SEÇTİKLERİMİZ – Kemal CAN Gazete Duvar için yazdı: Üç sembol tarih üst üste geldi: Meclisin 100. Yılı 23 Nisan, Ramazan’ın ilk günü ve yüz yıl öncesinden bir acının yıldönümü 24 Nisan. Nispet çabaları, zorlama “beraberiz” havaları ve elbette açık-örtülü saldırganlıklar yine sahne aldı.
Dünyanın ve elbette Türkiye’nin eskisi gibi olup olmayacağı, eskisi gibi olsa bunun iyi olup olmayacağı tartışması erken başladı ama tıpkı salgın gibi daha yolunun hayli başında tuhaf, beklenmedik, geçici bir duraksama yaşıyor. Salgın ile ilgili belirsizlik geriye çekilir ve biraz alan açarsa, yeniden hızlanacak gibi. İleride olası senaryolar üzerine bol bol konuşacak zaman ve bir o kadar da mecburiyet olacak. Ancak korona krizinin sertleştirdiği koşullar, geleceğe dönük kestirimler yanında, bugüne ve içinde bulunulan duruma ilişkin kabulleri de yeniden gözden geçirmeye neden oluyor. Bazı bilinenler veya doğru kabul edilenler geçerliliğini kaybederken, bazılarının da sanılandan çok daha derinlere işlediği anlaşılıyor. Fark edildiği sanılanların denkleme dahil edilişindeki katsayılar çok hızlı değişiyor. Şimdiye kadar hem dünyada hem de Türkiye’de yaşanan krizlerde, etkilerin herkes için benzer olmaması yanında, yaşanan sorunların ortaklaştırmaya yaramadığı defalarca görüldü. Ekonomik krizlerde de siyasi krizlerde de, hem ülkeler hem de sınıflar bazında bunu tekrar tekrar deneyimledik. Şimdi bazı aynılıklar keşfedilmekle birlikte, herkesin birbirinden sanılandan çok daha uzaklara sürüklenmiş olduğunun idrakine varıyoruz. Aynıları aynı yerde toplanabiliyor mu bilinmez ama ayrılar birbirinden iyice uzaklaşıyor.
35 yıl önce Afrika’daki kuraklık-açlıkla mücadele için yapılan ve milyarlarca insanı buluşturabilen “Live Aid” konserlerinden, bugün en popüler küresel siyasi slogan haline gelen “göçmenleri durdurun” noktasına doğru ilerledi dünya. 20 yıl önce 11 Eylül ve sonrasındaki kitlesel saldırılarda estirilen “ortak güvenlik” ihtiyacı, kimsenin güvende olamadığı, kendi güvenliği için dünyayı yakmayı göze alanların da huzur bulmadığı bir boğazlaşmanın, daha fazla kan ve acının kapılarını açtı. Ekonomik krizlerde raflardan indirilen “aynı gemide olma” palavrası ve toslanan duvarlar, “zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan” düzeni yerinden bir santim öteye itemedi. Dibimize kadar gelen küresel iklim felaketi hâlâ herkesi ikna etmeye yetmiyor. Korona krizinin “sınır-sınıf tanımazlığı” da bu durumu değiştirebilir gibi durmuyor. Nasihat gibi musibetin de herkese aynı şekilde saldırıyor olması, aynı koşullarda olmayanların aynı zorluklarla sınanması, eşitlik yaratmıyor, aksine eşitsizliğin daha da derinleşmesini sağlıyor. Çareyi eşitleşmede arayacak bir güçlü sesten çok eşitsizliklerin kurtarıcı olabileceği fikri erken vaziyet alıyor. Korona krizi dolayısıyla şu kısa sürede yaşananlar, zaten bozuk olan “düzenin” yarattığı çatlaklarının, kırıklarının sanılandan büyük olduğunu gösteriyor…
…Kemal CAN’ın Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN