SEÇTİKLERİMİZ – Kemal CAN Gazete Duvar için yazdıEkonomideki tartışmaların yoğunlaştığı ve muhalefetin de “zayıf karın” diye yüklendiği nokta, damat Berat Albayrak. Peki basit bir soru soralım: Ekonomiyi Berat Albayrak yönettiği için mi böyle, yoksa böyle yönetilmesi tercih edildiği için mi o yönetiyor?
Konuya çuvaldız tarafından gireyim. Bizim meslek gazetecilik, egoyu kolay şişiren işlerdendir. Şimdi pek itibarı kalmamış olsa da hâlâ tercih ediliyor olması biraz bu yüzden. Fazla göz önünde yapılan kısmında yer alınca, özel çaba sarf etmeden “sağlam” durmak, savrulmalardan kendini korumak zordur. Yapılan işin gerekleri, ulaştığı insanlar için anlamı yanında, yapanın performansı çok sık gündeme gelir/getirilir. İzleyenler, okurlar da gaz vermeyi, takip ettikleri insanlara sıfatlar eklemeyi severler. Bir süre sonra üzerine yapıştırılan, talep edilen veya giymeye hevesli olunan sıfatlara göre davranılmaya başlanır. İşin nerede başladığı, bireysel şovun nerede bittiği biraz karışır. Başka işlerde de böyle taraflar var. Kutsal sayılan, kendiliğinden şan ve şeref sağladığına inanılan, saygın veya dokunulmaz olan meslekler. Aslında pek dayanağı -en azından lüzumu- olmayan bu yüksek sıfatlar, o mesleği yapanlardan beklenenin ya da o işi yapanların istedikleri gücün sınırlarını çiziyor. Memleketi düşmanlardan koruduğu için şanlı bir görev yaptığına inanılan birinin, karşısındakinin 11 yaşında çocuk veya 70 yaşında yaşlı kadın olup olmasına bakmadan sergilediği şiddet kahramanlık sayılabiliyor.
Belki her iş için, yapanın nasıl yaptığının önemli olduğu söylenebilir. En azından herkesin kendi işi için bunu söylemeye hakkı vardır. Fakat bazı işlerde bu daha yüksek bir kabul görüyor. Kişisel performansların, özel becerilerin, uzmanlığın fazla önde olmasının kaliteye, yaratıcılığa, ilerlemeye katkısı olduğu da ileri sürülebilir. Kültür, fikir ve sanat üretiminin neredeyse tamamı böyle. Hatta performans sanatları diye özel bir kategori bile var. Bazı işlerde, deneyim, yetkinlik, liyakat kadar kişisel performans da önemli. Yine çuvaldıza dönersek, bu özgüven yüzünden bizim meslekte ölçünün kaçtığı durumlar fazlasıyla yaşanıyor. Bir katliam sanığını kendini aklamak için, bir tarikat mensubunu kadınlara ahlak dersi vermek için, astroloğu bilim konuşmak için, bir üfürükçüyü sağlık öğütleri için ekrana çıkartıveriyorlar. Sonra da “ama ben her şeyi sordum” diye savunma kuruyorlar. Sanıyorlar ki, izleyenler sordukları sorular ve gösterdiği performanstan başka bir şey görmüyor veya sanıyorlar ki, ortaya çıkartılan iş yaptığınızı iddia ettiğinizden çok farklı sonuçlar yaratmaz.
Siyaset de büyük ölçüde kişisel performansa dayalı alanlardan. Çok yüksek bir itibarı -iktidarın sağladığı gücü ve liderlere sunulan bağlılığı hariç tutarsak- hiçbir zaman olmadı belki ama heveslisi hiç eksik değil. Son zamanlarda, siyasetin kamu yönetimi fonksiyonu tarafında kişisel performansları öne çıkartan güncel bir tartışma sürüyor: Liyakat. Ekonomi ehil ellerde mi? Dış politika mahir insanlarca mı yürütülüyor? Hemen her alanda alınan -veya bekletilen- kararlar üzerine benzer bir tartışma açılıyor. Ekonomi ve dış politikanın Türkiye gündemindeki özel ağırlığı yanında, bu meselelerin yüksek teknik bilgi gerektiren “özellikli” alanlar olduğuna dair yaygın ve kabul ettirilmiş inanç da belirleyici. Çok derinine girmeden söylemek gerekirse, epeyce uzun süredir Türkiye ve dünyada uygulamada olan modelin “siyasetsizleştirme” çabasının ürünü bu. Dış politika, sıradan ölümlülerin vakıf olamayacağı çok özel “milli çıkarlar ve güvenlik kaygılarıyla”; ekonomi, “piyasa sopasıyla” güdülen teknik “zorunluluklarla” belirleniyor. Doğrusunun da bu olduğu anlatılıyor…
… Kemal CAN’ın Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN