Ayşegül SANDIKCIOĞLU yazdı: Peki sen işyeri sendikacılığına sıkışan dostum? Masandan kalkma zamanı çoktan gelmedi mi? Biz KHK ile dışarıda gümbür gümbür akan hayatın içerisine döndük. Kimse merak etmesin, işe de geri döneceğiz. Ama herkes bilsin ki, sokağın tozuyla döneceğiz.
KESK’e bağlı sendikalar son olağan kongrelerini pandemi zorlukları altında ve farklı tartışmalarla gerçekleştirdi. Ve kongreler hakkında çok şey yazıldı, çok şey tartışıldı. Tabi yazılar ne kadar toplumsallaştı derseniz o bir muamma. Çünkü bunun için öncelikle konunun kendisi ne kadar toplumsal diye sormamız gerekebilir. Belki de kamu emekçilerinin dahi çok fazla ilgilenmediği, en fazla KESK içerisindeki grupların kadroları arasında hararet yaratan konular olmaktan ileri gidemedi bu tartışmalar. Bu nedenle bu yazının konusu da bu tartışmalarla ilgilenmek değil. Bu yazının konusu ve amacı, o tartışmalar içerisinde sendikal mücadele anlayışımızın nereye düştüğüne dair kritik noktalardan bir tanesine odaklanmak. Konu; KHK’lar…
KESK bugüne kadar devletin KHK politikalarını tanımayan ve eksiklerine rağmen, KHK ile ihraç edilenlerin arkasında durmaya devam tek konfederasyondur. Ancak bugün bazı gruplar işyerlerinde KHK konusunda söylem geliştirmekte zorlandıkları gerekçesiyle ve bu konunun işyeri faaliyetleri esnasında ellerini zorlaştırdığını düşündükleri için konfederasyonun bu politikasını değiştirmesi gerektiğine inanıyorlar. Bu nedenle de bugün KHK ile ihraç edilen KESK üyelerinin yönetimlerde bulunması konusunda ciddi tereddütlerinin olduğunu söylüyorlar. Ve çok doğaldır ki bu söylem ben dahil birçok KHK ile ihraç edilen KESK üyesini derinden rahatsız etmiş ve üzmüştür. Ancak kendi adımıza değil, bu şekilde düşünen arkadaşlarımız ve politik bakış açıları adına üzüldüğümü baştan belirteyim.
KHK’lılar işyeri sendikacılığı yapmıyor eleştirisi
KHK ile ihraç edilenlerin yönetim kadrolarında yer almamalarının daha iyi olacağını düşünen yaklaşımların en önemli argümanı, KHK’lı sendikal kadroların “işyeri sendikacılığı” yapamıyor olması üzerine odaklanıyor. Bu konuda biraz radikal bir cevapla başlayabilirim: “Bırakın KHK’lı kadrolar da dar kalıplar içerisinde bir zihniyetle işyeri sendikacılığı yapmayıversin. Hatta siz ‘normal 657’liler de yapmayın!” Öğretmenseniz ek ders ücretlerinin, büro emekçisiyseniz yalnızca ekonomik taleplerin, dışarıdan çok daha güvenli ve ucuz olan yemekhanenizi eleştirmenin sendikanızı bir yere taşımayacağını artık görün. Özellikle pandeminin yarattığı güvensiz ekonomi koşullarında ezilen toplumun neredeyse en ayrıcalıklı ekonomik unsurları olduğunuzu fark edin. Üyeleriniz bunları görüyor ve biliyor. Ve biz KHK’lılar ise çok iyi biliyoruz. Dolayısıyla yeni şeyler söylemelisiniz artık. Artık o eski, bilindik sendikal argümanlarınızla hiçbir kamu emekçisini, özellikle de genç kamu emekçilerini zerre kadar etkilemeniz mümkün değil. Bunun için bizi gözden çıkarmayı göze alsanız bile. Çünkü yanlış olduğunuz yer biz değiliz, sizin sendikal mücadeleye bakış açınız.
Ayrıca biz KHK’larla birlikte çok şey öğrendik. Sayayım mı sadece birkaç tanesini?
- KHK ile topluma yayılmayı öğrendik, yeniden.
- Gerçek anlamda dayanışma ile hem moral hem maddi anlamda ayakta kalabilmeyi öğrendik. Ve biliyor musunuz, en politikleriniz sadece telefonla geçmiş olsun derken, iş yerlerinizde üye bile yapamadığınız insanlar evlerimize geçmiş olsuna geldiler.
