Kıbrıs’ta örgütlü olan Bağımsızlık Yolu Partisi Kıbrıs seçimlerine ilişkin bir açıklama yayımladı. Seçim sonuçlarının ayrıntılı olarak değerlendirildiği açıklamada, “ortada bir ‘yenilgi’den ziyade küçük bir farkla ve müdahalelerle sonucu belirlenmiş bir seçim mücadelesi olduğu” tespiti yapılıyor.
SiyasiHaber
Açıklamada, AKP-MHP Koalisyonu’nun, özellikle seçimden önceki bir aylık sürede ve iki tur arasındaki bir haftalık dönemde, Akıncı’yı düşmanlaştırıp doğrudan karşısına aldığı ve seçimlere Akıncı aleyhine, Tatar lehine doğrudan müdahil olduğu belirtiliyor. Bu durumun seçim sürecini “farklı adaylar arasında yapılan bir tercih” meselesi olmaktan çıkardığı, Kıbrıslıların kendi iradelerine sahip çıkma mücadelesine dönüştürdüğünün altı çiziliyor.
“Özellikle ilk turun sona ermesinden itibaren, seçim artık federal bir Kıbrıs istenci, laik bir yaşam arzusu ve kendi irademizi özgürce yaşama kararlılığı ile gerici AKP-MHP koalisyonu destekli Ersin Tatar’ın adaylığında cisimleşen karanlık ve ona eşlik eden seçim müdahaleleri ile kirli oyunlar arasında gerçekleşmiştir.” denilen açıklamada, böyle bir ortamda seçimlerin çok küçük bir farkla kaybedildiği belirtiliyor ve artık önemli olanın çıkarılacak dersler ışığında bundan sonra yapılması gerekenler olduğu ifade ediliyor.
Bağımsızlık Yolu Partisi
Genel sekreterliğini Münür Rahvancıoğlu yaptığı, 2014 yılında kurulmuş olan Bağımsızlık Yolu Partisi, 1978 yılında oluşturulmuş olan “Kıbrıslı Türk Devrimci Hareketi” (Halk-Der) adlı derneğin siyasal takipçisi.
“Kıbrıslı Türk Devrimci Hareketi” (Halk-Der) derneği, 1970’li yıllarda Türkiye’deki üniversitelerde öğrenim görürken Türkiye’de örgütlü olan Devrimci Yol ve Kurtuluş siyasetlerinin görüşlerini benimseyen Kıbrıslı gençlerin adaya dönmelerinin ardından kurmuş oldukları bir dernek.
Bağımsızlık Yolu’nun seçim sonuçlarına ilişkin değerlendirmesi şu şekilde:
Seçimler son değil, mücadele sürüyor!
Cumhurbaşkanlığı seçimleri geride kaldı ve Ersin Tatar, 4 bin 400 kişilik küçük bir farkla cumhurbaşkanı seçildi. Partimiz Bağımsızlık Yolu’nun, bu seçime ilişkin değerlendirmesi aşağıdaki gibidir:
Bağımsızlık Yolu, bu seçim sürecinde aktif bir biçimde Mustafa Akıncı’yı desteklemiştir. Destek çağrımızda, bu desteğimizi; Akıncı’nın hem şoven Kıbrıslı Elen liderliğine hem de Türkiye’deki gerici AKP-MHP koalisyonuna karşı Kıbrıslı Türk halkı adına onurlu bir duruş sergileyip Kıbrıslı Türk halkının iradesine sahip çıkmasına, Kıbrıs müzakerelerinde çözüm ve federasyon çizgisini taviz vermeksizin sürdürmüş olmasına ve iç meselelerde kimlik ve köken temelli bölünmelerin karşısında dururken emek ve demokrasi yanlısı hareketlere destek olmasına bağlamıştık. Bu desteği açıklarken, Akıncı’nın genel çizgisi ile aramızda ideolojik farklılıklar bulunduğunu belirtip cumhurbaşkanlığı sürecine ilişkin pek çok eleştirimizin de olduğunu ve ilerleyen dönemler için de eleştiri hakkımızı saklı tuttuğumuzu ortaya koymuştuk.
