Hrant Dink Vakfı’nın 2010 yılından bu yana sürdürdüğü yazılı basında nefret söylemi çalışmasının 2019 raporunda ‘Yazılı basında Kürtlere yönelik ayrımcı söylem: 2019 Yerel seçimi örneği’ ayrı bir dosya olarak ele alındı. Rapor, basının Kürtleri hangi konular etrafında ele aldığını, Kürt kimliğinin gazetelerde nasıl sunulduğunu inceliyor
Hrant Dink Vakfı’nın 2010 yılından bu yana sürdürdüğü yazılı basında nefret söylemi çalışmasının 2019 raporu yayınlandı. Raporda ‘Yazılı basında Kürtlere yönelik ayrımcı söylem: 2019 Yerel seçimi örneği’ ayrı bir dosya olarak ele alındı. Rapor, yazılı basının Kürtleri hangi konular ve temalar etrafında ele aldığını, Kürt kimliğinin ve Kürtlerin kamusal bir mecra olan gazetelerde nasıl sunulduğunu inceleniyor. Dosyada, siyasi tartışmaların yoğunlaştığı seçim dönemlerinde medyada üretilen ayrımcı söylemin daha belirgin ve kesin olabildiği gözleminden hareketle, 2019 yerel seçimi döneminde yazılı basında Kürtlere yönelik ayrımcı dile odaklanıldı.
Buna göre;
“İncelenen gazetelerin Kürtlere ilişkin haber metinleri ve köşe yazılarında, Kürtleri doğrudan ve dolaylı olarak dışlayan, ötekileştiren ve ‘makbul’ Kürt kimliğinin dışında kalanları ötekileştiren bir ayrımcı söylem üretildiği görülüyor. Kürt kimliği ancak ve ancak ortak dinî inanç ya da oy verilen parti temelinde olumlu, ‘makbul’ bir şekilde resmedilirken, makbul addedilmeyen Kürtler ‘dış güçlerin etkisinde’, ‘oyuna gelen’, ‘beka karşıtı’ ve ‘terörle bağlantılı’ bir grup olarak resmedilerek olumsuzluklarla ilişkilendiriliyor.
Kürtlerin konu edildiği, Kürtlerle ilişkili tahlillerin yer aldığı haber metinleri ve köşe yazılarında, birincil kaynak olarak bu grubun mensuplarının haber hazırlanırken fikirlerinin alınmadığı, alınsa bile ancak çok sınırlı şekilde yer verildiği; ayrıca bilgi aktarma ve yorumlamanın ötesine geçildiği, hüküm verici ve buyurgan bir dilin hâkim olduğu görülüyor. Dolayısıyla, bu metinlerde Kürtlerin edilgenleştirildiği ve sessizleştirildiği söylenebilir.
İncelenen haber metinlerinde, yer yer, sorumlu tutulan kişilerin etnik kimliklerine ya da konuştukları dile vurgu yapıldığı, çeşitli olaylar aktarılırken ‘Kürt terörist’, ‘Kürtçe hakaret’ gibi ifadeler kullanıldığı görülüyor. Yazılı basında benimsenen bu dil aracılığıyla, Kürt kimliği suçla ilişkilendiriliyor ve Kürtler haberlerde bahsedilen olumsuzlukların aktörü, dolayısıyla ‘olumsuz öteki’ olarak resmediliyor.
İncelenen gazete metinlerinde, sınır dışındaki Kürtler hakkında, Türkiye’deki Kürtlere nazaran daha açık şekilde nefret söylemi üretildiği görülüyor. Sınır ötesinde yaşayan Kürtlere ilişkin metinlerde, Türkiye’nin ve Türklüğün sınırları içinde değerlendirilemeyecek olan bu grup hakkında kolaylıkla nefret söylemine başvurulup, daha da kötücül söylemler üretilebiliyor. Diğer yandan, yazılı basının Türkiye dışında yaşayan Kürtlere ilişkin söylemi, kimi zaman, Kürt kimliğinin tüm paydaşlarını hedef alarak, Kürtleri bir topluluk olarak ayrımcılığın hedefi yapıyor.”
İmaj ve kavramlarla anılan Kürtler
Mesut Yeğen’in 'Milletin Kıyısında Kürtler' başlıklı giriş yazısıyla başlayan ‘Yazılı basında Kürtlere yönelik ayrımcı söylem: 2019 Yerel seçimi örneği’ raporda Yeğen, “Bugün giderek zayıflasa da, hâlen süregiden bütün bu çalışma esnasında Türkleşmesi beklenen Kürtler ‘dağ-Türkleri’, ‘kart-kurt Türkleri’, ‘mürteciler’, ‘yobazlar’, ‘eşkıyalar’, ‘kuyruklu Kürtler’, ‘300 kelimelik dille konuşanlar’, ‘Farsça-Türkçe kırması bir dille konuşanlar’, ‘kırolar’, ‘ağalar ve marabaları’ gibi imaj ve kavramlarla anıldı. Bütün bu imaj ve kavramların ortak noktası aşikârdı: Kürtler düzeltilmesi ve norma, Türklük normuna uygun kılınması gerekenlerdi” derken, “Kürtlerin müstakbel Türklüğün dışına taşan hâlleri, ‘kırmızı kuvvetler’, ‘evleri ve hayvanlarıyla yakılması gerekenler’, ‘emperyalizme alet olanlar’, ‘gündüz külahlı, gece silahlı olanlar’, ‘sözde vatandaşlar’, ‘kurdun dişine kan değdirenler’ gibi kavram ve imajlarla anıldı. Bu ikinci grup imaj ve kavramların ortak noktası da aşikârdı: Kürtler düzeltilmesi, norma, Türklük normuna uygun kılınması gerekenler değil, imha edilmesi, Türklüğün dışına ya da kıyısına atılması gerekenlerdi… Kürtlerin kayda değer bir kısmı ‘dış güçlerin etkisinde’, ‘oyuna gelen’, ‘beka karşıtı’ ve ‘terörle bağlantılı’ olmak gibi imajlarla düşünülüyor” tespitini yapıyor.
Kürt kimliği tehdit olarak betimleniyor
Serra Güvengez, Emircan Saç, Gülbeyaz Sert tarafından yapılan haber ve köşe yazılarındaki söylem analizi ise nefret söyleminin tanımı ile başlıyor.
“Nefret söylemi, “ayrımcılığın daha saldırgan ve aşağılayıcı, açıkça hedef gösterici ve dışlayıcı” şekilde ifade bulmuş hâli olarak, hedef aldığı grubu ya da kimliği doğrudan ve açıkça aşağılayabiliyor, düşmanlaştırabiliyor, hedef gösterebiliyor, yaftalayabiliyor ve itham edebiliyor. Nefret söyleminden daha ince kurgulanmış ve örtük bir şekilde hedef gösteren ya da saldıran, ama her zaman ayrıştıran ve ötekileştiren ayrımcı söylem, yazılı basında karşımıza nefret söylemi kadar sık çıkıyor.”
