Mahir SAYIN yazdı – Muharrem İnce, iktidarın katkısıyla yürüttüğü başarılı piar çalışmasıyla önemli bir adım atmış gibi görünüyor. CHP Kongresi’nde sıfırlanmasından sonra bu doğrultuda ne kadar başarılı ilerleyeceği kuşkulu görünse de Kılıçdaroğlu’nun üzerine sürekli ölü toprağı serpmekte olduğu CHP’yi daha canlı olmaya zorlayacağına da kuşku yok.
RTE’nin umut olarak sarıldığı başkanlık sistemi iki yılını doldurmadan tam bir pespayeliğe dönüştü. RTE’nin başkanlık sisteminden umudu küçük partilerin tasfiye olması ve meydanın AKP ile CHP’ye kalması idi. CHP gibi iktidarsız bir muhalefet karşısında da her girdiği seçimi kazanacağından hiç kuşkusu yoktu. Ama sosyal olayların ilerlemesi mekanik mühendislik hesaplarına benzemez. Hiç kaale alınmayan faktörlerden biri veya ikisi birden öne çıkıp hayatın akışına yeni bir yön verebilirler.
Basını ve yargıyı bin bir manevrayla ele geçirdikten sonra her şeyin icranın emrine verildiği kuvvetler birliğinin son gereği olarak yasamayı da bir kenara itmek için başkanlık sistemini gündeme getirdi ve zaten başı dertte olan Ergenekoncular ve Bahçeli bu projenin üzerine bir can simidi gibi atladılar. RTE’nin hesabı bir yandan bütün erki elinde toplarken diğer yandan en azından geçiş dönemi için sistemi iki partili bir temele oturtmak idi. RTE ikili bir yapıda istediğini rahatça gerçekleştireceğini sanırken kurduğu tezgahın esiri olduğunu olayların gelişimiyle ancak görebildi. Politik hegemonyayı kaybetmiş olması sonucu AKP’nin etrafındaki oy halkaları birer birer çözülürken, ortaklık kurduğu MHP de, ondan kaçan oylarla barajın altından üstüne çıkıverdi.
Artık çoğunluk olabilmenin tek şartı nefret ettiği koalisyon ilişkisine dayanmaktı. Böylece RTE birden kendisini Ergenekon ve MHP’nin bir tür esiri olarak buluverdi. Geri dönmesinin de imkânı yoktu zira azınlıkta kalması kaçınılmazdı. O zaman tek çare, iktidarın paylaşılması ve ortaklarının da mutlulukla katkıda bulundukları faşizmin bir koalisyon aracılığıyla kurumsallaştırılmasıydı. Böyle ileri bir adımı atabilmek için RTE’nin Rab’bi ona 15 Temmuz tezgâhını lütfetti ve hep birlikte dağınık muhalefeti döve döve birkaç yıl geçirdiler.
Faşist Koalisyon’un önde gelen şartı seçimlerdir
Geçen birkaç yıl hiç de umdukları gibi olmadı. Bu kez de koalisyonun toplam oyları %50’nin altına doğru hızla ilerlemeye başladı. Korona krizi ise sonucun ne olacağını olumsuz anlamda iyice belirsiz bir hale soktu ve AKP’nin asla yanaşmayacak olmasına karşın erken seçim tartışmalarını gündeme getirdi. Her ne kadar Bahçeli “2023’e kadar yolumuza devam ediyoruz!” demiş olsa da, bu esasında RTE’ye “2023’e kadar ancak benimle ve benim isteklerimle gidebilirsin!” demekti. Aslında ikisi de seçime bağlı kaderlerinin ikisinden de hesap sorulmasıyla sonuçlanabileceği korkusu içinde yaşadıklarından, faşist koalisyonun, bu kritik durumdan kurtulmanın faşizmin kurumsallaştırılmasının ötesindeki bir başka yolunu daha aramasını zorunlu kıldı. Zira mevcut faşist koalisyonun devam etmesinin en önde gelen şartı seçimlerin olması ve MHP’nin de seçim sayesinde AKP’nin eksik kalan yanını tamamlama imkânını elinde tutmasıdır.
MHP ve Ergenekon şimdilik faşizmin iplerinin bütünüyle RTE’nin eline geçmesine imkan verecek bir duruma asla izin vermek istemezler. Onlar da RTE’nin daha önceki ortaklarına oynadığı oyunlardan yeteri kadar haberli olmak dolayısıyla ellerindeki kuvvetli seçim kartını kaybetmek istemeyeceklerdir. Parlamento işlevsiz olmalı ama seçim de olmalı ki, RTE önceki ortaklarına oynadığı oyunlardan birini oynayıp kendilerini iktidar katından aşağıya atamasın.
Koalisyonu devam ettirebilmek için bu konuda bir mutabakatın sağlanmış olmasına karşın yeni bir problem tam da bu temelden görünür hale gelmeye başlamış bulunuyor: Seçimlerin muhalefet tarafından kazanılma ihtimali bütün anketlerin ortaya koyduğu bir gerçeklik haline gelmiş bulunuyor. Kapitalizmin dünya çapında içine girdiği krizin Korona pandemisiyle keskinleşmesiyle birlikte de, muhalefetin başarılı olmasından değil iktidarın gittikçe batağa saplanmasından dolayı, seçimlerin kaybedilmesi, uygulanacak hile hurda ve şiddete rağmen kaçınılmaz hale gelmeye başladı. İktidarın özel olarak yaptırdığı anketlerde propaganda için verilen sonuçlar hariç bütün anketler faşist koalisyonun %45’in üzerine çıkmasının olanaksızlığını gösteriyor. AKP’nin, yeni kurulan iki partinin de yaratacağı bölünmelerle, %30’un altına doğru ilerleyeceğine pek kuşku duyulmuyor. İşte bu duruma karşı mutlaka bir tedbir geliştirilmesi gerekiyor ki, hem koalisyonun devamının şartı olan seçimler yapılabilsin hem de seçim kazanılabilsin.
RTE’in hile torbası
Bu amaçla yapılan işlerin başında Akdeniz’de açılan petrol savaşları geliyor. Osmanlı mirasını petrol hevesleriyle harmanlayıp, şeyhülislamı aracılığıyla cümle aleme Ayasofya minberinden kılıç sallayan Erdoğan, oylarını yükselteceği hesabını yaparken kadınların mücadelesinin taktığı çelmeyle bir anda dengesini kaybetti. Gericileri ayağa kaldırmak isterken ilk kez kendi ideolojik hegemonyası altındaki kadın halkasında darbeyi yedi. Ne kadar ideolojik hegemonya altında olsalar da, feminist hareketin verdiği mücadele AKP’nin ana taşıyıcılarından olan kadınların bir kısmının gözünü açtı ve bu iç çatlağın katkısıyla RTE, başlattığı kampanyadan vazgeçmek zorunda kaldı.
Ama RTE’nin hile torbasındaki malzeme tabiî ki bu kadar değildi. Çok önceden seçim kanunun değiştirilmesi hesapları yapılmaktaydı. Ancak seçim kanunundaki değişiklikler, hile hurda birbirine yakın durumda olan rakipler arasında işe yararlar. Fark büyüdükçe o farkı kapatacak yöntem de bulmak zorlaşır. Üstelik saflaşmanın karşı tarafında da bir koalisyon bulunmakta ve bu iktidar karşısındaki kazanma şansını artırmaktadır.
Sanal dünyanın hayatımızdaki yerinin gittikçe büyümesi karşısında AKP’nin iktidar şansını korumak için elini attığı en önemli alanlardan biri de bu alandır. 6000 trole maaş bağladığı Twitter tarafından tespit edilen AKP’nin bu alana nasıl yatırım yapmış olduğunu bu hakikat göstermektedir. Sosyal medyanın kendisinden gelen tepkiler ve muhalefetin de bu alandan ciddi biçimde yararlanıyor oluşu faşist iktidar blokunu bu alanı işlevsiz kılacak tedbirler geliştirmeye sevk ediyor ve bunun için yasalar çıkarıyorlar.
Meral, yuvana dön yavrum!
Bu durumda yapılması gereken de aşikâr hale gelmektedir: Rakip koalisyonu kendi içinden çatlatmak ve oyların dağılmasını sağlayarak çoğunluğu ele geçirmek. Azınlık içinde çoğunluk olana seçimi kazanma imkânı verecek seçim sistemleri mevcuttur. Örneğin Yunanistan’da en büyük parti fazladan 50 milletvekili daha kazanabilmekte ve böylece hükümeti kurma şansını artırmaktadır. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimi buna uymamaktadır ve onun mutlaka değiştirilmesi gerekmektedir. İşte bu nasıl olacak büyük bir soru işaretidir. Bu yeni bir anayasa oylamasını gerektirmekte ve bunun da pek imkânı yok gibi görünmektedir. Onun tek yolu da muhalefetin birbirine girip, RTE’nin karşısına çıkacak adaya oy vermeyecek ilişkiler içerisine sürüklenmesidir.
Faşist koalisyon şimdi bütün mesaisini bunun gerçekleştirilmesine harcamaktadır.
İlk girişim Bahçeli’den geldi; Bahçeli bir baba şevkatiyle “Meral evine dön yavrum!” çağrısını yaptı.
