Aykan SEVER yazdı – “Savaşın başlangıcından bu yana hem Ermenistan hem de Azerbaycan’daki arkadaşlarımın yazdıklarını, söylediklerini daha bir ilgiyle takip eder oldum. Çatışmaların başlangıcında “barış” diyen dillerin bir kısmının üç gün sonra “intikam” sözcüklerine sarıldığını gördüm.”
Dağlık Karabağ (Artsakh) hattında, Temmuz ayında Tavuş bölgesindeki çatışmadan sonra TC tarafından özenle hazırlanan savaş, geçtiğimiz hafta sonu yeniden başladı. Savaş diyorum çünkü bu kez genelde olduğu gibi bir kaç gün içinde bitmedi ve öncesi yapılan hazırlıklar göz önünde bulundurulduğunda da (kısa süreli ateşkesler ihtimali olsa bile) özellikle istediğini henüz alamayan TC’nin bu işi tırmandırmakta kararlı olduğu gözüküyor. TC’nin Suriye ve Libya’da çetelerin taşınmasının yanı sıra bölgeye silah yığınağı yaptığı da biliniyor.
Bu kez yine önceki çatışmalara kıyasla uluslararası güçlerin çağrılarına Azerbaycan tarafı kulak tıkadı, olumlu yanıt vermedi. Bu konuda zaten Aliyev’in ne kadar söz sahibi olduğu şüphe götürür. Muhtemelen Azeri ordusunun yönetiminde eskiden beri yapılan çalışmaların sonucu TC çok daha etkili olmaya başladı. Tabii fetih sözü verilmiş olmasının henüz sallantıda olmasa da ciddi bir meşruiyet sorunu yaşayan Aliyev hanedanlığına katacağı enerjinin potansiyel hesabı da bu hikayede kuşkusuz etkilidir.
Bugün karşı karşıya kaldığımız savaş hiç kuşkusuz uzun zamandır devam etmekte olan postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşının bir parçası. Mevcut savaşın çok sayıda aktörü var ve her birinin bazen kendi içinde dahi çelişen farklı plan ve stratejileri söz konusu. Kimin, nasıl bir yaklaşımın galip geleceği önemli ölçüde “iyi hesaptan” çok, bu güçlerin zaman içinde geliştirecekleri taktik adımların toplamında ne elde edeceklerine bağlı.
TC örneğine baktığımızda büyük güç olma özlemiyle sağa sola saldıran diktatörlük, Batı’da kısmen geri adım atsa da genel anlamda pozisyonunu koruyor. Artsakh hattındaki çatışmayla emperyal güç olma stratejisinde bir adım daha attı. İçeride dikta Kars-HDP operasyonuyla muhalefeti zayıflatmayı hedeflerken, rejimin tabanı da genişletilerek “milli cephe”de tahkim edildi. Asıl operasyon alanı cephe hattında ise silahlı denge durumunu henüz kıramadı ama Artsakh’ın Başkenti Stepanakert gibi şehirleri ve cephe hattının gerisindeki yol, köprü benzer yerleri hedef alarak bu durumu kısmen sarstı. Ayrıca SİHA’larla Ermenistan sınırları dahilinde saldırı düzenleyerek rutinin dışına çıktı. F-16’ların kullanılması ise TC’nin ne düzeyde çatışmaları göze aldığının göstergesi oldu.
Bölgede TC’nin asıl hedefi bir biçimde Hazar Denizi’ne kadar olan coğrafyaya hakim olmak. Bu kapsamda önüne koyduğu Gürcistan, Nahçıvan, Ermenistan, Artsakh ve Azerbaycan’ın işgali. Fakat bunu elbette illaki açık işgal yöntemiyle sağlaması gerekmez. Gürcistan örneğinde olduğu gibi daha “höt” demeden savaş başlar başlamaz siz sınırınızı Ermenistan’a kapatıyorsanız ne gerek var işgale? TC’nin bu bölgedeki asıl arayışı topraktan çok petrol, doğal gaz kaynakları ve Azerbaycan’ın kasasındaki paralar. Bu başlıkta Suriye’den taşınan çetelere de bir takım işlevler yüklenileceği düşünülebilir. TC bunları elde etmeye çalışırken hangi devlet/devletlerle ortak olabilir bu ayrı mesele. Bu hali hazırda yanıtlanmamış bir soru. Bu düzeyde bir yağmayı elbette başkaları da seyretmez.
Bu hedeflere varmak için kiminle ortak olunacağı konusunda TC’yi yöneten oligarşik kesimler içinde farklı tercihler söz konusu. Ulusalcı, Avrasyacı kesimler bu bölgede de yeni bir Astana formatı yaratmayı hedefliyor. Fakat bunun İran’a da Rusya’ya da ne kadar uyacağı şüpheli. Sıfır olasılık olmamakla birlikte şimdilik geçerli değil. Savaşın seyrindeki zikzaglar ve Suriye cephesinde Rusya ve ABD ile TC’nin girdiği pazarlıkların seyri bu konuda belirleyici olabilir. Sürekli sinyal yakılan ABD-İsrail-NATO siyasetine TC’nin tuttuğu yolun daha uyumlu olduğu görülüyor. Fakat gerek NATO’da gerekse de dünya genelinde “güvenilmez ortak” statüsünü de kaybetmekte olan bir TC söz konusu. Trump ve NATO içinde TC ile gayri meşru ilişkileri olan bazı kesimler hariç bu konuda destek bulması mümkün değil. Uzun zamandır Azerbaycan’ı hem bir silah pazarı hem de İran’a karşı İHA’larla bir gözetleme kulesi gibi kullanan İsrail siyaseti TC’nin ilerlemesine yetmeyebilir.
Rusya’nın tutumu
Rusya şu ana kadar gelişen sürece doğrudan müdahil olmadı. Kuşkusuz hem Ermenistan ordusuna hem de Artsakh güçlerine öteden beri desteği var. Geçtiğimiz hafta içinde Rus devlet televizyonunda aynı akşam içinde hem Paşinyan’ın hem de Aliyev’in ekrana çıkarak adeta ifade vermeleri dışında ciddi bir başarıları görülmedi. Fransa ve ABD ile ortak ateşkes ve müzakere çağrılarına imza attılar fakat Ermenistan tarafı “evet” derken Azerbaycan tarafı aldırmadı. Yani bir başarıdan ve bu başarı için yeterince performans gösterildiğinden söz edilemez. Bu zaaflı politika aslında TC’ye karşı tutumdaki açıklarda yatıyor. Lenin döneminden beri “Batı bizi Türkiye ile çatıştırmak istiyor.” tezinden hareketle çoğu zaman TC’ye karşı alttan alan, tavizkar politikalar izleniyor. Örneğin 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri karşındaki tutum aynı yaklaşımdan üretilen yanlış politikalara dayanır. Şimdi burada da TC’yi NATO ittifakından kurtarma, karşı tarafta sürekli bir bozgun hali yaratma, TC’nin kırılgan dahi olsa mevcut bağımlılık halini koruma adına 2015’te Suriye’de Rus uçağının düşürülmesinden itibaren izlenen müsamahakar çizgi Putin yönetiminin politikasına hakim olmaya devam ediyor. Fakat burada işlerin çok daha ciddileştiği bir boyuta geldiği de gözden kaçmıyor. Özellikle çetelerin Kuzey Kafkasya’ya sızma ve bu bölgeyi hareketlendirme olasılığı sosyo-ekonomik durumu pek de parlak olmayan Rusya Federasyonu için pekala yeni bir Afganistan yıkımına dönüşebilir. Böyle bir siyasetin NATO ve Pentagon’un desteğini alması ise çok daha olası.
Rusya’nın muhtemelen savaşa daha ciddi bir biçimde dur dememesinde Paşinyan’ın ABD’nin ne idiğü belirsiz desteğine güvenip “artık Rusya’ya taviz vermeyeceğiz” diyen yaklaşımı da rol oynuyor olabilir. Putin yönetiminin eski başkanlardan Koçaryan’ın yeni Dağlık Karabağ savaşından “yeniden doğuş”una ne kadar yatırım yaptığı bilinmez ama savaşın uzamasının Paşinyan’ı yıprattığı da bir gerçek.
Postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşının cilveleri
Postmodern karakterli savaşta güçler arası ilişkiler, kesişimler genelde işin doğallığında şekillenmiyor. Mesela bu savaşta “Hrıstiyanlığın koruyucusu” cakası satan AB üyesi Macaristan nasıl oluyor da Azerbaycan’ın yanında yer alıyor? Selefiler, TC, İsrail, Afganistan, Pakistan neye dayanarak aynı cephede buluşuyor ve Şii-Türkik, laik bir hanedanlığı destekliyor? Aslında ilişkilerin tek tek izahı var ama asıl mesele hep beraber nasıl tutum alabildiklerinde.
Birbirinden epey farklı bu devletlerin mevcut “duruş”unun da fazlasıyla geçici olduğundan emin olabilirsiniz. Çünkü “çıkar”a dayalı politikalar pekala bir diğer gün “çıkmaz”a dönüşebilir, bu yüzden siyasette bile fazlasıyla uçucu ilişkilerin zamanının açtığı boşlukta dünya yuvarlanıyor.
Asıl mesele insani aşınma
Savaşın başlangıcından bu yana hem Ermenistan hem de Azerbaycan’daki arkadaşlarımın yazdıklarını, söylediklerini daha bir ilgiyle takip eder oldum. Çatışmaların başlangıcında “barış” diyen dillerin bir kısmının üç gün sonra “intikam” sözcüklerine sarıldığını gördüm. Mesela Sovyetler Birliği dönemini yaşamış birisi her zaman sevgiyle andığı çocukluk arkadaşı Azeri Bahtiyar’ı unutmuş “oraya İskender füzesi gönderelim!” demeye başlamıştı. Bedenler yerinden kıpırdamasa da zihinler hızla cepheye koşuyor, birilerini öldürüyor. Savaş insanların insanlığını aşındırıyor. İki tarafta da birbirine karşı var olan kini hızlıca büyütüyor. Bunun kolay tamir edilemeyecek hasarlara yol açacağı açık.
Yine de umutsuzluğa hiç gerek yok. Erivan’da Kadife Devrim günlerinde gördüğüm bir şey; insanlar zamanı ve yeri gelince “doğru”yu hissedebiliyor ve bunun için harekete geçebiliyor. Özellikle genç kuşaklar çok daha duyarlı. Savaşın adalet getirmeyeceğinin farkındalar. “Yeni bir kıta yaratmak”(1) gerektiğinin bilincindeler. Nitekim oralarda şimdilerde sadece akıllara “kan” gelmiyor, kendileri gibi savaştıkları insanların da çaya kıymet verdiğinin farkında olanlar var…
(1)http://bianet.org/biamag/toplum/162097-kita-yaratmak