Ali GENÇ yazdı – Unutmayalım ki AKP bu duruma 18 yılda aşama aşama geldi. Dolayısıyla tüm kayıpların tekrar kazanılıp geliştirilmesi de birden olmayacaktır. Her şey yeniden dişle, tırnakla, kerte kerte sökülüp yeniden inşa edilip geliştirilecektir.
Son yıllarda Türkiye seçimlerinde yapılan usulsüzlükler, özellikle son birkaç seçimde iki buçuk milyon mühürsüz oyun geçerli sayılması, kimi yerlerde -özellikle küçük yerleşim yerlerinde- oy pusulalarının ve sandıkların değiştirilmesi şeklinde açık biçimde artmıştı. Dolayısıyla 2019 yerel seçimleri öncesinde yine seçimlerle bir şeylerin değişmeyeceği düşüncesi, kimi örgütlü muhalif kesimlerde ve kitlelerde yaygındı. Bundan dolayı sandığa gitmemenin teorisi yapılıyordu. Emma Goldman’dan “Burjuvazi seçimlerle bir şeyin değişeceğine inansa seçimleri yaptırmaz.” sözleri dolaşıma sokuluyor, umutsuzluk pompalanıyordu. Kimi sol ve anarşist çevreler gitmeme, boykot şeklinde politikalar geliştiriyorlardı.[1]
Bununla birlikte bütün muhalefet güçleri bir taktiği ilk defa gerçekleşleştirme kararı aldı. Bu seçimlerde (faşizmi kurumsallaştırmanın odağı olan “Cumhrur ittifakına kaybettirme” şiarının benimsenmesi sonucu) şu veya bu şekilde bir yakınlaşmayla AKP adayının karşısında kazanma ihtimali olan adayları destekleme şeklinde geliştirilen bu taktik ile muhalefetin oyları sandıkta birleştirme tutumu, kitlelerin özlemi ve duygularını dile getiren bir tutumdu ve seçim kampanyası sürdükçe muhalefet cephesinde ve kitlelerde karşılığını buldu. Seçimler yaklaştıkça iktidar bloğunun çoğunluğu yitirdiği, önemli büyük şehirlerde kaybettiği ortaya çıktı. (Kazanma umudunun büyümesiyle birlikte) Kitlelerin üzerindeki yılgınlık azalıyor, kendine güven artıyor, seçim çalışmalarına asılınıyor, sandıklara ve oylara sahip çıkılıyordu. Sunuçta AKP çok önemli büyükşehirleri kaybetti ve toplamda iktidar bloku azınlığa düştü.
İktidar değişik manipülasyonlarla İstanbul seçim sonucunu tanımadı. Yenilenen seçimlerde 13 bin oy farkı 800 bine çıkıyor, bu sonuç kitlelerde özgüveni daha artırıyor aynı zamanda iktidar blokunda kan kaybını hızlandırıyordu.
Peki şimdi
Bugün gelinen noktada Türkiye Covid-19 salgın sürecine ekonomik kaynaklarını tüketmiş, var olan milyonlarca işsize yeni işsizler eklenmiş olarak girdi. İşsizlik, yoksulluk ve sefalet artıyor, her türlü ekonomik-demokratik talepler şiddet ve zor yoluyla bastırılmaya çalışılıyor. Toplumdaki rahatsızlık her geçen gün artmakta, alttan alta bir öfke enerjisi birikmekte. Her türlü girişim iktidar açısından -kayyum atamaları, savaş çığırtkanlığı, vatan, ezan, bayrak söylemleri- erimeyi durduramamakta. Anketlerde, iktidar blokunun oylarının sürekli -ki bu anketlerin zor koşullarda yapılıyor olması unutulmamalı- eridiği görülüyor.
Önümüzdeki süreçte AKP, üç seçenekle karşı karşıya kalacaktır:
İlkin muhalefetle arasındaki oy farkını çeşitli hile ve manipilasyonlarla dahi kapatamayacağını kavrayarak böylesi yetkilerle donatılmış bir başkanlık seçimine girmeyeceği muhtemeldir. Böyle yetkilerle donatılmış bir cumhurbaşkanlığının muhalefet adayının eline geçmesi demek 18 yılda kazandıklarının birden kaybedilmesi, Erdoğan’ın korumasız, çırılçıplak ortada kalması anlamı taşıyacaktır. Bu koşullarda parlamenter sisteme dönüp, ki buna İyi Parti ve CHP açık, bu seçimlerde AKP birinci parti olarak çıkıp koalisyonla iktidarda kalma olasılığını hayata geçirebilir. En kötü ihtimalle ana muhalefet lideri olarak koruma zırhına girmek, hesap sorulmaktan ve yargılanmaktan bu şekilde sıyrılmaya çalışmak olasılıklardan biridir.
Bir başka olasılık ise provokasyonların ve komploların tırmandırılması sonucunda ortaya çıkacak bir kaos ortamıyla olağanüstü hal ve sıkıyönetim ilanı olabilir. Pandemi gerekçe gösterilebilir ki, bunların yönetilmesi kendilerinin kontrolünde ve her manipülasyona açık olmakla birlikte iktidar bloğu Libya, Suriye, Azerbaycan veya Irak’taki savaşı bahane edip[2], seçimleri belirsiz bir zamana ertelemeyi yöntem olarak kullanabilir.
Faşist blok açısından bir başka seçenek ise seçim ve siyasi partiler yasasında değişiklikler yaparak kendilerine avantaj sağlayacak şekilde seçimleri yapmaktır. Her türlü hile, baskı ve korkutma yöntemlerini deneyerek sandıktan ne olursa olsun çoğunluğu sağlayarak çıkmaya çalışacaklardır. Fakat son yerel seçimde ve tekrarlanan İstanbul seçiminde yaşandığı gibi bunu başaramayabilirler. Yalnız bu bir yerel seçim olmadığından, sorun merkezi bir iktidar sorunu olduğundan, iş iktidarda kalıp kalmamakta düğümlendiği için mücadele iki taraf için de çok daha dirençli, çetin geçecektir ve seçimlerin sonucu değişik gerekçelerle tanınmayabilir de. Elbet bu üç olasılığın yanı sıra faşist blok öncelikle muhalefet ittifakının içinde olabildiğince parçalanma yaratmaya çalışacaktır. Bu çaba kimi zaman tehditle, kimi zaman kriminalize ederek, kimi zaman da iktidar pastasından pay vererek yapılacaktır.
Ülkede bugün için kitlelerin önemli bir bölümü seçimlerden umudunu kesmemiş ve yerel seçimlerde olduğu gibi bir olasılığı düşünmekte veya başka bir ifadeyle bunun olup olmayacağını yaşayarak, deneyerek, mücadele ederek görmek istemektedir. Bunun için seçimlerde en geniş seçim ittifak cephesi, seçim dayanışması için şimdiden görüş bildirilmekte, talepte bulunulmaktadır. Dolayısıyla kitleler bütün bu seçim tartışmalarında yer alacak, kampanyalarda çalışıp mücadele edecek, sandıklara ve oylara sahip çıkacaklardır. Tüm süreçler içinde kitlelerin mücadele azmi ve örgütlülükleri artacak, pratik yaşam içinde pişeceklerdir.
Bizlere düşen
Bu tartışmalarda HDP ve sol-sosyalist kesimlerdeki kimi seçmenlerden AKP-MHP bloğu gönderilse bile fazla bir ��eyin değişmeyeceği; CHP, İyi Parti ve diğer muhalefet partilerinden oluşan çevrelerin iktidarı alarak bu ittifakın temel dinamosu olan bizlerin emek ve oylarının üzerine oturacakları düşünülmektedir. Bu itiraz ve sorular hiç kuşkusuz tamamen haksız ve boş değildir. Bununla birlikte bu kaygılara en genel anlamda AKP-MHP bloğunu hangi güçler gönderecekse, ülkenin geleceğini de onların belirleyeceği yönünde yanıt verebiliriz. HDP bu aşamada muhalefetin ikinci büyük ve en örgütlü gücüdür, en ileri demokratik hak ve özgürlükleri savunmaktadır. En geniş emekçi kesimlerin ekonomik ve sosyal taleplerine duyarlı olan partidir. Savunduğu demokratik talepleri ete kemiğe büründürüp demokratik ve sosyal talepler manzumesi şeklinde bir programa sahip olarak ilerlemelidir. Bu programın en geniş muhalif kesimlerin sorunu haline gelebilmesi ve HDP’nin gelecekte söz sahibi olabilmesi için bilinç ve örgütlülüğünü koruyup güçlendirmesi gerekmektedir. Muhalefet içindeki sistemdışı güçlerle ilişkilerini daha da geliştirip bunlarla dayanışma ilişkilerini ve örgütlülüğünü artırmalıdır.
