Cengiz ONUR yazdı – Norveç’te akuakültürde üretilen somonların beşte birinin, 50 milyonunun ölmesi, bu hayvanlara uygulanan eziyetin boyutlarını gösteriyor. Ölümün en önemli nedeni “Lus” olarak bilinen somon balığı biti. Bir yengeç cinsi olan bu parazit somonlarda enfeksiyona neden olan yaralar açıyor ve balıklar can çekişerek ölüyor.
Endüstriyel tarımda hayatın ve tabiatın her alanına onarılması zor veya imkânsız olabilecek ağır darbeler ile giren kapitalizmin; karasal coğrafya üzerinde devasa hayvan çiftlikleri üzerinden nasıl azami kar elde ettiğini bu yazının birinci bölümünde birkaç örnekle görebilmiştik.(1)
İstilacı bir saldırıyı andıran bu sisteme ait üretim ve yeni pazarlar oluşturma uygulamaları, sadece karasal coğrafyalarda değil; aynı zamanda okyanuslarda, denizlerde, nehirlerde, göllerde, kıyılarda, kısacası suda yaşayan sayısız canlı türlerine karşı da uygulanmaktadır. Hatta kimi gözlemcilere ve araştırmacılara göre, örneğin Norveç’te somon balığı üretilen balık çiftliklerindeki uygulamalar, karada birçok çiftlikte görülen uygulamalara nazaran çok daha kötü/vahim boyutlardadır.
Dünya çapında son 30 yıldan beri balık etine olan rağbet sürekli ve muazzam bir seviyede artış göstermektedir. Kapitalist sistem açısından bu talep sermayeyi katlayabilmek için mükemmel fırsatlar doğurmakta fakat aynı zamanda dünya çapında balık avlanan yörelerde balık rezervlerinin en az 1/3’nin aşırı derecede azalmasına yol açmaktadır. Artan bu tehlikeli problemi yaratan sistem, çözüm olarak güya doğal balık stoklarını koruduğu için akuakültür uygulamalarını, yani yoğun ve endüstriyel boyutlarda balık çiftliklerini dünyanın birçok ülkelerindeki kıyılara yerleştirmeye devam etmektedir. Kısaca akuakültür kelimesiyle de tanımlanan su ürünleri yetiştiriciliği, yıllardan beri gıda sanayinde en hızlı gelişen sektör haline gelmiştir.
Birleşmiş Milletlere bağlı Gıda ve Tarım Örgütü olan FAO’ya göre (Food and Agriculture Organization of the United Nations) dünya çapında 2018 yılında elde edilen toplam 179 milyon ton su ürününün 82 milyon tonu (%46) akuakültür üzerinden sağlanmıştır.(2)
Akuakültürde dünya çapında en tanınmış, en yaygın, en çok yetiştirilen ve tüketilen tür olarak bilinen somon balığı, sistemin tahrip gücünü kavrayabilmede en iyi örneği sunan balık türüdür. Somon, bu özelliklerinden dolayı aynı zamanda sermaye çevrelerinin uluslararası operasyonlarında mükemmel oranlarda kârlar sağlamaktadır. Somon endüstrisinde dünya liderliğini elinde bulunduran Norveç’te, sadece bu ülkede, yılda 1,2 milyon ton somon üretilmektedir. Bir dönemler nefis lezzetiyle tanınan ve sadece belli yörelerde ve özel günlerde ender yenen bu balık artık yaratılan talepten sonra neredeyse leblebi gibi üretilmekte ve tüketilmekte, artık dünyanın birçok yöresinde bilinen, kimilerine göre “asaleti, kimliği, karakteri çalınmış” sıradan bir balık haline gelmiştir. Karadaki doğada yol açtığı felaketleriyle tanıdığımız çiftliklerdeki büyük&küçük baş ve kanatlı hayvan üretimindeki gelişmeler/tahripler akuakültürde de katmerli olarak uygulanmaktadır.
Tahribin detayları
Norveç kıyılarındaki somon çiftliklerinde suyun altında çekilen belgesel filmlerde duvar gibi ağlarla etrafı çevrilen yüzbinlerce somonun nasıl dar bir alanda tutulduğunu görmek mümkün. Aynı zamanda bunların çoğunun hastalıklı, sakat ve deforme olmuş bir vücuda sahip olduğunu, vücutlarının parazit, mantar ve yaralarla dolu olduğunu, hayvanların yaşamak zorunda kaldığı bu dar alanların altında, kafeslerdeki balıkların dışkılarının, yem artıklarının, ölen balık artıkları ve leşlerinin, balıkları çevreleyen ağlardan arta kalan zehirli maddelerin denizin dibine nasıl çöktüğünü görmek de mümkün.
Norveç’teki biyolog ve araştırmacılara göre somon üretimi sırasında beş balıktan biri ölmektedir. Yaklaşık %20 kadar olan bu kayıp oranı karadaki büyük&küçük baş ve kanatlı hayvan üretimindeki kaybı çok aşmasına rağmen, üretime devam edilmektedir. Her yıl yaklaşık 50 milyon kadar somon balığının bu koşullar altında ölmesi, bu hayvanların ne kadar eziyet verici ve türlerine uymayan koşullar altında tutulduğunu göstermektedir. Kâr marjının yukarıda kalmasını engellememek için sadece Almanya’da yılda 45 milyon civcivi doğar doğmaz öldüren bir sistem; Norveç’te niye yılda 50 milyon kadar somon balığını öldürmesin?
Endüstriyel boyutlarda, kitle halinde üretilen hayvanlarda yaygın olan ve hastalık/sorun yaratan organizmalar sadece karada değil, suda da en mükemmel şartlara ve çoğalma olanaklarına sahiptirler. Örneğin, çiftliklerdeki somon ölümlerinde en büyük rolü 'Lus' olarak adlandırılan somon balığı biti taşımaktadır. Çok küçük bir yengeç cinsi olan bu parazit, balığın derisine yapıştıktan sonra vücuduna girip yaralar açarak balığı enfeksiyonlara açık hale getirmekte ve ardından can çekişerek ölmesine neden olmaktadır.(3)(4)
Somon endüstrisinin yarattığı tahribat sadece üretilen hayvanlar ile sınırlı kalmamakta. Norveç kıyı ve koylarında serbest yaşayan, son 35 yıl içinde sayısı yarıya düşen Atlantik somonu da tehlike altındadır. Bergen Denizcilik Enstitüsü’nün bilgilendirmesine göre Atlantik somonunun sayısı artık sadece 530 000 kadardır. Bunun karşılığında çiftliklerde üretilen somonların sayısı ise 400 milyon civarındadır. Her yıl birkaç yüz bin çiftlik somonu kafeslerden kaçabilmekte ve Norveç nehirlerinde sayısı zaten azalmış olan yabani somonlara karşı yem ve üremede rekabet ortamı yaratmaktadırlar. (5) Buna ilaveten çiftlik somonları hastalıklarını ve yukarıda değinilmiş olan 'Lus' gibi parazitleri de doğada yaşayan hemcinslerine bulaştırmaktadırlar. Hatta bazıları doğada yaşayan somonlarla çiftleşerek genetik kirliliğe yol açmaktadırlar.
Yem ve sağlık sorunu
Akuakültürlerde kullanılan yemlerin üretiminde kullanılan balık ununu ve balık yağını sağlayabilmek için her yıl denizlerden milyonlarca ton başka balıklar avlanmaktadır fakat bu miktar ihtiyacı karşılayamamaktadır. Bu yüzden doğada aslında etobur ve yırtıcı bir balık olan somon, çiftliklerde ağırlıklı olarak bitkisel yemlerle, örneğin ucuz ve kolay sağlanan soya ile beslenmektedir. Buda elbette Amazonlarda ve başka yörelerde ormanlarının tahribini ve klima krizini dolaylı ya da doğrudan teşvik etmektedir. Çünkü soyanın üretilmesi için devasa büyüklükte ormanlar yok edilip tarlaya çevrilmektedir.
Somon balıklarının sadece soya ile beslenmesi ise başka bir sorunu yaratmaktadır. Doğada yengeç, karides cinsinden küçük böcek ve hayvanları yiyen somon, bu hayvanların vücudunda var olan ve renk verici doğal bir madde olan Astaxanthin sayesinde kırmızımsı bir ete sahip olmaktadır. Somonların uygun ve doğal olmayan yemlerle beslenmesi, etlerinin gri ve soluk bir renk almasına yol açmaktadır. Bu yüzden somonların yemlerine bu renk petrokimya sanayinden elde edilen suni Astaxanthin üzerinden, yani sentetik olarak katılmaktadır.
Tehlikeli olan başka bir durum da çok sık olarak balık yemine Ethoxyquin maddesinin koruyucu olarak katılmasıdır. Tarım ilacı/Pestisit olarak da uygulamadan geçmiş olan bu kimyevi madde kansere yol açtığı ve karaciğeri tahrip ettiği şüphesi altında olduğu için tarımda kullanımı Avrupa’da yıllardan beri yasaktır. Bu maddenin Avrupa Birliği içinde balık yeminde de kullanılmasının yasaklanması ancak 2020 yılından itibaren yürürlüğe girmiştir. AB üyesi olmayan Norveç’in ve diğer ülkelerin bu yasağı ne kadar ciddiye alacağı ise hala bilinmeyen bir konudur. (6)
Somon üretimi üzerinden hakimiyet sağlama
Yılda 1,2 milyon ton somon üreten Norveç asıllı şirketler, dünyada bu sektörde tartışılmaz liderliğe sahipler. Somon üretimini 2050 yılına kadar beş katına çıkarmayı hedefleyen Norveç, daha bugünden bütün dünyada üretilen somonun yarısından fazlası üretmekte. Örneğin sadece Almanya’da satılan somonun neredeyse %90’ı Norveç’ten gelmektedir. Daha bugünden Norveç’in balık üretiminden sağladığı ihracat geliri, petrol ve gazdan (%56,5) sonra ikinci sırayı (%10,9) almaktadır.
Bu sektörde dünya pazarındaki/üretimindeki uygulamaların nasıl gelişme ve neticelere yol açtığını daha iyi kavrayabilmek için dikkatleri Norveç’e çevirmek gerek. Norveç’in bu sektördeki “başarı hikayesi” genellikle şahıs ve aile kuruluşları ile başlamış ve hala bu yapılara dayanarak devam etmektedir.(7) Örneğin en belirgin, en zengin, en büyük ve güçlü, en etkili borsa kayıtlı şirketler arasında MOWİ ismi (8) hemen göze çarpıyor. 2019 yılına kadar Marine Harvest adıyla tanınan bu şirket dünyanın en büyük somon üreticisi. Balık çiftliklerindeki üretimden, buradan elde edilen balıkların işlenmesinden pazarlanmasına kadar her şey bu şirketin elinden geçiyor. Dünyada birçok ülkenin kıyılarını ekonomik gücüyle (2017’deki yıllık satış cirosu 3,5 milyar dolar) işgal etmiş olan MOWİ’nin perde arkasında ipleri çeken “imparatoru”, memleketinde lakabı “büyük kurt” olan John Fredriksen isimli bir şahıs. Dünyanın en zengin milyarderlerinden biri olan bu şahıs hakimiyetini denizler üzerinden, armatörlükle, gemi/tanker filoları, petrol/sondaj platformları ve elbette somon çiftlikleri aracılığıyla kurmuş ve ekonomik hakimiyeti hala büyüdükçe büyüyor. (9)
Şili kıyılarındaki balık çiftliklerinden görüntüler
Tipik bir kapitalistin ruh haline sahip olan böyle bir şahsın gücünü/etkisini daha da büyütmek istemesinin sonuçlarını yıllardan beri Şili’de görmek mümkün. Norveç’den sonra dünyanın ikinci büyük somon üreticisi olan Şili, Norveç’le beraber dünya çapında somon üretiminin %70’ini kontrol etmektedir. Şili için somon, ihracatta bakır madeninden sonra, ülkenin ikinci büyük ürünü. Ülkenin güneyinde, binden fazla balık çiftliği mevcut ve bu yörelerde de MOWİ hakimiyetini kurmuş durumda. MOWİ gibi şirketlerin Şili gibi ülkelerde faaliyet göstermesi tesadüf değil; bu ülkelerde uluslararası standartlarda iş güvencesi, sendikal haklar, tabiatı koruma kanunları sürekli çiğnenmekte, bu alanlarda işlenen suçlara karşı hiçbir kanuni yaptırım devreye sokulmamaktadır. Bunun böyle kalmasının garantisini ülkedeki politik ilişkiler sağlıyor. Somon sektöründeki girişimcilerin çoğu aynı zamanda politik kariyere de sahipler. Örneğin geçmişte balıkçılıktan sorumlu olan müsteşar Felipe Sandoval bu mevkiden sonra Somon Sanayisi İşverenleri Birliği “Salmón Chile“nin (10) başına geçmişti. Bu yüzden, kendisinin görev süreci içerisinde, 8 Temmuz 2018 tarihinde cereyan eden ekolojik bir felaketin hasır altı edilmesi bir tesadüf değildir.
Bu ekolojik felakette, mevsim için tipik/normal olan bir fırtına esnasında Marine Harvest’in (şimdiki MOWİ) çiftliklerinden 700.000 kadar somon kafeslerden denize kaçmayı başarabilmişti. Bu somonların Norveç’deki hemcinslerine nazaran vücutlarında 700 kat (yediyüz!) daha fazla antibiyotikle denizde serbestçe dolaşması ve bunları çevredeki fok cinslerinin, penguenlerin, su samurlarının avlayıp yemesi ve bu hayvanlarda ağır sağlık sorunlarının baş göstermesi büyük sıkıntı yaratmıştır. Bu kafeslerden kaçan somonlardaki antibiyotik miktarı, Norveç’deki bütün akuakültürlerde dört yılda kullanılan toplam miktara denk düşmekte.
Belki de daha büyük başka bir dert ise; bu sularda görülmeyen yabancı bir tür balığın bir anda etrafta serbestçe dolaşabilmesi. Somon kuzey yarım küresinin kuzeylerinde yaşayan, güney yarım küresinde olmayan bir balık türü. Uzmanlar uzun vadede bu olayın nasıl neticelere yol açabileceğini kestirememektedirler. Bunun yöredeki deniz sahalarında diğer yerli balıkların/canlıların kökünü kurutabileceğini belirten Greenpeace, bu durumu, başkent Santiago de Şili’nin sokaklarına bir anda 140 milyon farenin salıverilmesine benzetmektedir. (11)
Sonuçta sorumluluktan uzak güvenlik tedbirleriyle bütün bu felaketleri, tehlikeleri yaratan Marine Harvest şirketi şovu andıran birkaç göz boyayıcı açıklamayla ve malum politik bağlantılarıyla, fazla bir sorun yaşamadan hukuki ve maddi cezaları atlatabilmiştir.
Mesleği veteriner olan, ülkesinde küçük balıkçıların, yerli halkların/azınlıkların hakları için mücadele eden,
“Ecoceanos“ adlı (12) bir STK’nun başında bulunan aktivist Juan Carlos Cárdenas’ a göre “….bu durum somon sektörünün vahşi batısını andırıyor. Bu yörelerde şerif yoktur, kendisi tatile çıkmıştır. Ortada sadece haydutlar vardır….. Somon endüstrisi devletin gözü önünde kanunları çiğnemektedir. Marine Harvest bu yaptıklarını Norveç’te yapabilir mi? Somon endüstrisi Şili’de kontrolün dışına çıkmıştır. Bu durum yırtıcı hayvan olan kapitalizmin eylem halidir.”
Akuakültür’ ün doğurduğu dertler bitmiyor. 2016 yılında çiftliklerin suda oluşturduğu kirliliğin neticesinde aşırı oranda çoğalma gösteren yosunlar, suda oksijen kıtlığına yol açmış ve bu durum 40.000 ton kadar somon balığını öldürmüştür. Ardından ise somon şirketleri bu hayvanların leşlerini toplayıp tabiata zarar vermeyecek şekilde imha edeceğine, tam tersine hepsini açık denize dökmüştür. Bu durum ise bu sularda zaten zor yaşayan midye, yengeç, balık, fok gibi canlıların tamamen yok olmasını doğurmuştur. Balıkçılıkla ve midye yataklarında midye toplamakla geçinen insanlar için bu alanlarda geçim olanağı artık tamamen ortadan kalkmıştır.
Elbette buralarda da yine sistemin aynı kural ve aktörleri hâkim: Bu tahripleri körükleyen ve ardından hiçbir şekilde hesap vermek zorunda kalmayan uluslararası tekeller ve yerli işbirlikçileri.
Karadaki sanayi tarımında devasa çiftliklerde hayvanların vücutlarına aşılarla, yemlerle nasıl bir sürü hormon, ilaç, antibiyotik, kimyasal maddeler pompalanıyorsa, aynı uygulamalar akuakültürde de, hatta daha büyük oranlarda, görülmektedir.
Balık çiftliklerinde tonlarca balık unundan üretilen yeme katılan ve suya serpilen antibiyotik ve dirençli genlerin çoğu dibe çökmekte ve bir süre sonra çevredeki deniz sahalarına yayılmaktadır. Dalian Teknik Üniversitesi’nin bir araştırmasına göre(13) bu maddeler böylece etraftaki başka canlılar üzerinden de beslenme zincirine bulaşabilmekte ve bir süre sonra dünyanın herhangi bir yöresindeki tüketicinin sofrasına/tabağına ulaşabilmektedir. Hemen göze çarpan başka bir bulgu ise, bu yörelerde dirençli genlerin ve antibiyotiğe karşı bağışıklığa sahip olan bakterilerin yoğun oranda var olması. Antibiyotik kullanımının ve dirençli genlerin yakın gelecek için nasıl bir saatli bombayı andırdığını bu yazının birinci bölümünde görmüştük (1)
Burada sorun sadece üretimin illegal, kirli, zehirli, aşırı derecede antibiyotik ve dirençli genlerle dolu olmasıyla sınırlı değil. Şili’de endüstri on yıllardan beri balık unu ve yağı üretmek için ülke sahillerindeki balıkları avlamaktadır. Balık avlamada belirlenen kotalar büyük şirketlerin gemileriyle birkaç gün içinde tüketildiği ve sular gittikçe daha fazla kirlendiği için, çiftliklerin olduğu yörelerde kuşaklar boyu küçük balıkçılıkla geçinen insanların gelir kaynakları artık yok olmaya doğru gidiyor.
Şili dünyada en çok balık unu üreten ülkeler arasında. Bu ürünlerle somonlar yemlenmektedir, Şili’nin bütün balık endüstrisi tamamen somon yemi üretmeye endekslenmiştir. Bir ton çiftlik somonu üretmek için Şili sahillerinden 3-5 ton kadar balık/deniz ürünü avlanmaktadır. Kapitalizmin absürtlüğünü ve tahrip gücünü ortaya seren çarpıcı sayısal bir örnek!
Hiç sanılmasın ki, Somon konusu ve MOWİ şirketi üzerine şimdiye kadar yazılan bu satırlar, sadece Norveç ve Şili ile ilgili/sınırlı bir sorundur. Dünyanın en çok hayvan üreten/tutan şirketi olma ünvanını elinde tutan MOWİ Türkiye’ye de çoktan girmiş durumda.(14)
Şili gerçeği göz önünde tutulduğunda, MOWİ’nin Türkiye internet sayfasındaki iddialı öz sunumu, baştan sona kadar palavralarla, içi boş klişelerle, cafcaflı resim ve sunumlarla dolu. Türkiye’nin somon konusunda Şili gibi olmayacağının garantisini kim verebilir? John Fredriksen ve RTE’ mı? Uluslararası standartların altındaki iş güvencesi/sendikal haklar ve yetersiz doğal yaşamı koruma mevzuatı ile Türkiye zaten çoktan beridir Şili’ye benziyor. İnsan hayatının ve tabiatın fazla bir değer taşımadığı bir rejim altında bir somon balığı neden fazla değer taşısın ki? Bu yüzden MOWİ’nin Türkiye’ye de girmiş olması tesadüf değil.
Akuakültür sadece somon ve başka balık türleri üzerinde uygulanmıyor. Hindistan’da, uzak doğu ülkelerinde ve son yıllarda da Latin Amerika’da, endüstriyel boyutlarda işleyen çiftliklerde dünya pazarı için karides üretilmektedir. Bu yüzden de bu yörelerdeki birçok ülkede, doğanın ciddi boyutlarda tahribi gündemde. Hayvanların devasa boyutlarda havuzlarda üremesi ve tutulması için ülkelerin kıyılarında ekolojik denge için önemli rol oynayan mangrov ormanları(15) yok edilmektedir. Tahribin boyutları elbette bununla sınırlı kalmıyor. Karideslerin belli bir tuzlu su oranına ihtiyacı olduğu için, bu ormanlardaki tatlı su tuzlu su ile doldurulmaktadır. Bu durum taban suyu seviyesinin düşmesine ve yöre nüfusunun tatlı su gereksinimini karşılayamamasına yol açmaktadır. Hayvanların çok dar bir alanda tutulmasından dolayı ortaya çıkan ve bilenen dertler bu sektörde de tekrarlanmaktadır: Hastalıklar ve buna karşı dirençli genlerle beraber aşırı antibiyotik uygulamaları.(16)
Şimdiye kadar bu iki yazı dizisinde yazılanlarla kapitalizmin karada ve suda devasa hayvan çiftlikleri üzerinden kârı nasıl maksimize ettiğini, bunu yaparken hayatın birçok alanında tahripleri nasıl körüklediğini, pandemi gibi geleceğin felaketlerine kapıları nasıl açtığını birazcık olsun görmek mümkün oldu. Elbette bu yazılanlar bu sistemin birçok özelliklerinden sadece birkaç kabataslak detaydır. Fakat sistemin nasıl işlediğini anlayabilmek için iyi ipuçları veriyor.
Yazının üçüncü bölümünde önemli başka ipuçlarına işaret edilecektir.
Kaynaklar/Dipnotlar
(1) https://siyasihaber4.org/endustriyel-tarim-ve-tabiatin-tahribi-1
(2) http://www.fao.org/documents/card/en/c/ca9229en
http://www.fao.org/3/ca9229en/CA9229EN.pdf
(3) https://www.haberler.com/somon-bitini-oldurmek-isterken-binlerce-baligi-8220630-haberi/
(4) https://en.wikipedia.org/wiki/Salmon_louse
(5) Bu durum dolaylı da olsa, farklı kategoriden fakat sonuçlarıyla benzer bir durumu hatırlatmaktadır: “1960'larda Tanzanya'daki Viktoria Gölü'ne yeni bir balık türü, bilimsel deney gerekçesiyle salınır. Etobur bir balık olan Nil levreği, yöreye has bütün balıkları yok ederek, hızla çoğalır ve gölün bütün ekosistemini bozar. Dünya pazarlarında oldukça kazanç getiren bu balık bölgenin iktisadi yapısını baştan aşağı değiştirir. Piyasa değeri yüksek bu balık Tanzanya’yı zenginleştirmek yerine yoksullaştırır. Belgesel, kıtalar arası bir sömürü düzeninin toplumsal, iktisadi ve siyasi boyutlarını irdelerken Afrika’daki kıtlık ve yoksullukla tüketim pratiklerimiz arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor. “
https://tr.wikipedia.org/wiki/Darwin%27in_Kabusu
(7) https://advertorial.sueddeutsche.de/deutsche-bank/
(8) https://en.wikipedia.org/wiki/Mowi
(9) https://www.forbes.com/profile/john-fredriksen/#1f248cd52d93
(10) https://www.salmonchile.cl/en/home/
(11) https://fis.com/fis/worldnews/worldnews.asp?l=e&id=98441&ndb=1
(12) https://www.ecoceanos.cl/
(13) https://pubs.acs.org/doi/abs/10.1021/acs.est.7b02875
(14) https://mowi.com/tr/
(15) https://tr.wikipedia.org/wiki/Mangrov
(16) https://www.youtube.com/watch?v=fx-yGfg0v4k