektubuna cevaben [13 Eylül 1920 tarihli mektubu] yazdım ve onu okuyabilirsiniz […] Bu memlekette çalışmak isteyenler, hakiki olarak çalışmak isteyenler memleketin içinde bulunurlar memleketin hakiki menabiine, kitlelerine istinad ederler. […] Asıl mektubu getirip de mahrem tebligatta bulunan, söylediğim şeylerin hepsi hakkında müspet, müeyyid delaili (doğrulayan deliller) kafiye (yeterince) mevcuttur. Tekrar delile hacet yoktur.”[12]
2- Mustafa Suphi ve yoldaşlarının 28 Aralık 1920’de Kars’a gelmesinden birkaç gün sonra plan hazırlığına başlanmıştır.[13] BMM Reisi Mustafa Kemal-Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir yazışmasıyla belirlenen plan, TKF heyetinin Erzurum-Trabzon hattında kovalanması [esir alınıp götürülmesi] ve Karadeniz’de sınır dışı edilmesidir [yani Karadeniz’e dökülmesidir]. Sovyetlerle ilişkinin yardım vesaire nedenle ‘hayati’ olduğu bir dönemde Mustafa Kemal’e rağmen, ne Kâzım Karabekir ne de Erzurum Valisi Hamit, Karadeniz’de imhaya karar veremezdi. İlişki iyi görünmektedir, hatta 2 Ocak 1921’de Moskova’ya giden ekipten Moskova Sefiri Ali Fuat, Maarif Vekili Rıza Nur’la görüşülmüş ve Kars’ta üç haftaya yakın kalınmıştır. Sonradan anlaşılıyor ki, Suphi ve yoldaşlarının Kars’ta bu kadar kalmalarının aslında alıkonmalarının nedeni, Ankara-Erzurum hattındaki hazırlık ve sahadaki teşkilatlanmasıdır.
3- Sahada hazırlığı yapan Kâzım Karabekir’dir; Erzurum Valisi ve yöredeki mülki-askeri sorumlularla gerekli yazışmayı yapmış ve emri vermiştir. Mustafa Kemal’in vurguladığı gibi hükümetin Kâzım Karabekir’e verdiği talimat[14] ve Ankara-Erzurum hattında yazışmayla belirlenen plan, Erzurum Valiliği’ne Ankara emri olarak bildirildi. 2 Ocak’ta Suphi, mektubunda millî mücadeleye katılmaktan onur duyacağını kaleme alsa da aynı gün Kâzım Karabekir, Erzurum Valisi Hamit’e Suphi ve heyetinin Ankara’ya gönderilmemesinin BMM Reisi ve Hariciye Vekaleti’nin emri olduğunu yazdı. Valinin yaptığı hazırlıkta öne çıkan teşkilat, Erzurum Müdafaa-i Hukuk Heyeti’nin istifa etmesiyle 15 Ocak’ta kurulan Erzurum Muhafaza-i Mukaddesat ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’dir. Anlıyoruz ki, cemiyet, Komünizme Mücadele Derneği’nin 1920’ler versiyonudur. Mete Tunçay’a göre, bu cemiyetin Erzurum’daki kışkırtmalarının arkasında Erzurum Valisi ‘Deli’ namıyla tanınan Hamit (Kapanlı) ve Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir vardır. 16 Ocak’ta vali, Mustafa Kemal’e gönderdiği telgrafında hem yeni kurulan cemiyeti hem de Kâzım Karabekir’le alınan kararı aktardı. Buna göre, Suphi ve TKF heyeti halkın galeyanından korunacak [yani esir alınacak] ve hudut haricine sevk etmek amacıyla Trabzon’a gönderilecektir.[15]
Erzurum’da Suphi ve yoldaşlarına ne yapılacağı, 3/4 Ocak’ta kumandan Kâzım Karabekir-vali Hamit yazışmasına göre netleştirildi. 11 Ocak’ta plan hakkında hem Ankara’yı bilgilendiren hem de valiye cevaben onaylandığını yazan Kâzım Karabekir, aynı gün Mustafa Suphi ve Ethem Nejat’la görüştü ve onlara hükümeti haberdar ettiğini, Erzurum’da halkın hissiyatının olduğunu ve Ankara seyahatinden vazgeçmeleri gerektiğini [Mustafa Kemal’e] ilettiğini bildirdi. Valilikten Mustafa Kemal’e plan bilgisi (16 Ocak’ta) aktarıldı ve Ankara’dan (18 Ocak’ta) cevaben “Tedabiri âliyeleri musiptir” denildi.[16] Böylece valilik, ‘onay’ bilgisini Kâzım Karabekir’in bildirmesine rağmen, Ankara’dan ikinci kez aldı. Mustafa Kemal’in “plana onay” cevabı, aslında Kâzım Karabekir’le sağlanmış mutabakatın valiliğe yazılmasıdır. Mustafa Kemal, benzer bilgilendirmeyi 25 Ocak’ta[17] bir kez daha tekrar etti: “[Planı] öğrenmiş ve uygun bulmuştum.”
4- Plana ve icrasına yönelik hazırlığı onaylayan BMM Reisi Mustafa Kemal’dir. Eldeki belgelere göre Ankara-Erzurum hattında yazışmayla Sovyetler gücendirilmeden Suphi ve yoldaşlarına yapılacakların planı şöyledir (maddeleştirdim): 1- Heyet Erzurum’a vardığında halk kışkırtılacak. 2- Heyetin Ankara’ya gidemeyecekleri ve kalamayacakları izlenimi uyandırılacak. 3- Heyet Trabzon’a yönlendirilecek [ve esir alınacak]. 4- Trabzon’da da halk heyete karşı kışkırtılacak. Yazılı olmayan 5’inci maddeyse, Suphi ve yoldaşları Karadeniz’de imha edilecek. Eğer ki, tüm evraklar incelenebilmiş olsa 5’inci maddenin yazılı olduğundan da hiç kuşkumuz yoktur. 22 Ocak’ta Erzurum’a gelen TKF heyeti, büyük olasılıkla Erzurum-Trabzon hattında altı gün boyunca esir olarak götürüldü ve 28 Ocak’ta da Karadeniz’de boğularak imha edildi.
İmha planının Mustafa Kemal ve Kâzım Karabekir ve Erzurum Valiliği arasında yazışmalarla belirlenmesinden ve onaylanmasından habersiz, 18 Ocak’ta Suphi ve yoldaşları, başlarına ne geleceğini bilmeden Kars’tan Erzurum’a trenle hareket etmiştir. 22 Ocak’tan itibaren Mustafa Kemal onayıyla Kâzım Karabekir kumandasında, Rusya ile dostça ilişkileri bozmamak kaydıyla, Suphi ve yoldaşlarına imha harekâtı fiilen başlatılmıştır.
5- Katliam planlandığı gibi uygulanmıştır; TKF heyeti ancak 28 Ocak’ta gece Trabzon’a varmış, 19 kişilik heyetten 5’i alıkonmuş ve Suphi dâhil 14 kişi motora bindirilmiştir. Alıkonanlardan biri de Suphi’nin karısı Mariya (Meryem) Suphi’dir. Trabzon’da Suphi ve yoldaşlarının imhası planını organize eden Yahya Kahya, Mariya Suphi’yi “kendisine kapatma yapmış” ve heyetin maddi imkanlarına da el koymuştur.[18] Mustafa Kemal, planın Karadeniz aşamasında büyük olasılıkla Yahya Kahya’yı arayıp görevlendirmemiştir, ama her kim Kâzım Karabekir, vali Hamit veya bir başkası görevlendirmeyi yapmışsa da, o görüşme anında muhtemelen planı onaylayan olarak Mustafa Kemal’in adı geçmiştir.
6- 28 Ocak 1921’de Mustafa Suphi ve 13 yoldaşının imhası cinayet zincirinin ilkidir. Planın Karadeniz ayağında görevli Yahya Kahya 3 Temmuz 1922’de öldürüldü, bunu öğrenen ve çevresinde konuşan Trabzon Mebusu Ali Şükrü 27 Mart 1923’te boğduruldu, 2 Nisan 1923’te de Yahya Kahya ve Ali Şükrü’yü katlettiren Topal Osman öldürüldü. Topal Osman, sıradan birisi değildir; çünkü birliği, Çankaya’nın Muhafız Kıtası’dır.[19] Sonuç olarak Çankaya, bu cinayet zincirinin ortasındadır. Nitekim sonradan Çankaya Muhafız Alay Komutanı İsmail Hakkı (Tekçe), önce Topal Osman’ın iki fedaisiyle Yahya Kahya’yı ve sonra da Topal Osman’ı öldürdüğünü açıkladı.[20] 28 Ocak 1921’den 2 Nisan 1923’e cinayet zinciri bütün olarak dikkate alındığında, Erzurum üzerinde karar/onay mercii Ankara’dır ve 22 Ocak 1921 tarihli TBMM gizli celse zaptı[21] da TBMM Reisi Mustafa Kemal’in rolünü anlaşılır kılmakta ve bir tür “komünistlerin katli vaciptir” fermanının tutanağıdır.
22 Ocak’ta BMM Reisi Mustafa Kemal, hem kendi hem de Meclis’te bulunmayan Kâzım Karabekir adına Hüseyin Avni’yi yanıtladı: 1- Komünizm “memleketimiz, milletimiz ve dinimiz” adına kabul edilemez. 2- Resmi TKF, Mustafa Suphi’nin TKF’sine karşı özel izinle kuruldu ve gerektiğinde kendileri dağılacaktır. 3- Evet, Mustafa Suphi ile ilişki kuruldu ve mektuplar yazıldı. 4- Bundan sonra Mustafa Suphi ile görüşülmeyecek ve mektup yazılmayacaktır. 5- Mustafa Suphi’yi şarkta karşılayan Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir’dir. 6- Mustafa Suphi’yi ve heyettekileri ‘sınır dışına tard’ etme yani Ankara’ya gelmesini engelleme planını hazırlayan Kâzım Karabekir’dir. 7- Suphi ve yoldaşlarıyla ilgili [imha] planın gereği yapılacaktır.
Anlaşılıyor ki, Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’e dökülmesinde Mustafa Kemal’in sorumluluğu/rolü, Kâzım Karabekir’den az değildir, hatta belirleyicidir! Türk Kurtuluş Savaşı ve ‘anti-emperyalizm’ söylemiyle Suphi ve yoldaşlarının imhasını görmemek, ideolojik ve siyasi körlükten başka bir şey değildir!
Bakû’da TKF, aylar sonra yoldaşlarına ne olduğunu gündemine alabildi. Merkez Komitesi, Suphi ve yoldaşlarının katledilmesini 3 Mart 1921’de ilk kez görüştü ve ancak bir ay sonra 2 Nisan’da Moskova’ya bildirdi. Bu arada 16 Mart’ta Türkiye-Sovyet Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması imzalandı.[22] Peki TKF teşkilat merkezi, yoldaşlarına ne olduğunu görüşmekte ve katliamı Bolşeviklere bildirmekte neyi bekledi?
Bolşevikler de, Ankara’nın anti-komünizmini yeterince göremedi; belki gördü de öyle davrandı! Sovyetlerin, 1878’den beri Rusya işgalindeki Kars, Ardahan ve Artvin’den 1917 devrimi sonrasında çekilmesinin ardından, silah ve cephane yardımı ile kaynak aktarmakla, Mustafa Suphi ile yoldaşlarının katlinden hemen sonra da antlaşmayı imzalamakla Ankara’nın rolünü olduğundan fazla abarttığı kanısındayım!