- Sendikal bürokratik sınırlar ve sınırlı sendikal araçlarla faşizme yenik düşeceğimizi öğrendik. Düştük de. Oysaki tüm ihraçları istihdam etmeyi hedefleyen projeler geliştirebilirdik. Şimdi bu maddeyi okuyan klasik sendikal anlayışların “sendika iş bulma kurumu değil” dediğini duyar gibiyim. Ama önemli değil. Çünkü tam da bu yüzden bu kadar üye kaybettik, tam da bu yüzden hala hayatını idame edemeyen yüzlerce ihracımız var, tam da bu yüzden intihar eden insanlarımız oldu.
- Biraz önce de söylediğim gibi; KHK ile kamu emekçilerinin asıl dertlerinin fazla mesailer ya da ek ders ücretleri olmadığını öğrendik. Ağaç kabukları yemeye reva görülüp yaşamdan birer birer kopartılmaya çalışılırken “YAŞAM HAKKI” mücadelesinin en can alıcı mücadele olduğunu öğrendik. Ve doğruladık. Pandemi, doğa talanı, kadın cinayetleri, çocuk istismarları, her birisi ayrı yerlerden aynı alana çıktı. “YAŞAM HAKKI” çerçevesinde kenetleneceğimiz alana. Bu nedenle de kamu emekçilerine asıl söylememiz gereken şey artık ne ek ders ücretidir ne de fazla mesai. Kamu emekçisinin gözünün tam içine bakarak sorulacak tek bir soru var. O da kendisi ve çocuklarının yaşam hakkını savunup savunmayacağı?
- Ve KHK ile çıkınca işyerlerinden, yeniden öğrendik asıl dertlerin pandemi koşulları, ekoloji, kadın ve her türden yaşam mücadelelerinden geçtiğini. Ve tüm bu alanlarda sendikalarımızı var etmeyi öğrendik. O alanlar sayesinde sendikamızı çoğaltmayı öğrendik.
- Devlet bizi KHK ile kurumlardan çıkarttı. İyi ama nereye? Sokağa, milyonlarca işsizin yanına, şiddete uğrayan kadınların yanına, ‘asla yalnız yürümeyeceksin’ diyenlerin yanına, rant uğruna yok edilmeye çalışılan ağaçların, ormanların yanına, LGBTİ+’ların yanına, ‘Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’ diyen kadınların örgütlü mücadelelerinin yanına…
Peki sen işyeri sendikacılığına sıkışan dostum? Masandan kalkma zamanı çoktan gelmedi mi? Biz KHK ile dışarıda gümbür gümbür akan hayatın içerisine döndük. Kimse merak etmesin, işe de geri döneceğiz. Ama herkes bilsin ki, sokağın tozuyla döneceğiz. Ülkede olan biten her şeye rağmen alanları, sokakları terk etmeyen kadınların sesiyle döneceğiz. Maden işçilerinin kasketleriyle döneceğiz. Kazdağlarının sincaplarıyla, teker teker savunacağımıza söz verdiğimiz ağaçlarla, ormanlarla döneceğiz. Havama, suyuma, toprağıma dokunma diyenlerle birlikte döneceğiz. Bugüne kadar kurduğumuz, içinde olduğumuz onca dayanışma ağıyla birlikte döneceğiz. Bilin ki bizi geride bırakırsanız, tüm bunları geride bırakırsınız. Ve bilin ki biz geri döndüğümüzde, çok ama çok yalnız kalırsınız.
Devletin kadrolarına sevimli görünmek gibi bir sendikal mücadele anlayışınız varsa eğer doğrudur, biz KHK ile işlerinden ihraç edilenler gerçekten sizin ayağınıza takılırız. İstenmeyen kocaman kara bir lekeyiz böyle bir anlayış için, doğrudur. Ama toplumun tüm ezilenlerini, sömürülenlerini ve yaşama hakkı hiçe sayılanları örgütlemekse amacınız, bizi bugüne kadar tuttuğunuzdan daha sıkı tutmanız gerekecek. ÇÜNKÜ BİZ ÇOKTAN GERİ DÖNDÜK…
NOT: Tam da bu nedenle KHK ile devletin akademiden ihraç ettiği, ancak olduğu her mecrayı, alanı ve sokakları akademiye çeviren sevgili Nejla Kurul hocamıza yeni görevinde başarılar dilerim. Aynı şekilde KESK’e bağlı tüm sendikaların MYK’larında, şube yönetimlerinde ya da kurullarında bulunan ve yaşadıkları her şeye rağmen “çoğalarak” sendikacılık yapmaya devam eden KHK’lı tüm arkadaşlarıma canı gönülden selamlar…