Seçim sürecinde gerici AKP-MHP koalisyonunun Akıncı’yı hedef alan açıklamaları ve tavırları giderek yoğunlaşmıştır. Özellikle seçimden önceki bir aylık sürede ve iki tur arasındaki bir haftalık dönemde bu koalisyonun Akıncı’yı düşmanlaştırıp doğrudan karşısına alması ve seçimlere Akıncı aleyhine, Tatar lehine doğrudan müdahil olması ile birlikte; seçim süreci Bağımsızlık Yolu için “farklı adaylar arasında yapılan bir tercih” meselesi olmaktan çıkmış ve irademize sahip çıkma mücadelesine dönüşmüştür. Özellikle ilk turun sona ermesinden itibaren, seçim artık federal bir Kıbrıs istenci, laik bir yaşam arzusu ve kendi irademizi özgürce yaşama kararlılığı ile gerici AKP-MHP koalisyonu destekli Ersin Tatar’ın adaylığında cisimleşen karanlık ve ona eşlik eden seçim müdahaleleri ile kirli oyunlar arasında gerçekleşmiştir. Böyle bir ortamda gerçekleşen seçim az bir farkla da olsa desteklediğimiz adayın aleyhine sonuçlanmıştır. Bu noktadan itibaren, üzerinde kafa yorulması gereken şey neden kaybettiğimiz sorusu ve bu sorudan çıkarılacak dersler ışığında bundan sonra ne yapmamız gerektiğidir.
Neden Kaybettik?
1. Öncelikle, ortada bir “yenilgi”den ziyade, küçük bir farkla ve müdahalelerle sonucu belirlenmiş bir seçim mücadelesi olduğunu akılda tutmak gerekir. UBP’nin tüm kirli oyunlarına, AKP-MHP koalisyonunun seçimlere doğrudan müdahalesine ve sağın soldan çok daha büyük bir örgütlü gücü olmasına rağmen; iradesine, laikliğe ve federasyona sahip çıkan yaklaşık %49’luk bir kesimin varlığı umut vericidir. Yani “yenilmedik”, sadece eşitsiz koşullarda yürütülen bir seçimi kaybettik.
2. Bazı çevrelerde iddia edildiğinin aksine; seçimin kaybedilmesinin sebebi, CTP’nin ikinci turda Akıncı’ya yeterli desteği vermemesi değildir. Bağımsızlık Yolu olarak CTP’nin izlediği siyasi çizgiyi geçmişte çok sert bir biçimde eleştirdik, eleştirmeye de devam edeceğiz. Ancak CTP, ikinci tur sürecinde ortaya çok kararlı ve onurlu bir duruş koymuş, CTP Parti Meclisi oybirliğiyle tek ses olarak Akıncı’ya hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir pazarlığa girmeden desteğini açıklamış, sonrasında da pek çok CTP’li sokakta aktif bir biçimde Akıncı için çalışmıştır. CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman, sokakta Akıncı ile en önde birlikte yürüyerek, bu desteği ve çalışmayı taçlandırmıştır. Buna rağmen CTP kitlesi içerisinden bazı fireler verilmiş olması; CTP yönetiminin samimiyetsizliğinden değil, CTP tabanının nitelik değiştirmekte olmasındandır.
3. Akıncı destekçileri arasında, ne yazık ki azımsanmayacak sayıda kişi, seçim sonuçlarının faturasını Türkiye kökenli Kıbrıslı Türklere çıkarmıştır. Bu Bağımsızlık Yolu için kabul edilemez bir yaklaşımdır. Bağımsızlık Yolu; ülkemizdeki vatandaşlık politikası uygulamalarına, asimilasyon nitelikli dayatmalara, ülkemize kontrolsüz girişlere ve çarpık nüfus politikasına karşı her zaman ses çıkarmış, ses çıkarmakla kalmayıp her alanda mücadelesini ve direnişini göstermiştir. Ancak, bu gibi sorunlar bahane edilerek, kimlik temelli ve köken ayrımı üzerinden geliştirilen açıklamalar, yenilginin gerçek sebeplerini anlamamızı zorlaştıracak, dahası, Akıncı'ya destek vermiş ve uzun zamandır çözüm ve barış mücadelesi için elinden geleni yapan çok sayıda Türkiye kökenli (veya ailesi Türkiye kökenli olan) Kıbrıslı Türk’ü mücadeleden soğutacaktır. Daha da önemlisi ise, böylesi ayrımcı bir tavır, Akıncı’ya oy vermiş olsun veya olmasın Kıbrıs’ı yurdu olarak gören, yaşamını burada kurmuş, geleceğini burada gören, burada alın teri döken, Kıbrıs’ın bağımsızlığından, halkların kardeşliğinden, laik bir yaşamdan ve emek yanlısı bir siyasetten fayda görecek, dolayısıyla da kazanılabilecek insanları sağ ve milliyetçi politikalara doğru itecektir. Bu konuya ilişkin olarak iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırıp söylenmesi gereken şey şudur: Kıbrıslı Türk solunun on yıllardır emek temelli değil kimlik temelli bir politika izleyerek çoğunluğu yoksul kent emekçilerinden ve gerek kentte gerek kırda konuşlanmış küçük esnaftan oluşan Türkiye kökenli insanlarımızın sorunlarına sırtını çevirmiş olması ve bu kesimlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde ciddi bir örgütlenme faaliyetine asla girişmemiş olması, seçimin kaybedilmesine neden olan müdahalelerin zemin bulmasının ana sebeplerinden biridir.
4. AKP-MHP gerici koalisyonunun doğrudan seçime müdahalesi ve seçimde taraf olması; Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin seçim boyunca ortaya koyduğu kirli oyunlar ve seçmen üzerinde oluşturduğu baskı, oy karşılığı dağıtılan paralar, elbette seçimin sonucuna büyük bir etkide bulunmuştur. Başta büyük otel ve kumarhane baronları, mafyatik zenginler ve üniversite patronlarından oluşan ultra zenginler de seçimlere AKP-MHP koalisyonundan yana dahil olmuşlar, bu uğurda patronu oldukları emekçiler üzerinde baskı kurmaktan, tehdit etmekten geri durmamışlardır. Ancak, seçim sürecinin başından sonuna kadar, bu müdahalelerin varlığı ve devam edeceği bilinen bir gerçekti. Aradaki küçük farka bakılarak söylenebilir ki, müdahaleler olmasaydı Akıncı’nın kazanacağı ortadadır. Ancak kazanma iddiası, zaten bu müdahalelere rağmen ve bu müdahalelerin bilinciyle ortaya konmuştu. Seçim başarısızlığını sadece bu etkenlerle açıklamak Akıncı destekçilerinin başından beri bilinen bu durum karşısında neyi yanlış ve eksik yaptığına ve neyi daha iyi yapabileceğine dair bir özeleştiriyi imkânsız kıldığından, sorunlu bir yaklaşımdır.
Bundan Sonra Ne Yapmalıyız?
Bağımsızlık Yolu, Pazar akşamını, “mutlak bir yenilgi” olarak değil, “kaybedilmiş bir seçim mücadelesi” olarak değerlendirmektedir. Ancak ezberlenmiş siyasal reflekslerimizi gözden geçirmediğimiz takdirde, halkımızı bekleyen gerçek bir yenilginin ilk işaretleri de Pazar akşamı ortaya çıkmıştır. Kıbrıs’ın kuzeyindeki alışılagelmiş sol siyasetin yakın gelecekte mutlak bir yenilgi ve yıkım ile yüzleşmesine yol açacağını düşündüğümüz yanlışlar şunlardır: Kitlelere nüfuz etme ve örgütlenme becerisinden yoksun olup pek çok yerelde sağın karşısına çıkamayan sol anlayışlar; kitleselleşmek ve makam sahibi olmak adına neoliberal ve halk karşıtı politikalara kucak açan ‘sol’ anlayışlar; pratik hayatta karşılığı olmayan türden soyut bir “barış ve çözüm” söylemine sarılarak, gerçek bir barış ve çözüm mücadelesinin kurulmasının önünü tıkayan sol anlayışlar; emek temelli bir mücadeleyi oluşturmaktan ısrarla kaçınıp kimlik mücadelesinin konforlu sularından çıkmayan sol anlayışlar; sosyal medyada var olmayı siyasal çalışma yapmak ile aynı şey sanan sol anlayışlar ve laikliğe, irademize ve yaşam tarzımıza sahip çıkma mücadelesini kapsayıcı bir biçimde değil insanları kökenlerine göre ayrıştırarak vermeye çalışan sol anlayışlar.
Seçim sonuçları iyice göstermiştir ki Kıbrıs'ın kuzeyinde sürdürülebilir yoksulluğa mahkum edilmiş; yaşamlarını sürdürebilen ama insanca bir yaşam, nitelikli kamusal hizmetler ve daha iyi bir gelecek umudunu taşıyamayacak durumdaki kitlelerin yoğun bulunduğu bölgeler vardır. Bu durum Türkiye'de AKP'nin yıllardır ürettiği sadakaya dayalı siyasi yönlendirmelere ve göstermelik milliyetçi manüpilasyonlara açık bir kitle yaratmaktadır. Sürdürülebilir yoksulluğa mahkum edilmiş insanların yaşadığı yerellerde sınıf temelli, yerel sorunlara yönelik kamusal hak mücadelelerine dayanan bir siyaset örgütlenmeli, yoksulluğun kader olmadığı, daha iyi bir yaşamın mümkün olduğu bu bölgeler için de gerçekçi bir hedef haline getirilmelidir. Milliyetçi gerilimlerin siyaseten faydalı bir aparat olmaktan çıkarılması ve seçim dönemi iradeyi sarsacak düzeyde oy satmaların önüne ancak bu şekilde geçilebilir.
Bu sebeple, Bağımsızlık Yolu önümüzdeki dönemde şu ilkeler çerçevesinde hareket edecektir:
1. Başta özel sektör çalışanları olmak üzere emekçileri, emeğin haklarını, emek hareketini ve emek mücadelesini merkeze alan, halkın yaşadığı başta geçim sıkıntısı ve ekonomik sorunlar olmak üzere her türden gündelik sorunu ve güvencesizliği siyasetin merkezi haline getirmeye çalışan bir anlayış.
2. Toplumsal kimlikleri köken ve etnisiteye dayalı olarak değil sınıfsal bir temelde kavrayan; yani “bizden olan” ile “bizden olmayan” ayrımını sadece ama sadece emeğiyle geçinenler ile emeği sömürerek zenginleşenler arasında yapan bir anlayış.
3. Barışı, çözümü ve federasyonu Kıbrıslı Türklerin çıkarı olarak gören bir anlayış. Eski ezberlerin aksine, çözüm mücadelesini Kıbrıs’ın kuzeyindeki sorunlarla yüzleşmekten kaçmanın bir vesilesi kılmak ve yaşanan her sıkıntıda “tek yol çözüm” demek yerine, Kıbrıslı Türk halkının başta emekçilerin çıkarları olmak üzere kuzeydeki her türden çıkar mücadelesine omuz vermeyi ve içerideki çıkar mücadeleleri ile çözüm mücadelesi arasında bir köprü kurmayı görev sayan bir anlayış.
4. Kitleselleşmek, makam sahibi olmak ve kısa sürede “başarı” elde etmek adına ilkelerinden ve değerlerinden taviz vermek yerine mücadelenin uzun soluklu olduğunu, sabır ve kararlılık gerektirdiğini bilen bir anlayış.
5. Bütün enerjisini ve bütün hedefini “seçimlere”, bütün zafer ve başarı anlayışını ise “seçim galibiyetlerine” endekslemek yerine hayatın seçim de dahil her alanında sürekliliği olan bir mücadele veren ve her mücadele alanına da eşit değer biçen bir anlayış.
6. Kitleselleşmeyi, örgütlülük ağlarını geliştirmeyi, her yerelde ilişki ağları kurmayı ve yerellere nüfuz etmeyi, kurumsallaşmayı önüne koyan; yani küçük ve kapalı çevrelerde, kişisel ortamlarda ve sosyal medyada söz üretmekle yetinmeyen bir anlayış.
7. Laikliği yüzeysel değil devrimci bir biçimde kavrayan, gericiliğe karşı “söylenerek” ve “aşağılayarak” değil hem alternatif yaratıp hem de gerici hurafeleri bilimsel temelde çürüterek mücadele eden bir anlayış.
8. İrademize sahip çıkmanın yolunun, emek temelli ve kapsayıcı bir mücadeleden geçtiğinin farkında olan bir anlayış.
Bağımsızlık Yolu olarak bu ilkeler çerçevesinde; barış, demokrasi ve emeğin kurtuluşu için mücadele azmimizin aynen devam ettiğini vurgularız. Halkımıza önümüzdeki zorlu süreçte örgütlü olmanın önemini hatırlatarak, yaklaşan gerici saldırıyı birlikte göğüslemek üzere devrimci saflara katılma çağrısı yaparız.