Varbet DİRENYAN yazdı: Yorgun ülke KKTC, bir yandan pandemi skandalları, pandemiden kaynaklı işsizlik artışı gibi sorunlarla boğuşurken, Ekim’de gerçekleşecek Cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanıyor. ‘Küçük ve yalnız ülke’ bilinmezlerle yolunu arıyor…
Yazının birinci bölümü:
Yorgun Ülke KKTC halkının bitmeyen sınavları ve seçime doğru
Ekim ayında yapılması kararlaştırılan ve adayların geçtiğimiz hafta YSK’ya resmi başvurularını yaptığı, kesin nüfusu bilinmeyen ama nüfusun 380.000 kişi civarında olduğu sanılan KKTC’de seçim süreçleri demokrasi açısından bir şöleni andırır niteliktedir. Tam onbir adayın cumhurbaşkanı olmak için yarışacağı bu süreçte; nüfusa oranla bu sayının oldukça yüksek olduğu söylenebilir. Şu anda hükümette olan koalisyon ortaklarından Başbakan Ersin Tatar ve Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay bu adaylardan sadece iki tanesidir.Bu yazımızda bu iki adayın geçmişleri hakkında genel bir izlenimi aktarırken adanın kuzeyi için fikirlerinden yola çıkarak, pandemi dönemindeki başarılarıyla bir tür övünç üretmeye çalışabiliriz fakat işimizin hayli zor olduğunu baştan not etmeliyiz.
Başbakan Ersin Tatar, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi olarak benimsediği, Türkiye aşığı, Cambridge mezunu bir siyasetçidir. Başbakanlığa adımını atışı; partilisi (UBP) sporcu eski başbakan Hüseyin Özgürgün’ün adının bir aşk skandalına sarmalanmış olması ve yolsuzluk dosyaları neticesinde liderlikten inişine denk gelir. Adına düzenlenmiş fezleke dururken, Türkiye’ye yerleşerek yaklaşık iki ay önce milletvekilliğinden de istifa edip, eski partilililerine “çete” ithamı yapan Özgürgün yakışıklılığıyla tanınan, sporcu bir kimliktir. Selefi Ersin Tatar ise seçildiği günlerin hemen ardından hakkında İngiltere’de açılmış, adanın gelmiş geçmiş en bilinen iş insanı Asil Nadir’in kara para transferleri davasından dolayı suçlanmış, başbakan oluşuyla birlikte bu davadan yakasını kurtarmış ve en aranan dolandırıcılar listesinden kurtulmuştu. Brexit’ten de önceye düşen bu dönemde İngiltere’ye ve dolaylı yoldan AB sınırlarına girmesi kendisi açısından sakıncalı bir başbakan olarak kalması elbette düşünülemezdi. Genel yapısıyla sempatik ve muhtemelen daha büyük popülasyonları bile güldürebilecek kapasitede doğal bir mizah insanı, gür sesli içten bir devlet insanıdır. Geçtiğimiz günlerde seçim kampanyasında “kavuniçi” maskeler dağıtmış olması muhtemelen parti fotoğraflarında bir AKP aşığıymış gibi algılansa da aslında bu renk lideri olduğu Ulusal Birlik Partisinin (UBP) yıllardır varolan parti renkleridir. Ersin Tatar’ın muzip kişiliğinden hemen her hafta özel bir cümle akıllara kazınır. Fakat pandemi sürecinde 1 ağustos 2020 tarihinde karantinasız gelişlere açılımın gerçekleşmesi sırasında kurduğu “ Bu virüsün bize geldiği falan yoktur” cümlesi, bu tarihten günümüze 600’e yakın yeni vaka ile hafızalara kazınmış olanlardan sadece biridir. Tavırları ve renkli kişiliği bu günlerde Covid-pozitif