Gülfer AKKAYA yazdı: Erdoğan’ın iletmediği, söylensin, yapılsın diye buyurmadığı hiçbir sözü, hiç bir hutbeyi Diyanet İşleri Başkanı bırakın bulunduğu makamı, evinde fısıltıyla bile söyleyemez.
Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Prof. Dr. Ali Erbaş geçen haftaki cuma hutbesinde şöyle dedi. “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor, Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti. Yılda yüz binlerce insan gayrımeşru ve nikâhsız hayatın İslami literatürdeki ismi zina olan bu büyük haramın sebep olduğu HIV virüsüne maruz kalıyor. Geliniz bu tür kötülüklerden insanları korumak için birlikte mücadele edelim.”
Elbette bu nefret dolu, kutuplaştırıcı, heteroseksist, nikâhsız ilişkileri hedefe koyan, tüm ilişkilerin nikâh ve yüzükle başını bağlayarak “günah” olmaktan çıkartmayı amaçlayan cinsiyetçi konuşma toplumun geniş kesimlerince eleştirildi.
Bu eleştirilerin ardından önce Erbaş’a sahip çıkanlar sosyal medya eylemi yaptı. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Erbaş’a sonuna kadar sahip çıktı. Erbaş’ı eleştirenlere yönelik açıklama yaptı: “Bu zihniyetin bir başka yansımasını da Diyanet İşleri Başkanımızın İslam'a ve Kuran'a yaptığı değerlendirmelere gösterilen tepkilerde görmek mümkündür.
Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin bir kurumudur. Ve başkanımız bir açıklama yaptı. Bu açıklamasıyla sadece inancının, ilminin, yürüttüğü görevini yerine getirmiştir. Söyledikleri de sonuna kadar doğrudur.”
Amaç itaatkar toplum
Erbaş’ın söylediklerinin Erdoğan tarafından sonuna kadar doğru diye desteklenmesi sürpriz mi? Değil. Çünkü tek adam rejiminde tıpkı bakanlar, tek adama bağlı belediyeler, milletvekilleri gibi ona bağlı tüm kurum başkanlarının ne söyleyecekleri ya da söyleyemeyecekleri tek adam tarafından belirlenir. Erbaş’ın bu hutbeyi Erdoğan’ın bilgisi olmadan okuduğunu düşünmek mümkün mü?
O sözler DİB’in değil, Erdoğan’ın sözleri. Bu sözleri DİB’e o söyletiyor. Durum bu olduğu için o sözler sonuna kadar doğru. Yine durum böyle olduğu için Erbaş’ı bakandan, cumhurbaşkanı danışmanına, AKP milletvekillerine dek hepsi sosyal medya eylemiyle destekledi. Erdoğan’ın iletmediği, söylensin, yapılsın diye buyurmadığı hiçbir sözü, hiç bir hutbeyi Diyanet İşleri Başkanı bırakın bulunduğu makamı, evinde fısıltıyla bile söyleyemez.
İşte Erdoğan kendi camiasında kurduğu bu tek adam sultasını ve itaati tüm ülkede kurmaya çalışmakta. Aynı itaati, korkuyu, denetimi herkesin üzerine yaymayı amaçlamakta. Ama tüm çabalarına rağmen bunu bir türlü başaramıyor.
Bu açıklamalara bakınca görülüyor ki mesele kimin kimle yattığı meselesi değil, mesele bu ilişkilerin hangi ideolojiye göre düzenleneceği meselesi. İslamcılar, Türkçüler arasında eşcinsellik, nikâhsız birliktelikler, evlilik dışı ilişkilere girenler yok mu? Madem bu ilişkiler virüs üretiyor, hastalıkları beraberinde getiriyor mesela neden tek adama itaat eden kesimlerden kimselere henüz “gereği yapılmadı?” Elbette bu savunulacak şey değil ama bir noktaya dikkat çekmek için söylüyorum. Nikâhsız ilişkilerle nam salmış ya da evliyken defalarca başka ilişkileri olmuş, magazin ünlüsü onca kişi neden yeri gelince AKP yandaşı olarak kullanıldı ve ara ara kullanılıyor?
Ne yazık ki Erdoğan ve DİB’in şekillendirmeye çalıştığı toplum normlarına Erdoğan’ı destekleyen, yandaş dediğimiz kesimlerin çoğu dahi riayet etmiyor.
Bu neyin kavgası?
Erdoğan’ın kurmayı hedeflediği paradigma muhafazakâr, İslamcı, cinsiyetçi, heteroseksist bir paradigma. Onun amacı bu paradigmayı topluma kabul ettirmek. Bunun için devlet kurumları dâhil elinde ne varsa kullanmaktan geri durmuyor. Her yerden toplumu kuşatmaya çalışıyor. Onun toplumsal paradigmasına en uygun araçların başında ise DİB geliyor ama onun da başka sıkıntıları var. DİB, İslami kesimler tarafından tamamen sözüne kulak verilip uyulan kurum değil. Tekçi İslam’ı temsil eden DİB, İslami camiadaki farklılıkları yok sayıp, tekleştiriyor. Bu ise İslami camiada tepkilere neden oluyor. Sadece seküler kesimler değil, İslami kesimlerden de Erdoğan’ın kurmak istediği bu tekçi paradigmaya karşı güçlü itirazlar mevcut.
Geniş kesimler tarafından yapılan bu itirazlar Erdoğan’ı amaçladığı rejimi kurmak konusunda hedeflerine ulaşmasını yıllardır engelliyor. Korona gülerinde DİB başkanının virüsü bunlar üretiyor diye konuşması toplumu algıları açık olduğu konuda kendi tarafına çekme gayesi ile yapılmış bir konuşma.
Ama yıllardır baskı, zulüm, haksızlıklarla, insanlık dışı, hukuksuzluklarla sürdürdükleri politikalarına, siyasi çalımlarına rağmen amaçladıkları ana hedefe ulaşamadılar. Çünkü karşılarında güçlü muhalif kesimler mevcut. Bu muhalif kesimlerin tamamı her ne kadar ortak platformlarda yan yana gelemiyor olsa da ve kimileri ile bırakın yan yana gelmeyi aynı havayı bile teneffüs edemeyecek kadar birbirine zıt kesimler bulunsa da hepsinin ortak noktası Erdoğan’ın kurmak istediği tekçi paradigmaya karşı olmak.
Erdoğan’ın bu paradigmayı egemen kılmak için yaptığı her hamleyi bir şekilde boşa düşüren, bu kez amacıma ulaştım derken engelleyen, önünü kesen güç işte bu muhalefettir.
Hepimiz her nerede bulunuyorsak bu muhalefeti güçlendirmekle, genişletmekle görevliyiz.
Yeri gelmişken tekçiliğin simgesi olan kurumlardan Diyanet kaldırılsın.