SEÇTİKLERİMİZ – Ragıp DURAN Artı Gerçek için yazdı: ‘Türkiye’de her şey var ama hiçbir şey tam değil’ deyişi salgına karşı mücadele konusunda da hayat buldu. Batı basını bunun farkında.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetilen Türkiye, COVID-19’a karşı dünyada eşi benzeri görülmemiş bir mücadele yöntemi benimsemiş durumda. Aslında Saray, resmen açıklamasa da Sürü Bağışıklığı metodunu uyguluyor. Yani, kabaca, yurttaşların hayatını korumak için özel ve etkili önlem almadan, virüsün en geniş kitleye yayılmasına izin verip, bir süre sonra virüsün de öldürücü etkisini yitirip insanların bağışıklık kazanmasını bekliyor. Böylece ekonomi çarkının dönmesini sağladığını düşünüyor. Bu yöntem, önce Boris Johnson’un İngiltere’sinde denendi, ama daha sonra bilim kurullarının uyarısı üzerine uygulamadan vazgeçildi. Tesadüf olsa gerek, İngiltere’nin Sürü Bağışıklığından mecburen vazgeçmesi, sürünün çobanının da virüs kaptığı ve tedavi gördüğü sürece denk geldi.
Sürü Bağışıklığı, aslında sadece salgına karşı pasif ve tabi ki ölümcül bir mücadele yolu değil. Topyekûn sokağa çıkma yasağı, karantina gibi önlemler, ekonomi çarkının eskisi gibi dönmesini engellediği için Sürü Bağışıklığı hem gayri insani hem de ekonomi ile insan hayatı arasında ekonomiyi tercih eden bir yöntem. Zaten Cumhurbaşkanı Sözcüsü Kalın, bunu açıkça itiraf etti: “Ülke genelinde sokağa çıkma yasağı uygulanmasının ekonomiye maliyeti çok daha ağır olurdu.” Bu cümlenin anlamı şu: Ölen ölür, kalan sağlar ekonominindir!
Kalın’ın ve tüm iktidar sözcülerinin ekonomiden anladığı, “üretim ve ihracat” dedikleri, siyasi temsilcisi oldukları holdinglerin kârından başka bir şey değil. Çalışanlar ise ekonomi deyince, maaş bitmeden ayı bitirme sanatını anlar.
Geçersizliği ve ölümcül sonuçları apaçık ortada iken Saray’ın Sürü Bağışıklığını resmen kabul etmesi ve açıklaması zaten beklenmezdi. Muhalefetin, Büyükşehir Belediyelerinin yanı sıra Türk Tabipleri Birliği’nin de ısrarla topyekûn sokağa çıkma yasağı talep etmesi, geniş yurttaş kesiminin resmi hasta ve ölü sayıları konusunda giderek daha fazla kaygı duyması karşısında, Erdoğan, yerli ve milli fıtratı gereği, Sürü Bağışıklığının alaturka versiyonunu icat etti. Formül, 5 gün Sürü, 2 gün Bağışıklık. Aklınca hem ekonomiyi çökmekten kurtaracak hem de hiç olmazsa nüfusun bir kısmını virüsten korumuş olacak. Ne var ki bu yöntemle iki alanda da hezimet garanti.
Reuter’s ajansı Cumartesi gecesi geçtiği haberde “Türkiye’de vaka sayısı Orta Doğu’nun en yüksek düzeyine ulaştı, İran’dakini geçti” başlığını kullandı.
Yaş sınırlamalı sokağa çıkma yasağı da alaturka yaklaşımın saçma ve geçersiz bir önlemi. -20 ve +65’in ezici çoğunluğu evlerinde tek başlarına yaşayan insanlar değil ki! Onlar, her gün işe gitmek zorunda olan 20-65 yaş grubu insanlarla sürekli temas halinde. Bu durumda evde kalmak zorunda olan yaş grupları da işe gitmek zorunda olan yaş grupları da virüse yakalanabilir ve birbirlerine bulaştırabilir. Bu uygulamanın resmi adı yaş sınırlaması, uygulama ise “Çalışabilir yaşta hiçbir insan evde kalmasın.”
Bilim insanları, ilaç ve aşının henüz bulunmadığı dönemde, salgına karşı mücadeleyi çok veciz bir şekilde 6 kelime ile açıklıyor: Test, Test, Test, Karantina, Karantina, Karantina.
Topyekûn karantina bir süre sonra mecburen uygulansa bile, o zamana kadar hastalananlar daha da önemlisi hayatını kaybetmiş olanlar açısından bir şey değişmeyecek.
Ragıp DURAN’ın Artı Gerçek’teki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN