AKP’nin Libya’da “Sahada varız masada da olacağız” taktiğinin çöktüğünü ifade eden gazeteci Vecih Cuzdan, Türkiye’nin masadan giderek uzaklaştırıldığını söyledi.
Yıllardır iç savaşın devam ettiği Libya’da, Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi’nde 5+5 formatında gerçekleşen görüşmeler sonucunda Türkiye destekli Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile Halife Hafter öncülüğündeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) arasında kalıcı ateşkes anlaşması imzalandı. Anlaşma gereği ülkedeki yabancı askerler ile paralı savaşçılar, en geç 3 aya kadar Libya’yı terk edecek. Görüşmelerin, tarafların askeri kurumlarının birleşmesini tartışmak üzere devam edeceği belirtilirken, bir sonraki görüşme ise gelecek ay Tunus’ta gerçekleşecek.
Mezopotamya Ajansı’dan İdris Sayılgan’ın haberine göre, Türkiye’nin Libya’daki masanın dışına itildiğini ifade eden gazeteci Vecih Cuzdan, Erdoğan’ın anlaşmadan ve ateşkesten rahatsız olduğunu dile getirdi.
Anlaşma kalıcı ateşkese odaklanıyor
BM’nin, daha önce gerçekleştirilen ancak kısa süreli kalan ateşkes anlaşmalarını kalıcılaştırmak için iki taraftan askeri yetkilileri bir araya getirdiğini belirten Cuzdan, “Anlaşma ilk olarak kalıcı ateşkese odaklanıyor. Tüm paralı askerlerin ülkeden çıkarılması, milis grupların dağıtılması ve orduya entegrasyon ile silahsızlanma gibi birçok çetrefilli madde var. Öte yandan taraflar geçtiğimiz günlerde kara ve hava ulaşımının açılması konusunda da anlaşmıştı” dedi.
‘İki taraf da paralı asker kullanıyor’
Anlaşmanın en zorlu maddelerinin askeri konular olduğunu aktaran Cuzdan, iki tarafın da savaşta paralı askerleri kullandığına dikkat çekti. Bunların lağvedilip ülkeden gönderilmesinin şimdiki aşama itibariyle zor olduğunu söyleyen Cuzdan, “Çatışmaların durdurulması ve ülke içindeki ulaşımın yeniden açılması, ortak ekonomik meseleler konusunda ortak paydada buluşulması gibi seçenekler daha öncelikli gözükürken, askeri meselelerin çözümü ilk elden zor görünüyor. Trablus Hükümeti’ne bağlı askeri güçler aslında bir düzenli ordu disiplini içerisinde değil. Çeşitli milis gruplardan oluşuyor. Anlaşma bunların lağvedilmesini ve tek bir orduda yani Libya Ulusal Ordusu’na entegrasyonu içeriyor. Ancak bu Trablus tarafını askersizleştireceği için böyle bir şeye yanaşmıyorlar. Dolayısıyla bu seçeneğin hemen hayata geçmesi biraz zor gözüküyor” değerlendirmelerinde bulundu.
‘Türkiye masadan uzaklaştırıldı’
Anlaşmada, Tayyip Erdoğan iktidarının sahaya sürdüğü yabancı paralı askerlerin ülkeden çıkarılması konusunda tıkanıklık yaşanabileceğini ifade eden Cuzdan, “Erdoğan ateşkesin ve anlaşmanın da geçici olduğunu bizzat dillendirdi” diye belirtti.
