Mahir SAYIN yazdı: “Tüm dünya burjuvazisinin, tüm devletlerin boyaları dökülmekte, insanlığı büyük bir felaketin içine attıkları daha iyi görülür hale gelmektedir. Bir dünya devriminin şimşeği virüs olarak çaktı; o şimşek büyük fırtınanın habercisi olabilir.”
Korona pandemisi sadece sağlıkla ilgili bir mesele olmanın çok ötesindedir. Kültürel, psikolojik, iktisadi, siyasi boyutlara sahip, aslında tarihteki benzerleri gibi toplum yaşamını tepeden tırnağa altüst eden bir vakıadır.
Haliyle işin sağlık kısmı gündemimizi en çok ilgilendiren yönü; sağ kalıp kalmayacağımızı ilgilendiren şu anda bizi tehdit eden bir beka sorunu. Ama meselenin asıl gözden kaçırılmaması gereken yönü siyasi, iktisadi, kültürel vb. boyutlarıdır. En çok da devletin toplum ve tek tek bireyler üzerinde kazandığı denetim açısından sorunu öncelikle görmek ve gereken tepkileri oluşturmak gerekir.
4. Sanayi toplumunun eğer komünizme geçilemez ise panoptik bir toplum ve denetim devleti yaratacağı gerçekliği bir kenara konulamaz. Bu gerçekliğin görülmemesi devletin ve sermayenin bir anlamda virüs tehditleriyle toplumu esir almasına sessiz kalmak anlamına gelecektir. Korona günleri bu düşüncenin daha da ciddiye alınması gerektiğini apaçık gözler önüne sermektedir. İnsanların birçoğunun düşüncesi alınan tedbirlerin geçici olduğu ve salgından kurtulduktan sonra geriye gidecekleri doğrultusundadır. Bu rahatlama da üretilmesi gereken tepkilerin bir kenara konulmasına yol açtığı gibi, tedbirlerin eleştirisiz desteklenmesine ve kalıcılığına da katkılı olmaktadır.
SARS-CoV-2 denetim devletinin ajanı
Recep Tayyip Erdoğan (RTE) ve Trump Çin’de büyük bir çöküş ve bundan doğacak fırsatları kollarken, Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC), Korona pandemisini herkeslerden önce savuşturuyor görünüyor. Bize ağırlıklı olarak yansıyan yönü, çok katı bir sokağa çıkma yasağı uygulandığı ve bu sayede salgının belli alanlara sıkıştırılıp tedavi yoluna gidildiğidir. Ama bu eylemin başarısının altında E4.0’ın başımıza bela edeceğini savunduğumuz dijital imkânlarla donanmış denetim devletinin işleyişi yatmaktadır.
Çoktandır bilindiği üzere ÇHC tüm vatandaşlarına bir numara verip, günlük gözetimler sonucu onlara “iyilik kötülük” puanı vermekte ve buna göre mükafat-ceza ikilisini işletmektedir. Bu mekanizma genişletilmiş bir biçimde Korona’ya karşı mücadelede de kullanıldı ve başarılı olduğu kabul edilen sonuçlar alındı. İnsanlar hakkında, sokaklardaki kameralardan, alışveriş yerlerinden, iş yerlerinden vs. sürekli olarak toplanan bilgiler büyük veri analizine tabi tutulup, kimin hastalık taşıdığı, kimin kime bulaştırdığı, hastalığın hangi evresinde bulunulduğu vs. bilgileri ve sıkı bir izolasyon/karantina sayesinde her yerde hastalık sayısı yükselirken hastalığın merkezi olan Wuhan kentinde önce durduruldu ve artık geriletilmeye başlandı.
ÇHC’nin hiçbir toplumsal müdahaleye imkan vermeyen bu otoriter yöntemi hastalık karşısında paniğe kapılmış insanlar üzerinde bir sempati yaratırken sermaye ve sözcülerine de salgının katkısıyla keskinleşmekte olan ve 2008’den beri süren krize karşı yığınların göstereceği tepkilere karşı neler yapabileceklerini bir kere daha hatırlatmış oldu.
Yeni sanayi devriminin yaratacağı koşullar sonucu ortaya çıkacak olan fazla nüfusla nasıl baş edeceğini hesaplayarak sınıf mücadelesini bastırmanın yeni aracı olarak bütün insanların gözetlendiği ve yönlendirildiği panoptik bir toplum ve bunun siyasi çerçevesini oluşturacak olan denetim devleti adım adım geliştirilmekteydi. Ne var ki, 4. Sanayi Devrimi’nin, altyapısı 2025’de tamamlandıktan sonra yol alması ve yaratacağı toplumsal sonuçları ortaya koymasıyla yoğunlaşmaya başlayacak olan denetim devleti (bugünden kuruluşu sürmekteydi) on yıl sonra burjuvazinin başta gelen ihtiyacı haline gelecekti. Ne var ki, COVID-19 salgını burjuvazinin önüne hiç birimizin aklına gelmemiş olan bir imkanı sundu ve denetim devletinin deneyleri on sene öncesinden ve toplumsal direnişe hiç çarpmadan başlamış oldu.
HIV-AIDS’den SARS-CoV-2’ye virüsler çağı
2002 SARS virüsü dünyanın artık bir dizi virüsler tehdidi altında olduğunu ortaya koymuştu. Bilim insanları buna karşı ne yapılması gerektiği konusunda önerilerini her düzlemde dayatmışlar ve nihayet Dünya Sağlık Örgütü 2017 yılında hükümetleri salgınlara karşı tedbir geliştirme konusunda uyarmıştı. TC Devleti de 2019 yılında bu çağrının gereği olarak, grip salgınına karşı tedbirleri içeren bir metin hazırlamıştı. Ne var ki, bütün dünyada olduğu gibi, bu da, ekolojik yıkıma karşı toplumsal muhalefetin bastırması sayesinde alınan kimi kararların kulak arkası edilmesine benzer bir biçimde bir kenara konmaktan kendisini kurtaramamıştı.
Trump… Johnson…
Nitekim, Trump Paris İklim Anlaşması’nın ABD’ye karşı bir komplo olduğunu savunup imzasını geri çekerken, COVID-19 salgınının da “önemsiz olduğunu ve aşısının yakında bulunacağını” söyleyerek salgına karşı alınması gereken tedbirleri sermayenin karına halel gelmemesi için bir kenara koydu. Yine Trump’ın bir kopyasından başka bir şey olmayan İngiltere Başbakanı Boris Johnson dünya çapındaki rekabetten geri kalmamak için salgını “sürü bağışıklığına” terk etti ve İngiltere’yi felaketin eşiğine getirdi.
Türk devlet anlayışındaki sosyal darwinizm
Aynı serinin kopyalarından olan RTE de Suriye ve Libya’ya yapacağı seferler için Putin’den icazet koparma ve Çin’in felaketin altında kalmasıyla kaçacak sermayenin Türkiye’ye akacağı umuduyla Mart’ın 10’una kadar hiçbir tedbir almadan ve tam tersine salgının daha hızlı yayılmasına neden olacak yurtdışı bağlantılarını hiçbir karantina tedbiri uygulamadan sürdürdüğünden hastalık tüm Türkiye sathına yayıldı. Bu yaygınlık katlanarak devam ederken de tüm dünya burjuvazisi gibi üretimi global olarak rekabet edecek düzeyde sürdürüp toplumun en zayıflarının ölümünün yollarını döşemeye devam ediyorlar. Böylece Türk devlet anlayışında egemen olan Sosyal Darwinizm COVID-19’la birlikte akıl almaz bir uygulama alanı kazanmış bulunmaktadır; Hem de devletin bu konuda kılını kıpırdatmasına gerek kalmadan. En sağlamları seçecek olan artık devlet değil; devlet bir şey yapmayacak ve SARS-Cov-2 virüsü bu işi “Allahın bir lûtfu” olarak devlet ve sermaye adına halledecek. Allah zaten inananların arkasındadır!
İnsanlık bir özgür varoluş sorunuyla yüz yüze gelmiş bulunuyor
Öyle olduğu Dünya Sağlık Örgütü’nün ve birçok bilim insanının dile getirdiği “virüs geliyor!” uyarısından bellidir. Artık herkes iyi biliyor ki, sınıflı toplumların ve özel olarak da kapitalizmin yarattığı ekolojik yıkım sadece iklim krizi olarak değil biyolojik yapıların değişimi ve hastalık ajanı olarak karşımıza dikilmesi şeklinde de gelişmektedir. Burjuvazi tahtından alaşağı edilmedikçe SARS-CoV-2 karşılaşacağımız son virüs tehdidi olmayacak. Şimdilik numarası “2”; 32 olduğunu da görmek mümkün olabilir. Her yeni virüs dalgasında da beka sorunuyla yüz yüze gelen toplumlar devletin aldığı tedbirlere itiraz etmeden uyma ihtiyacını duyacaklar. Bu tedbirlerin elbette bir kısmı kriz bittikten sonra ortadan kalkacaktır. Ne var ki, tarih göstermiştir ki, burjuvazi yönetme sıkıntısı içinde olduğu her dönemde insan haklarının üzerinden buldozer gibi geçmekten sakınmamıştır. Dolayısıyla da geleceği görerek alınan tedbirlerin elden geldiğince çoğunun kalıcı olması sağlanacaktır. Her kriz döneminde biraz daha artan denetim tedbirleri nihayetinde tam bir denetim devletinin ortaya çıkmasına imkan sağlar. O zamana kadar olacak olan teknolojik gelişmeler de bu çerçeveyi sürekli kılabilmenin olanaklarını yaratır. İnsanlık virüsler nedeniyle sadece sağlık sorunuyla değil, bundan çok ötede bir özgür varoluş sorunuyla da yüz yüze gelmiş bulunuyor. Vurup deviremezsek çok zamanımızın kalmadığını şu korona günlerinde anlamak çok da zor değil.
Tam fiziki izolasyon, devlet ve devrim
Korona salgını, denebilir ki, sermaye açısından ideal denilebilecek gelişmelere kapı aralıyor. Sermayenin yığınlardan isteyeceği kendisinin belirlediği koşullarda üretim yapmaya devam etmek ve toplu olarak bir araya gelip herhangi bir tepki göstermemek. Burjuvazi kimi geçici sıkıntılarla yüz yüze geliyor olsa bile üretim en irrasyonel yanları ile devam ediyor; İhracat sadece %17 düşmüş durumda.
Yaşlılar eve kapatılmış orada fark edilmeden ölmeleri bekleniyor.
Topluma sosyal izolasyon tavsiye ediliyor. Ne kadar kasıtlı ve çirkin bir laf!
Bir araya gelip ortak davranış geliştirme imkanı ise bizzat SARS-CoV-2 tarafından yasaklanmış ve uymayanı devletten önce cezalandırmak üzere her yerde hazır ve nazır bekliyor.
TC Devleti bundan ötesine gitmiyor. Tümden sokağa çıkmayı yasaklasa üretim tümden duracak; sadece işçilere “işe gidin, diğer kimse sokağa çıkmasın!” demek de besbelli ki, yaratacağı sosyal tepkiler nedeniyle tercih edilmeyip, insanlara, kendi kararınızla evde kalın talimatı gönderiliyor. Bu talimata kulak asılmaması durumunda da yasak koyma görevi merkezi hükümetten valilere havale edilmiş durumda.
Kuşkusuz, salgının yayılmasını ciddi bir biçimde engelleyecek tam bir sokağa çıkma yasağını gerçekleştirmek demek, devletin insanların zaruri ihtiyaçlarını karşılayacak tedbirleri almasıyla mümkün olabilir. Sular akacak, elektrik, gaz gelecek, yiyecek temin edilecek, sağlık, güvenlik, eğitim ve benzeri hizmetlerin sürdürülmesi gerekecek; ve devlet bütün bunları 90 milyona yaklaşan tüm Türkiye halkları için karşılıksız yapacak? Bunu bu devletten beklemekle RTE’den demokrasi beklemek arasında pek bir fark yok.
Bir dünya devriminin şimşeği virüs olarak çaktı
Salgın bunca yayıldıktan sonra durdurulması oldukça zor olmasına karşın, “sosyal izolasyon” olmayıp, tam tersine dayanışmanın en yüksek boyuta çıkarıldığı ve devletin sermayenin karını korumayı düşünmeksizin insanların ihtiyaçları için seferber olmasıyla gerçekleştirilebilecek tam bir izolasyon salgın milyonları öldürmeden sınırlama imkanını getirebilir. Bu gerçekliğin fark edilmesi ve talep haline dönüştürülmesi toplumu tepeden denetleyen ve bastıran devlet anlayışı yerine toplumsal dayanışmanın örgütlenmesi olarak yeni bir devlet anlayışının geliştirilmesine olanak sağlar. Bu tam tamına sosyalist devlettir ve yığınların bu gerçekliği idrak edebilmesi açısından on yıllardır sahip olamadığımız büyük bir imkân doğmuş durumdadır. Tüm dünya burjuvazisinin, tüm devletlerin boyaları dökülmekte, insanlığı büyük bir felaketin içine attıkları daha iyi görülür hale gelmektedir. Bir dünya devriminin şimşeği virüs olarak çaktı; o şimşek büyük fırtınanın habercisi olabilir.
Bu hakîkatın vûcut bulması sosyalistlerin en hızlı bir biçimde yeniden bir yapılanmaya girişmelerini ve toplumun bu doğrultuya ilerlemesine öncülük etmesini gerektirir. Böyle global ve yerel fırsatlar insanlığın önüne her zaman gelmez; fırsat uçan bir kuştur!