CHP iktidar blokunun adım adım düşen oylarına bakarak bunun doğrusal sonucu olarak da iktidarın fazla bir zahmete girmeden ağızlarına düşeceğine inanmakta ve onun için de denetimi mümkün olamayacak olan militan bir sokak mücadalesine bütün gücüyle engel olmaya çalışmaktadır. CHP’nin muhalefeti yatıştırma çizgisine engel olabilmenin tek yolu HDP’nin Cumhur ve Millet ittifakları karşısında mücadeleci üçüncü bir demokratik ittifakı, kitlelerin gerçek talepleri etrafında örmesidir. İktidarın da Millet ittifakının da kendisine bir kere daha bakıp tabanını kaybetme endişesi içerisinde daha soldan ve militan bir yaklaşım sergilemesi imkan dahiline girer. HDP ne kadar soldan ve dinamik bir muhalefet geliştirirse Millet ittifakını da o kadar dikkatli olmaya zorlayacaktır. Muhalefetin önderliğini kazanacakmış gibi ama daha geniş ittifak ihtimalini dışlamadan seçimlere kadar mücadele sürdürmek ve ittifaka ilişkin son sözü o zaman söylemek gerekir.
Unutmayalım ki AKP bu duruma 18 yılda aşama aşama geldi. Dolayısıyla tüm kayıpların tekrar kazanılıp geliştirilmesi de birden olmayacaktır. Her şey yeniden dişle, tırnakla, kerte kerte sökülüp yeniden inşa edilip geliştirilecektir. Bütün bunların moral değerleri de Gezi’deki muazzam kitle mücadelesinde, son yerel seçimlerdeki muhalefetin ortak başarısında bulunmaktadır.
[1] E. Goldman’ın sözlerini bir ihtilalci gibi anlayacak olursak, bunun sistem içi bir değişimi değil sistemin değişimini kastettiği ortaya çıkar. Yoksa sistem içinde yapılan seçimlerle hükümetlerin değiştiğini, bir partinin gidip bir başka partinin ya da partilerin hükümet olduğunu ve her partinin de tıpatıp aynı politikalar uygulamadığını bu lafı sistem içi değişiklikler için kullananlar bilemiyebilir ama E. Goldman muhakkak ki, biliyordu. Eğer seçimlerin hiçbir anlamı yoksa burjuvazi neden böyle bir işe başvurmaktadır? Burjuvazi boşuna para harcamaz. Bilir ki meta üretimi gibi rızanın üretimi de bir harcama gerektirir. Burjuvazi ve ondan önce egemen sınıf olmuş bütün azınlıklar egemenliklerini şiddet ve bu şiddeti meşru kabul ettirecek bir ideolojik-politik hegemonya/rıza sayesinde istikrarlı kılmışlardır. Bu rızayı sağlayamayan hiçbir egemen sınıf uzun vadeli iktidarını koruma şansına sahip olamaz. İdeolojik hegemonyayı kaybetmesinin üzerinden çok geçmeden siyasal iktidarı da kaybeder. Onun için bu tehlikeli eşiğe gelmemek için burjuvazi rızayı yeniden üretebilmek için zahmetlere girer, istemediği ilişkileri kabullenmek zorunda kalır. Ne zaman ki artık rızanın yeniden üretilebileceğine dair hiçbir umut kalmaz, sistemi kaybetme tehlikesi ortaya çıkar, o zaman seçimler de, her türlü demokratik imkanlar da ortadan kaldırılarak bir açık diktatörlük ilan edilir. Ama kapitalizmin tarihi göstermiştir ki, açık diktatörlükler burjuvazi için sadece geçici kurtuluş çareleridir. Rızaya dayanan bir egemenlik üretmek ise asıl olandır. Onun için burjuvazinin istemeden de olsa yapmak zorunda kaldığı seçimleri ona rızayı üretme imkanı vermeyecek şekilde değerlendirmek devrimci mücadelenin ve bir devrim amacına varmak için gerekli olan ideolojik-politik hegemonyayı oluşturmanın başta gelen şartlarındandır. Onun için de Emma Goldman'ın laflarını demogojik olarak kullanmamakta yarar vardır.
[2] Bunun pek bahane olabileceğin sanmıyorum; iç kargaşa ve olağanüstü hal ilan etmede yardımcı bahane olarak kullanılabilir. Bunlardan ziyade Kıbrıs ve Yunanistan’la olan sorunlarla durum gerginleştirilebilir. Savaş durumuna geçip olağanüstü hal ilan edilebilir. Seçimler de uygun bir zamanda olanaüstü hal koşullarında yapılabilir.