SEÇTİKLERİMİZ -Murat SEVİNÇ Diken için yazdı: “Eğer bir sol partinin geçmişinden örnek vermeye kalkarsam, halihazırdaki muhalefet partilerinin duymazdan geleceği, duysa da ‘oyuna gelme’ telaşına kapılacağı kanısıyla, örneği Adnan Menderes ve Celal Bayar’ın DP’sinden veriyorum…”
Türkiye demokrasisi açısından en ‘hayırlı’ ve ‘etkili’ adımlardan birini, Ocak 1947’de DP’liler attı.
İnönü CHP’si, dünya, ülke koşulları ve Türkiye’nin tercih ettiği ‘kamp’ öyle gerektirdiği için ikinci savaş ardından çok partili yaşama geçiş kararı verdi. Muhalefet, kaçınılmaz olarak siyasal seçkinlerin toplandığı CHP içinden çıkacaktı. Nitekim öyle oldu. Asker-sivil bürokrasiyi temsil eden CHP’nin karşısında, ticaret burjuvazisi ve büyük toprak sahiplerinin sözcüsü olan bir başka burjuva partisi.
Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun görüşüldüğü günlerde (Haziran 1945) dört milletvekili parti grubuna bir önerge (takrir) verdi: Adnan Menderes (ne tesadüftür ki kendisi de büyük toprak sahibi bir ailenin çocuğu!), Celal Bayar, Refik Koraltan ve Fuat Körülü. ‘Dörtlü Takrir’ olarak bilinir. Bazı kanunlarda ve parti tüzüğünde değişiklik talep ediyorlardı. Önerge reddedildi tabii. Kısa süre içinde bu dört kişi, iktidarın onayını da aldıktan sonra DP’yi kurdu. (Ocak 1946)
DP, sonrasında hemen hiçbirini gerçekleştirmeyeceği hayli ‘liberal’ vaatlerle çıkmıştı sahneye. Ayrıntılara gerek yok, çok kısa sürede büyük bir halk iltifatıyla karşılaştı. Öyle ki, destekten ve DP’nin hızla büyümesinden ürken CHP, 1947 seçimlerinin 1946’da yapılmasına karar verdi. DP’nin itirazları sonuç vermedi ve erken seçim Temmuz 1946’da yapıldı.
DP 465 vekillik için (1924 Anayasasına göre milletvekili sayısı sabit değildi, her seçimde değişiyordu) 273 aday gösterdi ve yalnızca 62 DP’li seçilebildi. 1946 seçimleri seçimden başka her şeye benzer. ‘Açık oy gizli sayım,’ desem herhalde yeterli olur! DP ve herkes bunun doğru sonuç olmadığının farkındaydı ve ‘atı alan, Üsküdar’ı geçtiğini’ düşünüyordu. (Türkiye ahalisinin tüm hak ve özgürlükleri bir yana, ‘oy hakkına’ tecavüze hep şiddetli tepki vermesi, büyük ölçüde o dönem verilen mücadelenin ürünü.)
CHP, Üsküdar’ı geçmenin o kadar kolay olmadığını ve DP’nin ‘cici muhalafet’ yapmayacağını kısa sürede anladı. Baskılar hemen her zaman olduğu gibi muhalefetin işine yarıyordu. DP, seçim rezaletine yasallıktan ödün vermeden ve son derece kararlı biçimde itiraz etti. Tüm itirazlarına rağmen seçim sonuçları ilan edildi. DP’liler seçim sonuçlarını protesto eden mitingler düzenledi ve her yerde on binlerce yurttaş katıldı.
CHP bu mitingelere her ceberut yönetim gibi çok sinirlenip, yine tüm ‘telaşlı’ yönetimler gibi hatalı kararlar vermeye başladı. Örneğin sıkıyönetim fırsatını kullanıp Celal Bayar’ın protestosunu yayınlayan Yeni Sabah ve Gerçek gazetelerini kapattı. Çok mu tanıdık geliyor bu hikâye? Eh insan insana, yönetim yönetime benzermiş!
Murat Sevinç’in Diken’deki yazının tamamını okumak için TIKLAYIN