Tunahan GÖZLÜGÖL yazdı – Özellikle son dönemlerde siyasal, sosyal, ekonomik vb. birçok baskı biçimiyle karşı karşıya gelen gençlik var olan dinamizmini yaşam koşulları içerisinde bireysel dahi olsa bu baskılara karşı dirençle ortaya koymakta.
Gençlik birçok alanda maruz bırakıldığı olgular sebebiyle her alanda kendi yaşam alanlarını yeniden tanımlıyor ve her tanımda farklı girdileri üretmek durumunda kalıyor. Günümüzde geçim sıkıntısından siyasal hak ihlallerine, normal koşullarda eğitim eşitsizliğinden salgın koşullarında eğitim eşitsizliğine kadar birçok sorun ile savaşıyor ve bu savaşa rağmen yetkililerden çözüm yerine zorluk görüyor. Aynı zamanda gençlik zaten bir geleceksizlik ile karşı karşıya. Bütün bunların yanı sıra gençlik geleceksizliklerine yepyeni boyutlar kazandıran iklim kriziyle de ayrıca mücadele etmek durumunda kalıyor. Bu sorunu gençlik olgusu içerisinde tartışıyor olmanın sebebi yaş hiyerarşisi dışındadır ve diğer toplumsal kesimlere nazaran iklim krizinin olası sonucundan daha çok etkilenecek olmasındandır.
İklim krizi, yaşadığımız şu günler -hele ki yaşadığımız yıl- içerisinde oldukça hissedilir konuma gelmiştir ki bu şaşılacak bir olgu olmaktan çıkmalıdır. Yıllarca iklim krizini kırmızı alarm ile değerlendirenler felaket çığırtkanı olarak anıldı. Elbette bu kriz bir felaket çığırtkanlığından öte diyalektik tartışma içinde değerlendirilmelidir ancak bu bambaşka ve çok geniş bir önermedir ve daha geniş değerlendirilmelidir. Bu sebeple burada bahsetmeyeceğim ancak salt felaket vurgusu ve salt felaket karşıtlığı çizgisinde olunmaması gerektiğini belirtmeliyim. İklim krizi emin adımlarla bizleri sararken bu sarışı iyi değerlendirmek ve iklim krizinin hala önüne geçilebileceğini bilmek gerekir. Örneğin bu noktada yapılan çalışmalarda karbon ayak izini küçültmenin önemini vurgulamak artık geçerli çalışma biçimi olarak ortaya konmamalıdır. Geçerli biçim karbon ayak izinin önemi ile birlikte bunu nasıl küçültebileceğimize dair önermeler ve düzeltmeler ortaya koymaktır. Bu örnekleri aynı yapı içerisinde çoğaltabiliriz. Bu önermelerin ve düzeltmelerin ise dinamik düşünme biçimine ihtiyacı var. Yani iklim krizinin hızla biçim değiştirdiği ve yayıldığı bir ortamda eski argümanları ve mücadele biçimlerini aynı hızda yenilemek ve çeşitlendirmek gerekir. Bu noktada pratikte bu dinamizmi yakalayan iklim krizi odaklı her çevre hareketi kanımca gerekli geri dönüşü alacaktır. Yaşam içerisinde her şeyin hızla değiştiği bir ortamda ise bu dinamizmin gençlik ile yakalanacağını belirtmek pek de yanlış olmayacaktır. Özellikle son dönemlerde siyasal, sosyal, ekonomik vb. birçok baskı biçimiyle karşı karşıya gelen gençlik var olan dinamizmini yaşam koşulları içerisinde bireysel dahi olsa bu baskılara karşı dirençle ortaya koymakta. İklim krizi ise doğrudan hissedilmeye başlandığı bu yıl içerisinde gençliğin ana gündemini oluşturmalıdır. Elbette şu an içerisinde bulunduğumuz kriz koşullarında hareket etme olanağını dahi kısıtlayan ekonomik kriz nispeten daha görünür olmakla birlikte gençliğin karşı karşıya kaldığı geleceksizlik içerisinde her kriz aynı öneme sahiptir. Ne yazık ki gözlemlerim doğrultusunda geçmişe nazaran ekoloji mücadelelerine olan duyarlılık artmış olsa da gençlik ekolojik tahribatlara dönük yeteri kadar güçlü söz söyleyememekte. Bu noktada iklim krizinin ivmesine denk bir dinamizmin gençlikte olduğunu ancak gençliğin bunu şu anlık yeteri kadar fark etmediğini söyleyebiliriz. Tabii bu farkına varmama durumunun giderek azaldığını da söylemeliyim.
Gençliğin ekoloji perspektifinin eksik olduğunu şu anlık bir kenara bırakacak olursak iklim krizi odaklı çevre hareketlerinde genç hareketlilik odak noktasıdır. Greta Thunberg’e her ne kadar bazı yönleriyle eleştirel baksam da o bu odakta en güzel örnektir. Böyle bir odağın gençlikte olmasının en büyük sebebi ise ilk başlarda bahsettiğim gibi geleceksizlik ile mücadele etmesidir ve dolayısıyla geleceksizliği yakından tanımasıdır. Ekoloji aktivizminin giderek gençleştiğini görerek gerekli dinamizme kavuşmaya başladığını görüyoruz. Türkiye öznelinde son süreçte yaşanan ciddi ekolojik tahribatlarda gençliğin refleksini görüyor olmak gerekir. Gezi sürecinde bu refleksin var olduğunu ama devamının gelmediğine şahit olduk. Yine Gezi sürecindeki refleksin ekolojik yapısından çok salt muhalif bir yapısı olduğunu bundan dolayı da yeteri bir güçle ekolojik karşı çıkışa evrilmediğini gördük. Türkiye’de bu noktada tam vücut bulmuş verilebilecek en güzel örneğin ODTÜ’de yüzlerce ağcın kesilerek yerine yapılacak KYK yurduna karşı başlayan Kavaklık Direnişi olduğunu ifade etmek isterim. Bu direniş bahsettiğim ekolojik karşı çıkışın gençlikle buluştuğunu ve daha önemlisi gençliğin politik tutumuyla bir araya geldiği en net örnektir. Bu kanımca gençliğin geleceksizlik mücadelesine yeni bir boyut kazandırmıştır. Ve elbette ilk olmayacaktır.