Kürtlere yönelik ayrımcı söylemi konu alan rapor, 2019 yılında çeşitli gazetelerde yayımlanmış haber ve yazıların nitel analizinden oluşuyor. Söylem analizinde, tarama sonucu örnekleme dâhil edilen metinler, öne çıkan söylem biçimlerine göre ‘Makbul’ Kürtler / ‘makbul olmayan’ Kürtler; Kürtçenin suçla ilişkilendirilmesi; sınır ötesindeki Kürtler; bir ‘millî güvenlik sorunu’ olarak Kürt kimliği başlıkları altında analiz ediliyor. Buna göre; “Bazı metinlerde, Kürtlere yönelik ayrımcı ve ötekileştirici mesajların, nefret söyleminden daha örtük bir şekilde ve dolaylı olarak kurgulanmış söylemler yoluyla verildiği, bazılarında ise Kürt kimliğinin doğrudan nefret söyleminin hedefi olduğu gözlemlendi. Bu raporda “‘Makbul’ Kürtler/ ‘Makbul olmayan’ Kürtler” ve “ Bir ‘millî güvenlik sorunu’ olarak Kürt kimliği” başlıkları altında incelenen haber ve köşe yazılarında, doğrudan nefret söylemi olarak tanımlanamayacak, daha ince bir şekilde kurgulanmış, ayrımcı ve ötekileştiren mesajları daha örtük bir şekilde veren söylemlerin hâkim olduğu tespit edildi. ‘Kürtçenin suçla ilişkilendirilmesi’ ve ‘Sınır ötesindeki Kürtler’ başlıkları altında incelenen metinler ise, Kürtleri bir topluluk olarak hedef almaları ve Kürt kimliğine ilişkin genellemeler yaparak kimliğin kendisini olumsuzlukların taşıyıcısı olarak işaretlemeleri nedeniyle, doğrudan nefret söylemi kapsamında değerlendirildi” tespiti yapılıyor.
İncelenen gazetelerin Kürtlere yönelik söylemlerinde, Kürtleri doğrudan ve dolaylı olarak dışlayan, ötekileştiren bir dil ve ‘dâhil etme’ ve ‘hariç tutma’ pratiklerinin kullanıldığı ve ‘makbul’ bir Kürt kimliği tanımlanarak bu tanımın dışında kalanların ötekileştirildiğinin görüldüğü ifade edilen raporda, Kürt kimliği ancak ve ancak ortak dinî inanç ya da oy verilen parti temelinde olumlu, ‘makbul’ bir şekilde resmedilirken, makbul addedilmeyen Kürtler ‘dış güçlerin etkisinde’, ‘oyuna gelen’, ‘beka karşıtı’ ve ‘terörle bağlantılı’ bir grup olarak resmedilerek olumsuzluklarla ilişkilendirildiğine dikkat çekiliyor.
Rapor, Kürtlerin konu edildiği, Kürtlerle ilişkili tahlillerin yer aldığı haber metinleri ve köşe yazılarında, birincil kaynak olarak bu grubun sözüne başvurulmadığını, fikrine ancak çok sınırlı şekilde yer verildiği buna bağlı olarak “Söz konusu metinlerde bilgi aktarma ve yorumlamanın ötesine geçildiği, hüküm verici ve buyurgan bir dilin hâkim olduğu görülüyor. Öznesi Kürtler olan birçok metinde karşılaşılan bu dil, hâkim unsur – alt unsur ilişkisini ima etmek ve yeniden üretmek üzere kullanılıyor. Dolayısıyla, bu metinlerde Kürtlerin dolaylı bir biçimde edilgenleştirildiği ve sessizleştirildiği söylenebilir” tespitini yapıyor.
Araştırma kapsamında incelenen haberlerde de, çeşitli olayların ‘Kürt terörist’, ‘Kürtçe hakaret’ gibi ibarelerle aktarıldığını, haber metinlerinde, sorumlu tutulan kişilerin etnik kimliklerine ya da konuştukları dile vurgu yapıldığını, böylece Kürt kimliğinin şiddet ve suçla ilişkilendirildiğini, dolayısıyla haber ve köşe yazılarında Kürtlerin ‘olumsuz öteki’ olarak resmedildiği, Kürtlüğün bu şekilde vurgulanmasıyla, Kürt kimliğinin bir tehdit olarak betimlendiği vurgusu yapılıyor.
Aynı şekilde Türkiye dışında yaşayan Kürtleri konu edinen gazete metinlerinde ise yine “Kürtlerin tümünü hedef alan söylemlerin hâkim olduğu ve Kürt kimliğine yönelik ayrımcı dilin doğrudan saldıran, aşağılayan ve hedef gösteren” bir niteliğe büründüğü, Türkiye’nin ve Türklüğün sınırları içinde değerlendirilemeyecek olan bu grup hakkında kolaylıkla nefret söylemine başvurulup, daha da kötücül söylemler”in üretilebildiğine dikkat çekilen raporda, ‘Kürt devleti’nin Türkiye’nin topraklarını alacağı iddiası ile Kürtlere yönelik nefretin körüklendiğine ve bunu yaparken “kimliği bir bütün olarak hedef tahtasına” koyduğu da ifade ediliyor.
Türkiye yazılı basınında, Kürt kimliğinin yeniden üretimi sırasında nasıl ‘makbul Kürt’ kategorisinin oluşturulduğu ve bu pratiğin, Kürt kimliğine yönelik nasıl bir ayrımcı söylem ürettiğinin ele alındığı bölümde, ‘makbul Kürt’ olarak görülmeyen Kürtlerin ‘beka karşıtı’, ‘hain’ ve ‘düşman’ olarak kodlandıkları, ayrıca Kürtlerin, medyada yaygın bir biçimde, kendi kararlarını veren aktif özneler şeklinde değil, olanı biteni anlamayan, hakikati göremeyen edilgen özneler olarak sunulduğu, “dindar, ideolojik saiklerle hareket etmeyen ve iktidar partisine oy veren Kürtler”in ise makbul görülüp sahiplenildiği tespiti yapılıyor.
Seçim dönemlerinin, ayrımcı söylemlerin üretilmesi ve yaygınlaşmasında nasıl araçsallaştırıldığının da ortaya çıktığı dönemler olduğu ifade edilen çalışmada “demokratik bir yarış olan oylama, bir grubun ötekileştirildiği ve dışlandığı bir sürece” dönüşüyor” deniliyor ve o dönemin haberlerine odaklanılıyor. Rapora göre,
“Ağrı, Şırnak ve Bitlis’teki yerel seçim sonuçlarına odaklanan, “Dindar Kürtlerden HDP’ye Tokat” başlıklı haberde, iktidar partisine oy veren Kürtlerin “Müslüman Kürtler” olarak nitelendirildiği, “Batıdaki büyükşehirlerde AK Parti ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın zafer elde etmemesi için aday çıkarmayarak doğu ve güneydoğudaki illere odaklanan HDP yerel seçimlerde Müslüman Kürtlerin şamarıyla karşılaştı” ifadesiyle, iktidar partisine oy vermeyen Kürtler, örtük bir biçimde, ‘Müslüman olmayanlar’ olarak işaretlenerek değersizleştiriliyor. “Müslüman Kürtler” ibaresiyle, iktidar partisine oy veren Kürtler olumlanırken, yazarın çizdiği çerçeveye dâhil olmayan, Müslüman kimliğini öne çıkaran ya da çıkarmayan veya kendini Müslüman olarak tanımlamayan Kürtlere söz hakkı tanınmıyor.
Ayrıca, “Müslüman Kürtlerin teveccühünü kazanan AK Parti”nin, Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki oylarını 2014 seçimleriyle karşılaştırıldığında ikişer puan artırdığının belirtildiği haberde, bu artışı “Müslüman Kürtler”in yarattığı vurgulanırken, daha sonra, söz konusu artıştan “sandıkta HDP’ye sert bir cevap veren Türk milleti” ifadeleriyle bahsediliyor. İktidar partisine oy veren kişilerin “Türk milleti” etiketi altında anılması ve HDP’ye oy veren kişilerin ise dolaylı olarak bu tanımın dışında konumlandırılması, ‘makbul öteki’ ve ‘makbul olmayan öteki’nin inşasına işaret ediyor. Metnin genelinde, “Müslüman Kürtler”, “dindar Kürtler” ve “Türk milleti” tamlamalarıyla, aynı ümmetten ve milletten olma vurgusu yapılarak, Kürtler homojen bir grup olarak sunuluyor.
Örneklemde yer alan bazı gazetelerde seçim süreci boyunca ‘beka’ söyleminin sıklıkla kullanıldığı, bazı gazetelerin ise bu söylemi kullanmaktan uzak durduğu gözlemleniyor. Gazete metinlerinde ‘beka’ “Türkiye’yi sevmek”, “Türkiye’nin bütünlüğü, kalıcılığı” olarak kodlanıyor ve bir kimliği ayrıştıracak ve ayrımcılık üretecek derecede araçsallaştırılıyor. Öyle ki, Kürt kimliğinin paydaşları arasında, ‘beka’ söylemi aracılığıyla ayrım yapılıyor.”
Kürtçe suçla ilişkilendiriliyor
Kürtlerle ilgili ayrımcı söylem üreten haber ve köşe yazılarında, Kürtçenin de hedef alındığının gözlemlendiği raporda, hedef alışın nefret söylemine kıyasla daha örtük bir nitelik taşıdığından söz ediliyor. “Kürtçeye yönelik ayrımcılık direkt olarak Kürtçenin kötücül bir söylemle anılmasıyla değil, kimi zaman suçla birlikte anılmasıyla, kimi zaman da mevcut önyargılara seslenilerek yapılıyor. Suçla ilişkilendirme, doğal bir kimlik ögesi olan Kürtçenin daha çok suçla ilişkili haberlerde, suçu veya suçluyu tanımlamak için kullanılmasıyla ortaya çıkıyor” denilirken Kürtçe ve suçun birbiriyle ilişkilendirildiği vurgusu yapılıyor.
Sınır ötesindeki Kürtlere yönelik nefret söylemi daha sert
Raporun Türkiye dışında yaşayan Kürtlerle ilgili ayrımcı söylem üreten haberler ve köşe yazılarının analiz edildiği bölümünde, Türkiye’de yaşayan Kürtlerin konu edildiği metinlerdekinden çok farklı bir söylem inşa edildiği, ayrımcılık ve ötekileştirmenin ötesinde, sert bir dışlama ve nefret söylemi üretildiğine dikkat çekiliyor. Ele alınan haber içeriklerinde Kürt kimliğinin terörle ilişkilendirildiği, habere konu olan olayların suçlusu olarak kimliğin altının çizilmesiyle Kürtlere yönelik önyargıların körüklendiğinin, ‘biz’ ve ‘onlar’ kategorileri temelinde, kutuplaştırıcı bir dil kurularak, Türkler ile Kürtler arasında düşmanlık olduğu algısı oluşturulduğunun, Kürtlerin tehlike ve tehdit unsuru olarak kodlandığı, Kürt kimliğini çatışmayı körüklemekle ve gerilim yaratmakla ilişkilendirildiği tespiti yapılıyor.
‘Milli Güvenlik Sorunu’ olarak Kürt kimliği
‘Milli Güvenlik Sorunu’ olarak Kürt kimliği başlığı altındaki bölümde, incelenen dönemdeki metinlerde Kürt kimliğinin birçok kez tehlike ve güvenlik sorunlarıyla birlikte çerçevelendiği ve buna bağlı olarak, Kürtlerin nefret söylemi ve ayrımcı söylem içinde güvenlik sorunlarıyla bağlantılandırılıp “tehlike”, “Türkiye’ye karşı”, “düşman”, “başkalarının güdümünde” etiketleriyle anıldığının görüldüğü ifade ediliyor.
Bu raporda, yazılı basının Kürtleri ve Kürtlerle ilgili konuları ele alırken kullandığı dilin ayrımcılık üretme biçimleri ve örnekleri belirlenip kategorilere ayrılarak analiz edildi. Bu raporun sadece Kürtlere yönelik ayrımcı dilin ve yazılı basındaki yerleşik ayrımcı eğilimlerin tartışmaya açılmasına değil, aynı zamanda toplumsal düzeyde ayrımcılığın boyutlarının tanınmasına, kavranmasına ve nihayetinde ayrımcılıkla mücadele için alternatif bir söylem geliştirilmesine yönelik çabalara da yardımcı olmasını temenni ediyoruz.
Raporun tamamı için;
https://hrantdink.org/attachments/article/2664/Nefret-soylemi-ve-Ayrımcı-Soylem-2019-Raporu.pdf