SEÇTİKLERİMİZ- Metin Çulhaoğlu İleri Haber için yazdı: Mahalleliliğin Türkiye sosyalist hareketindeki tezahürü, bir tür konformizmdir. Bu özelliğin başlıca göstergesi, sosyalist hareketin bütününün durumuna bakmama ısrarı, bakmaya çalışanları da “tam kendilerinden saymama” eğilimidir.
Önceki yazımızı, Türkiye’de siyasete damgasını vuran kasabalılaşma olgusunun sosyalistleri de etkileyip etkilemediği, sosyalistlerin kendilerini böyle bir ortama “adapte etmelerinin” gerekip gerekmediği sorularıyla bitirmiştik.
Yanıtımız kestirme olacak: Kasabalılaşmanın ülkedeki sosyalistleri etkileme derecesi sınırlıdır, abartılmamalıdır ve sosyalizmin ülke siyasetinde ağırlığını hissettirme uğraşının “ortama uyma” adına bir tür kasabalılaşmayı gerektirdiği düşüncesine yer olmamalıdır.
Türkiye’de sosyalizmin konumuz bağlamında bir sorunu varsa buna kasabalılık değil “mahallelilik” demek daha doğru olur. “Daha da kötü değil mi?” denmesin, başka bir durumdan söz ediyoruz. Neyi kastettiğimizi 4 yıl önceki bir yazımızda anlatmaya çalışmıştık (https://ilerihaber.org/yazar/mahalleden-kurtulmak-51413.html).
Mahalleliliğin Türkiye sosyalist hareketindeki tezahürü, bir tür konformizmdir. Hangisi olursa olsun sosyalist örgütlere mensup kişilerde görülen bu özelliğin başlıca göstergesi, sosyalist hareketin bütününün durumuna bakmama ısrarı, bakmaya çalışanları da “tam kendilerinden saymama” eğilimidir.
“Yeni” bir durum değildir. Zaman zaman kırılır gibi olsa bile 1960’lardan bu yana süren bir eğilimdir ve doruğa çıktığı dönem de sonuçlarını hepimizin bildiği 1975-80 arasıdır.
***
Türkiye’de “devrim” denilen uğrağa uzanacak süreçlerin çok özneli olarak yaşanması bugünden bakıldığında kaçınılmaz görünmektedir ve sosyalistlerin kendilerini bu kaçınılmazlığa alıştırmaları gerekmektedir.
Ancak, burada bir ek yapmamız gerekiyor: “Çok özne” dendiğinde bundan genellikle devrime uzanan süreçte yer alan örgütlü sosyalist özneler anlaşılır; oysa bugün dünyada olsun Türkiye’de olsun gerçekten devrimci bir sürecin özneleri arasında toplumsal hareketlerin de yer alacağı kesin görünmektedir.
Türkiye söz konusu olduğunda en başta değinilmesi gereken, sosyalist örgütlerle “diğer” hareketler arasında yer alan önemli bir özne kimliğiyle Kürt özgürlük hareketidir.
“Diğerleri”, kadın hareketi, çevre hareketi gibi zaman içinde süreklilik taşıyan ve belirli bir örgütlülüğü de temsil edebilecek hareketlerin yanı sıra, özel gündemlere odaklanan, “tabandan gelen”, örgütlenme açısından “gevşek” ve geçici hareketlenmelere uzanan bir çeşitlilik sergiler.
***
Buraya kadar söylediklerimiz, konulara “mahallesinden” bakmaya alışkın sosyalistler açısından iki soruya yol açabilir.
Birincisi: Bunlar, liberalizmin, “sivil toplumculuğun” vb. sosyalist alternatifin önünü kesmek için parlattığı, sosyalizme alternatif olarak özellikle vitrine çıkardığı “hareketler” değil mi?
Burada kritik nokta, söz konusu hareketlerin dile getirdikleri sorunların ve gündemlerin gerçek olup olmadığı, fiilen var olan önemli bir konuya işaret edip etmediğidir. Başka bir deyişle, örneğin bu ülkede “Kürt sorunu”, kadınların, çevrenin vb. durumuyla ilgili sorunlar hiç yoktur da bunları birileri “icat edip” ortaya mı atmaktadır? Böyle değilse, gerçek sorunların kim tarafından hangi amaçla kullanıldığını ya da kullanılabileceğini, o sorunların tanımına kadar taşımak sağlıklı bir yaklaşım sayılamaz.
İkincisi: Sözü edilen hareketler var olsa bile bunlara neden “özne” densin ki?
Bu, ilki kadar ilkel bir soru sayılmayabilir. Ancak burada da “asıl öznenin” bu hareketlerin istisnasız hepsini kendine “indirgeyebilecek”, her birinin tüm taleplerini kendi adına takip edebilecek bir genişlik ve esneklik taşıdığı (taşıması gerektiği) varsayımı söz konusudur ki “ortodoksluk” iddiasıyla bağdaştırılması mümkün görünmemektedir.
***
Geldiği bu aşamada kapitalizmin, günümüzün “demokratik” taleplerine ve arayışlarına doyurucu yanıtlar vermesi mümkün değildir ve bu taleplerin “özneleri” kabul etsinler etmesinler bunların ancak kapitalizmin aşılmasıyla karşılanabileceği açıktır.
Ancak bu durum sosyalist öznelerin, özellikle devrim öncesinde, çeşitli hareketleri kendilerine “soğurarak” özne sayısını azaltabilecekleri, daha önemlisi azaltmaları gerektiği anlamına gelmez.
Hiç unutulmamalı: Devrimci siyasetin özü, başkalarını kendin gibi yapmaktan çok onları kendi doğrultunda tutacak ilişkiler kurmaktır.