Cuzdan, AKP iktidarının anlaşmaya iyimser yaklaşmadığını ve baltalayıcı bir pozisyonda olduğunu söyledi. AKP’nin Libya meselesindeki tavrının Suriye’deki tavrı ile aynı olduğuna dikkat çeken Cuzdan, şöyle devam etti: “‘Masada olmak için sahada da varız’ düsturuyla hareket ettiler. Trablus merkezli İhvancı Hükümet ile yapılan anlaşmayı gerekçe göstererek, bölgeye hem TSK hem de Suriyeli militanlar gönderildi. Ancak gelinen noktada Türkiye’nin değil, Mısır’ın rolü ön plana çıktı. Erdoğan da, ‘doğrudan güvenirliği yok, zaten üst düzey bir anlaşma değil’ gibi mevcut anlaşmayı küçültücü, ufaltıcı bir tavır sergiledi. Burada ateşkesten bile rahatsız olan bir pozisyonda olduklarını ifade etmiş oluyor. Çünkü o ‘sahada varız, masada da’ dinamiği burada tutmamış oldu. Türkiye bu anlamda Libya masasından uzaklaştırılmış oldu. Türkiye bu anlaşmanın muhataplarından biri değil. Öte yandan baktığımızda bu masanın kurulması için en fazla çaba sarf eden ülkelerden biri Mısır oldu. Saray-AKP iktidarının ‘düşman’ olarak kodladığı ve doğrudan karşı karşıya olduğu bu ülkenin inisiyatifi artarken, askeri gücüyle ve Suriyeli militan desteğiyle sahada olan Türkiye masanın dışında tutulmuş oldu.”
‘Hamle amacına ulaşamadı’
Türkiye’nin Libya hamlesini Doğu Akdeniz’de dengeleri değiştirmek ve Libya’da sıkışan İhvancı Trablus Hükümeti’ni kurtarmak amacıyla gerçekleştirdiğini belirten Cuzdan, “Bu iki amaca da tam anlamıyla ulaşılamadı. Askeri anlamda kısmi başarılar elde edildi. Türkiye’nin müdahalesine kadar askeri durum Trablus Hükümeti’nin sıkıştığı, Hafter’in de başkent kapılarına dayandığı bir pozisyondaydı. TSK’nin aktif desteği ve cepheye sürülen Suriyeli militanların da etkisiyle Hafter güçleri püskürtüldü. Ancak bu kısmi askeri kazanımların etkisiyle Trablus güçlerinin ‘ülkenin doğusunu da özgürleştireceğiz’ gibi söylemlerinin sahada herhangi bir karşılığı olmadı. Bu yüzden Saray-AKP iktidarı sahada umduğu amaca ulaşamadı” ifadelerini kullandı.
‘Fetihçi politikanın zararı'
Cuzdan, Türkiye ile Trablus merkezli İhvancı hükümet arasındaki deniz yetki alanlarını sınırlandırma anlaşması açısından Sirte ve Cufra kentlerinin kritik öneme sahip olduğuna dikkat çekerek, “Ancak bu kentleri alamadılar. Hatta Türkiye’nin bu kentlere yönelik askeri müdahale tehditleri günün sonunda Mısır ve Rusya’nın daha fazla inisiyatif almasına neden oldu. AKP iktidarının diplomasi seçeneğini dışlayan, fetihçi ve saldırgan politikalarının Türkiye’ye verdiği zarar her geçen gün artıyor. Libya hamlesiyle Doğu Akdeniz’deki dengeleri de değiştiremedikleri gibi Trablus’taki İhvancı Hükümeti de tam anlamıyla kurtaramadılar. Hatta durum, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğal haklarından taviz vermek zorunda kalacağı bir noktaya doğru gitmeye de devam ediyor. O yüzden AKP iktidarı için Libya hamlesi şu an atıl durumda” diye konuştu.
‘Mısır hamlesi geç kaldı’
Mısır’ın Libya krizindeki rolünü Erdoğan’ın da kabul etmek zorunda kaldığına vurgu yapan Cuzdan, şöyle dedi: “Kahire yönetimi, sadece Libya’da değil Suriye ve Irak’ta da benzer hamleler yaparak Arap ülkelerini Erdoğan’ın ‘yeni-Osmanlıcı yayılmacılığına karşı’ aynı safta buluşturmaya çalışıyor. Mısır ayrıca Irak ve Ürdün’le güvenlik, diplomasi ve ekonomi alanında ortak bir cephe oluşturmak için 25 Ağustos’ta Amman’da bir zirve gerçekleştirdi. Oluşan bu tablodan hareketle, 18 Eylül’de Erdoğan’ın uzun süredir diplomatik ilişkilerin koparıldığı Mısır’a yönelik ‘İstihbarat noktasında görüşmeler her an yapılabilir’ sözleri çok geç kalmış ve sahadaki durumu kurtarmak adına umut vaat etmeyen bir çıkış olarak kayda geçiyor.”