Dönemin ulaşılan belgelerini analiz eden Mete Tunçay, “Yahya’ya Suphi grubunun ortadan kaldırılması için kimin emir verdiği kesinlikle belli değildir. Bu buyruğun Karabekir’den çıkmış olması muhtemeldir. Ankara’nın ise, önceden haberinin olup olmadığını kestirmek güçtür” ve “eğer günün birinde M. Suphilerin öldürülmesinin onun [M. Kemal] emrettiği kanıtlanırsa, çok şaşacağım!” değerlendirmesini yaptı.[23] Asıl ‘şaşılacak’ hâl, Kâzım Karabekir’e emri verenin ve planı onaylayanın üst mevki TBMM Reisi Mustafa Kemal’i görmemektir. Zaten Mustafa Kemal, bizzat planı bildiğini ve onayladığını açıklamıştır. Ayrıca Yahya’ya emri verenin ya İttihatçılar ya da doğrudan Ankara veya Ankara insiyatifiyle Kâzım Karabekir-vali Hamit ikilisi olabileceği[24] de öne sürülmüştür.
Mustafa Suphi ve 13 yoldaşının imhası, Türk devletinin ideolojik konumlanmasında anti-komünizmi, Türk milliyetçiliğinin bir unsuru ve sistemin karakteri haline getirmesinin temel faaliyetidir. Tarihten gelen Rus veya Moskof düşmanlığı, 1920’lerde komünizm olarak netleştirildi. 1920’lerin ikinci yarısı ve devamı, Türk milliyetçiliğinin anti-komünizmi faşizmle içselleştirdiği yıllardı.
KAYNAKÇA
[1] Mete Tunçay, Türkiye’de Sol Akımlar-1 (1908-1925), BDS Yayınları, İstanbul-2000, Belgeler-s. 356.
[2] Yahya Kahya, Trabzon Müdafaai Hukuk Cemiyeti yöneticisidir (TBMM ZC, devre: I, cilt: 20, 8.6.1338 (1922), s. 265-226).
[3] Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının Mali Kaynakları, Atatürk KDTYK Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara-1990. s. 542-550; Stefanos Yerasimos, Kurtuluş Savaşı’nda Türk-Sovyet İlişkileri 1917-1923, Boyut Kitapları, İstanbul-2000, s. 613-620; Kâzım Özalp, Millî Mücadele, 1919-1922, cilt: 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1998, s. 219.
[4] Mustafa Kemal’nin hesabındaki bu paranın kaynağı, Hindistan Hilafet Komitesi’nin gönderdiği yardımdır; paranın hem Mustafa Kemal’in şahsına hem de Anadolu’daki harekete gönderildiği iddia edildi (Kâzım Özalp, age, s. 233; Alptekin Müderrisoğlu, age, s. 559; Türkiye İş Bankası Tarihi, Hazırlayan: Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul-2001, s. 4-5; Fikret Ünal, Muzaffer Tıraş, Zafer Kükrer, 1920-1929 Bütçe Kanunları, Başbakanlık Basımevi, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu Yayını No: 1978/190, Ankara-1979, s. 19).
[5] Türkiye İş Bankası Tarihi, s. 5, 87-98 ve 612-630 (Atatürk’ün banka hesapları).
[6] Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hâtıraları, Temel Yayınları, İstanbul-2000, s. 515-518, 551-554; Feridun Kandemir, Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası, Yakın Tarihimiz Yayınları, İstanbul-1965; TBMM GCZ, cilt: 1-22 Ocak 1921, s. 334-335.
[7] Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1921’de Moskova’da bulunan Tevfik Rüştü’ye (Aras), “[G]eçen yılda Rusların eğilimlerini ve büyük yardımlarını sağlamak için müsamaha edilen ve komünizmi temsil eden her türlü örgütler tüm olarak ortadan kalkmıştır” diye yazdı (Mete Tunçay, age, Belgeler-s. 246-247).
[8] Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları 1923, 3. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul-1999, s. 104-105.
[9] Mete Tunçay, age, s. 100-101 ve Belgeler-s. 338-341, 345; Yavuz Aslan, Türkiye Komünist Fırkası’nın Kuruluşu ve Mustafa Suphi, Türk Tarih Kurumu, Ankara-1997, s. 269-280; Dönüş Belgeleri-1, TKP MK 1920-1921, Çeviren: Yücel Demirel, TÜSTAV, İstanbul-2004, s. 49-50, 112-117.