çıkan Binali Yıldırımla benzetilebilir. Bu ironiyi okur mutlaka Gezi’nin bakiyesi “mizah anlayışıyla” çözümlemelidir… Ayasofya ibadete açıldığında yerel bir camideki destek namazı, geçtiğimiz haftalardaki tekke ziyareti ve her fırsatta kullandığı Hala Sultan Camii atıfları Tatar’ı UBP için yükselişin hangi dönemine denk getirdiği tartışmalarında çaresiz bırakmaktadır. Anketlerde seçimin kesin olarak 2.tura kalacağı ön kabulü ise, %51-53 ile, aynı İBB’yi “kılpayı” kazandığını önceden iddia edenlere benzerdir. Şu günlerde hem adada hem de Türkiye gazetelerinde, isim benzerliğiyle moralleri bozan “Gezici” anketleri, akıllara durgunluk veren bir başarıya imza atmakta, Tatar’ı neredeyse şimdiden seçimin kazananı ilan ettiğini ibretle izlemekteyiz. Elbette aynı anketlerde Covid-19 nedeniyle sandığa gitmeyeceğini belirten katılımcıların da bazı bölgelerde %70'lere varan bir çoğunluk sergiledikleri de bir diğer gerçektir. Aslında bu tarafından bakıldığında pandemi sürecinin en dip seviyede kötü yönetilmesinin belki de özel bir nedeni seçmeni sandıktan yıldırarak uzak tutmak bile olabilir.
Seçimin bir diğer adayı Kudret Özersay akademik kökenli olup, uluslararası siyaset konusunda uzman bir kişilik olup, gelmiş geçmiş bir çok dönemde danışman olarak güneyle yapılan görüşmelerin aranan karakteri olmuştur. Kudret Bey’in en çok dikkat çeken ve okunan makaleleri Türkiye Boğazları üzerinedir. Mensubu olduğu partinin siyaset sahnesine girişiyse büyük bir gürültüyle gerçekleşmiş ve aynı süratle küçülerek ufanmıştır. Sayın Özersay genç ve sakin bir siyasetçi olarak, diplomatik hukuk dilinin latince kavramlarını tek bir konuşmada ardı ardına sıralayabilen, Ankara Üniversitesi mezunu, Larnaca doğumlu, babasını “ 74 savaşında” yitirmiş bir genç siyasetçidir.Aslında kulvarında yarışacağı pek az siyasetçi varken, koalisyonlarda çekinik ve uzlaşmacı yapısı nedeniyle, varolan seçimleri bir varoluş mücadelesi gibi algıladığı izlenimini vermektedir. Çünkü aslolan durum adanın kuzeyi için daima uzlaşılabilir ve sözü geçerli bir dışışleri danışmanı ya da bakanı olarak aranan isim olarak kalmak varken, girdiği çetrefilli yolda, partiyi kurarken yarattığı “toparlanıyoruz” hareketinin olmaması ve çoğu zaman “Ankaranın adamı” ya da “ABD’nin adamı” yaftalarının ağır tahribatının varlığıdır. Pandemi döneminde sürekli “ her şey kontrol altında” cümlesiyle hatırlanır olsa da bir önceki yazıda ülkeye kaçak gelen jet skandalının bir bacağında kendi partisinden isimlerin geçiyor olması onu suskun,zoraki koalisyon sürdüren,ülkesi için katlanıyormuş tavırlarına sokan bir acziyete itmiştir.Özünde Türkiye’nin Doğu Akdeniz siyasetinin, Mavi Vatan turnuvalarının, hatta Libya başarılarının (!) savunucusu rolündeki son bir yılının kendisine mide spazmından başka bir şey getirmediğini anlamış olmalı ki, bazı tartışmalardan hep uzak durmuştur. Bunlardan biri de kapalı Maraş’ın tek taraflı açılımı konusudur diyerek bu yazıyı “nedir bu Maraş?” sorusunun yanıtıyla noktalayalım.
Maraş, gerçek adıyla Varosha (Varoşa) 1974 öncesinde sahiplerinin dev oteller, lüks binalar kurduğu bir yerleşim yeri olup,adanın doğu ucunda güneye bakan, eşsiz ve bakir deniziyle el konularak,tel örgüyle kapatılmış,içinde sadece TC askerinin varolduğu değerli bir yerleşim merkezidir.Eski halleri için sıklıkla Miami tabiri kullanılır ki belki de azdır bile bu benzetme.Kaynaklarda bir çok efsane bulabileceğiniz bu eşsiz alan, Osmanlı döneminde Abdullah Paşa’ya ödül gibi bahşedilmiş,İngiliz döneminde aynı isimli paşanın vakfından bedeli ödenerek alınmış ve 74 harekatına dek asıl sahiplerinin olan bir alandır.Askeri stratejide önem arzeden bir yerde bulunmakla birlikte gelinen dönemde bir ucu Mağusa’ya (Gerçek ismi Famagusta olup, nicelerinin Gazi Magosa diye andığı) açılan, diğer ucu 1 yıl evvel Halk plajı Derinya ismiyle açıldığı bir sahilde sonlanan bir alandan bahsediyoruz. Çernobil faciasının kalıntı kentleri gibi görünen bu alanı Crans Montana’da “masa deviren” Mevlüt Çavuşoğluna hangi danışmanın vakıf malıdır, vakfa aittir dediği bilinmez ama bu ziyade yalanın pandemi döneminde bile billboardlarda reklam, internette ve TV’lerde kamu spotu olarak tutmak için ne kadar para harcandığı ise merak konusudur. Hatta bu tür bir senaryoya, kanıt dökümanlarına bu kadar kolay ulaşılabilirken para yatıran “hayırsever vakfın” pandemide iş yapamayan esnafa kiradaki alanlarından çatır çatır kita tahsilatı yapması, adada daima sallantıdaki inanç kültürünü derinden sarsmıştır. Bu konudaki gündem de kaybolmaya yüz tutmuş görünse de Libya macerasının tıpkı Suriye macerası gibi sona erişini müteakip,Karadenizde ortağı Chevron olan gazın yeniden bulunma müjdesine benzer sert rüzgarlardan, Güney Kıbrısla yalnız masaya oturma macerasına yeni bir zemin olsun diye geçtiğimiz haftalarda “Maraş’ın gerçek sahipleri tespit edilmiştir” haberleri sakince gündemin yakasına iliştirilmiştir. Sayın Özersay için son mide spazmı bu günlerde gündeme oturan TPAO’nun özelleştirme adı altında satışa çıkışıdır muhtemelen.Çünkü adanın gaz çekişmelerinde anlaşmalı göründüğü Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Özersay’ın diline pelesenk olmuş bir şarkıydı uzun zamandır.Oruç Reis araştırma ve sondaj gemisinin de “rutin bakım” bahanesiyle yeniden karılan destenin arasında Joker’den basit bir karo dörtlüye inişi adanın tüm siyasetçilerinin bilmedikleri bir oyunun kurbanları olduklarına inanmalarına artık yetiyor olmalıdır.
Günler enteresan başka olaylara sahne olurken, bu yazıyı da dramatik bir haberle sonlandırmanın da zamanı gelmiştir. Adanın kuzeyinde Yeniden Doğuş Partisi adıyla (YDP) siyaset yapan dış destekli faşist partinin en önde gelen iki ismi Milletvekili Bertan Zaroğlu ve genel başkan Erhan Arıklının ardı ardına Covid-19 pozitif çıkışları,ardından gelen skandal davranışları sağlık emekçilerinin kapısını sertçe vurduğu grevlerin açılışı olmuştur.
Gerçekleşmesi özlemle beklenen vaka sayılarının düşüşü ve adaya gelip-gelmeme tereddütünde çaresizce bekleyen üniversite öğrencilerinin umutsuzluğunun da azalacağı haberler görmek umuduyla..Adalet ve dayanışmayla