Meral de MHP tabanının tümüne sahip çıkabilmek ve Bahçeli’yi evden atabilme hesaplarının peşinde olarak AKP ile dirsek temasını sürdürmekte idi. Ama RTE de kendisini riske atacak bir adımı atmayı elbette ki düşünmedi: “Gelin, bacı kardeş aynı koalisyon içinde yer alın” önerisini yaptı. Ama bu Meral Akşener’in kolayca kabul edebileceği bir teklif değildir. Akşener kalesini bir kez terk ettiğinde o kalenin Bahçeli tarafından işgal edilebileceği ve hatta RTE’nin de ona bu konuda yardım edebileceğinden kuşku duymamaktadır. Zira daha önceki mücadelede işler böyle yürüdü.
Bir başka gerçeklik de MHP’nin AKP’ye bu kadar yapışmış olması İYİP’e farklı bir kitle desteği sağlamaktadır. Şayet İYİP AKP ile yakınlaşacak olur ise bu kitle temelini yeni kurulan partilere kaptırıp boş bir kasnakla faşist bloka katılmış olur ki bu tam anlamıyla parti olarak intihar kararı vermiş olmak anlamına gelir. Bahçeli’yi harcayabilecek bir ilişki keşfedilir ise o zaman durum tam tersine döner tabi. Faşist iktidar blokunun aşağıya doğru ve Millet İttifakı’nın da yukarıya doğru gittiği bir koşulda, İYİP için hiç de ehven görünmeyen bir yer değiştirme Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma anlamına gelecektir. Damarlarından faşist kan geçmiş olsa bile bu onların o kadar da akılsız oldukları anlamına gelmez.
Büyük bomba patladı:
İnce Diyarbakır’a karpuz toplamaya gidiyor
Faşist koalisyonun ikinci, aslında birincisiyle paralel gelişen adımı da CHP içinden bir kopuşun sağlanması idi. CHP Kongresi’nde umduğunu bulamayan Muharrem İnce kendince ince taktiklerle yandaş medyanın ilgisini uyandıracak haberler sızdırdı. Yandaş kalemlerin birçoğu büyük bir heyecan içerisinde M. İnce’nin CHP’den kopup yeni bir parti kuracağının müjdesini verdiler. Deniz Baykal hemen ayağa fırlayıp, “olamaz, Kılıçdaroğlu İnce’yle görüşmelidir” diyerek bir telaş yaratmaya çalıştı ama Kılıçdaroğlu beklenen telaşa izin vermedi. İnce, “kimseye verdiğim bir beyanat yoktur” derken “Perşembe günü bombayı Ankara’da patlatacağını” haberini verdi. Faşist iktidar bloku cenahındaki heyecan, sanki tam da kurtuluş reçetesini bulmuşlar havasındaydı. Bütün yandaş medya ortaya çıkacak bu büyük bölünmenin iktidarı sanki garanti edeceğinden emin bir havada idi. İktidarın bütün televizyonları İnce’nin basın toplantısını tüm dünyaya duyurdular ve böylece İnce “1000 günlük memleket hareketini” CHP’nin içinden başlattığını herkese ulaştırmış oldu. Onun CHP’nin zaaflarıyla, iç hileleriyle ilgili açıklamalarına, kendisini, “milletin bir yerine bir şeyler edeceğini” söyleyen RTE’nin iş ortağı Mehmet Cengiz’in maddi olarak desteklemekte olduğu -CHP kaynaklı- haberleri de eşlik etti. İnce kendini iyi duyurdu ama duyuranın niteliği de hitap etmek istediği kitle üzerinde hiç de müspet olmadı; iktidarın düdüğünü çaldığı damgasını yemekten kurtulması mümkün değil artık.
Bu gelişmelerde faşist iktidar blokunun ne türden katkılarının olduğunu kestirebilmek mümkün değil ama Millet İttifakı’nı zayıflatabilmek/dağıtabilmek amacıyla bundan yararlanmak isteyeceklerini kestirebilmek için özel bilgilere de ihtiyaç yok. İnce, faşist blokun katkılarıyla yürüttüğü başarılı piar çalışmasıyla önemli bir adım atmış gibi görünüyor. Kendisinin kongrede sıfırlanmasından sonra bu doğrultuda ne kadar başarılı ilerleyeceği kuşkulu görünse de Kılıçdaroğlu’nun üzerine sürekli ölü toprağı serpmekte olduğu CHP’yi daha canlı olmaya zorlayacağına da kuşku yok.
Sonuç olarak İnce görünürlüğünü bir miktar artırmış hatta buradan ilerleyerek, “Diyarbakır’a karpuz toplamaya gitmek” yerine, ayrı bir parti oluşturabilecek konuma gelme ihtimali olsa da bunun faşist blokun aşağıya gidişini durdurmada hiçbir işe yaramayacağını, şimdilik CHP içi bir pazarlık meselesi olarak kalacağını ve bu pazarlıkta da kuvvetli kağıtların hala Kılıçdaroğlu’nun elinde bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.