[10] Dönüş Belgeleri-1, s. 152-155 (8 Kasım 1920), 323, 331; Dönüş Belgeleri-2, TKP MK 1920-1921, Çeviren: Yücel Demirel, TÜSTAV, İstanbul-2004, s.79.
[11] TKP MK Üyesi (1986) ve TBKP MK Üyesi (1988) Ahmet Kardam, TKP’nin iki politikasına eleştirel yaklaştı: “Birincisi, TKP’nin Ermeni Soykırımı’nı göremeyişi ya da kıyıma gözünü kapaması; ikincisi, Kürt isyanlarını gerici feodal isyanlar olarak görmesi” (Birikim, Eylül 2020, sayı: 377, s. 43).
[12] TBMM GCZ, cilt: 1-22 Ocak 1921, s. 336.
[13] Yavuz Aslan, age, s. 299-303; Mete Tunçay, age, 102, 152; Hamit Erdem, Mustafa Suphi, 3. Baskı, Sel Yayıncılık, s. 225-229.
[14] TBMM GCZ, cilt: 1-22 Ocak 1921, s. 337
[15] Mete Tunçay, age, Belgeler-s. 351-353; Yavuz Aslan, age, s. 306-307, 312-320.
[16] Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, Türkiye Yayınevi, İstanbul-1960, s. 909-910; Mete Tunçay, age, s. 152 ve Belgeler-s. 351, 353; Yavuz Aslan, age, s. 307-315; Hamit Erdem, age, s.230-237.
[17] Mete Tunçay, age, Belgeler-s. 246.
[18] Mete Tunçay, age, s. 102, 153 ve Belgeler-s. 356; Yavuz Aslan, age, s. 321, 331-332. Türkiye Komünist Gençler Birliği azası Abdülkadir’in 1 Ekim 1921 tarihli anlatımı, Dönüş Belgeleri-2, s. 157-169.
[19] Kâzım Karabekir, age, s. 1148; TBMM ZC, devre: I, cilt: 28, 29 ve 31 Mart 1923, s. 227-231 ve 243-244; 27 Mart’ta Ali Şükrü’yü boğduran Topal Osman’dır (Ali Fuat Cebesoy, Siyasi Hatıralar, cilt: 1, Osman Selim Kocahanoğlu (hazırlayan), Temel Yayınları, İstanbul-2002, s. 327); TBMM ZC, cilt: 28, 2 Nisan 1923, s. 305, 308; Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Bateş Atatürk Dizisi, İstanbul-1998, s. 262. Dönemin Başbakanı Rauf (Orbay), Topal Osman’ın öldürüldüğü çatışmanın krokisini Çankaya’da Mustafa Kemal Paşanın çizdiğini yazdı (Rauf Orbay, Cehennem Değirmeni, cilt: 2, Emre Yayınları, 2. Baskı, İstanbul-2000, s. 127-129).
[20] İsmail Hakkı Tekçe’nin açıklaması, Milliyet, 16.11.1968 (aktaran Cemal Şener, Topal Osman Olayı, Ant Yayınları, 3. baskı. İstanbul-1998, s. 101) ve Günaydın, 4.12.1977 (aktaran Mete Tunçay, age, s. 154 ve Belgeler-s. 355).
[21] TBMM GCZ, cilt: 1-22 Ocak 1921, s. 326-337.
[22] Dönüş Belgeleri-2, s. 115-121, 128-130; İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, cilt: 1 (1920-1945), 3. baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara-2000, s. 27-38.
[23] Mete Tunçay, age, s. 153-154 ve Belgeler-s. 356.
[24] Yavuz Aslan, age, s. 353-359 (İttihatçılara ilk dikkat çeken Hikmet Bayur’dur, Yavuz Aslan, age, s. 340); Hamit Erdem, age, s. 267.