SEÇTİKLERİMİZ – Funda BAŞARAN Gazete Duvar için yazdı: Bence değişen, korona virüsü krizi ile birlikte, daha önceden açığa çıktığında “skandal” olarak nitelendirilen gözetim uygulamalarının artık tamamen meşrulaşması. Böylece özellikle batıda daha önceden gizli saklı yapılan her şey açık hale geldi.
Korona virüsü salgını ile birlikte Çin zaten yıllardır sürdürdüğü dijital iletişimin gözetleme uygulamalarını yaygınlaştırdı. Pandemi ile birlikte yüz binlerce kamerayı insanların hareketlerini izlemek ve aynı zamanda ısı duyarlı olduklarından anlık olarak insanların (yüksek ateşi olup olmaması gibi) bazı sağlık verilerini toplamak için devreye soktu. Dronelar aracılığıyla da sokaktaki insanlar maske takmaları için uyarılıyorlar. Alınan önlemlerden en çarpıcısı ise cep telefonu ekranlarında taşınan barkodlar. Cep telefonu ekranında görünen yeşil barkod, kullanıcısının korona virüsü semptomları göstermemiş olduğunu ifade ediyor. Metroya binebilmek, otelde kalabilmek ya da salgının başlangıç yeri olan Wuhan’a girebilmek için cep telefonu ekranındaki yeşil barkod zorunlu. Kırmızı barkod semptomların varlığını ve tanı bekleniliyor olduğunu, sarı barkod ise korona virüsü pozitif birisi ile temas edilmiş olduğunun ve henüz 14 günlük bekleme süresinin dolmamış olduğunun ifadesi. Çin, bütün bunlara ek olarak cep telefonu lokasyon bilgileri, demiryolu ve havayolu kayıtları ile salgından etkilenen bölgelere seyahat eden kişileri izlemeye aldı. Tıpkı korona virüsüne “Çin virüsü” denilmesine benzer bir biçimde bu dijital önlemler “Çin usulü dijital gözetim” olarak adlandırılıyor olsa da Çin’in komşusu olan ülkelerden başlayarak virüsün etkili olduğu tüm ülkelerde farklı biçimlerde uygulamaya konuldu.
Güney Kore, kapalı devre TV sistemlerini, kredi kartı verilerini, cep telefonu lokasyon bilgilerini, herkesin erişebildiği bir harita üzerinde korona virüsü taşıması muhtemel kişilerin yerlerini işaretlemek için kullanıyor. Bunun yanında korona virüsü pozitif olanları da gerçek zamanlı yakın izlemeye alarak hastalığın nasıl bir seyir izlediğini gözlemliyor. Tayvan seyahat bilgilerinin ve sağlık verilerinin olduğu veri tabanlarını ülkedeki tüm hastane, poliklinik ve eczanelerin kullanımına açtı. Singapur’da hükümet bluetooth sinyalleri ile çalışan ve insanlara yakın çevresinde korona virüsü taşıyıcısı olma ihtimali olan kişileri gösteren TraceTogether isimli uygulamayı duyurdu. Hong Kong’da karantinadaki insanlar üzerinde bir çeşit dijital kelepçe kullanılmaya başlandı. İsrail’de cep telefonu lokasyon bilgileri hem karantinada olanların hem de enfekte olan kişilerin hareketlerinin izlenmesinde kullanılıyor. Shin Bet’in duyurduğu bir uygulama ise insanlara gerçek zamanlı olarak yakın çevrelerindeki korona virüsü taşıması muhtemel kişilerin bilgisini iletiyor. İsrail gizli servisi Shin Bet, daha önceden yahudi-olmayanların dijital iletişimlerini izleyerek, topladığı ve “terörle mücadele” kapsamında kullandığı verileri, artık herkesten topluyor ve korona virüsü salgını ile mücadele için kullanıyor.
Elbette bu koşullarda, Türkiye gibi dijital otoriterlik açısından epey yol almış ülkelerin atacakları adımlar da kolaylıkla tahmin edilebilir. Zira AKP hükümetinin ülkenin başına gelen her musibeti olduğu gibi korona virüsü salgınını da yaratacağı fırsatlar bağlamında değerlendirdiği düşünülürse, sıkça Cumhurbaşkanı tarafından bir bela olarak nitelenen internet ve sosyal medyanın tamamen ele geçirilmesi fırsatının kaçırılmamaya çalışılacağı açık. Nitekim korona virüsüyle mücadele kapsamında özellikle sağlık ve ekonomi alanında habire önlemler alan hükümet, hazırladığı yeni torba yasa teklifine sosyal medyayı da ekledi. (Elbette bu yasa teklifinde yer aldığı biçimiyle, sosyal medya şirketlerinin yetkili en az bir kişiyi Türkiye’de temsilci olarak belirlemelerinin korona virüsü ile mücadelede nasıl bir yarar sağlayacağı sorusu şimdiden sorulmalıdır.)
Funda BAŞARAN’ın Gazete Duvar’daki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN