SEÇTİKLERİMİZ – Doğan ÖZGÜDEN Artı Gerçek için yazdı: Recep Tayyip Erdoğan’ın yedi düvele meydan okumak için geçtiğimiz hafta art arda yaptığı iddialı Moskova seferi de Brüksel çıkartması da kendisi ve hizmetindeki yalaka medya için tam bir hüsranla sonuçlandı.
“One minute”ün yarattığı rüzgârla kendisini İslam’ın son halifesi ve bilcümle Müslüman ülkelerin doğal lideri görme megalomanisine kaptırmış olan AKP liderinin yeni Rus Çarı Putin tarafından Kremlin Sarayı’ndaki kabul salonunun kapısında tüm akıldaneleriyle birlikte bekletilmiş olması yetmezmiş gibi, buna bir de Brüksel’deki AB merkezinde şantajlarının karşılığını hemen alamayınca basın toplantısına çıkmayı dahi reddederek aynı akıldaneleriyle birlikte apar topar Türkiye’ye dönmek zorunda kalması eklendi.
Benzetmek gibi olmasın ama, iki asır önce de kendisini Fransa İmparatoru ilan edip tüm Avrupa’yı, Kuzey Afrika ve Yakın Doğu ile Rusya’yı kendine bend etme çılgınlığıyla yedi düvele karşı savaşa giren Napolyon Bonapart’ın karizması da 1812 Rusya Moskova seferinin Moskova’da ve ardından 1815 Belçika çıkartmasının Waterloo’da hezimete uğramasıyla çizilmişti.
Ekonomik durum tam gaz felakete doğru sürüklenirken bir de tüm dünyayı tehdit eden Koronavirüs salgınının tüm “önledik” şişinmelerine ve örtbas etme çabalarına rağmen Türkiye’ye de bulaşmasının yarattığı panik Tayyip’in belki günlerinin ya da aylarının değil ama yıllarının artık sayılı olduğunu gösteriyor.
Gerek Türkiye, gerekse tüm dünya açısından vukuu mutlaka hayırlara vesile olacak “Tayyip’siz günler”in bir an önce gelmesi için tek çare hiç kuşkusuz geçen seneki yerel seçimlerde Batı metropollerinin ve de Kürt illerinin işaretini verdiği “sandık darbesi”nin olası bir erken seçimde ülke genelinde de tecelli ederek AKP-MHP iktidarını çökertmesidir.
Bunun gerçekleşmesi her şeyden önce ana muhalefet partisi CHP’nin “Yenikapı ruhu”na teslimiyetten artık kurtulup ülkenin demokrasiye, insan haklarına, halkların kardeşliğine ve bölge barışına gerçekten sahip çıkan tek demokratik partisi HDP ile “Demokrasi İttifakı”nı kabullenmesidir.
HDP son kongresinde aldığı kararlarla böyle bir ittifakın temel unsuru olacağını tartışma götürmez şekilde ortaya koymuş ve bu misyonu yerine getirmeye kararlı bir yönetim oluşturmuştur.
Şimdi tüm dikkatler ana muhalefet partisi CHP’nin, virüs salgınından ertelenmezse, 28-29 Mart’ta Ankara’da toplanacak olan 37. Olağan Kurultayı üzerindedir.
HDP eşbaşkanı Pervin Buldan’ın kongre sonrası verdiği şu mesajın CHP Kurultayı’nı oluşturacak olan delegeler, daha da önemlisi onların seçeceği parti yönetimi tarafından ciddiyetle dikkate alınması gerekir: “Biz ittifakların daha açık ve olması gerektiğini hep savunduk, ancak bizimle ittifak yapanlar buna ne yazık ki sıcak bakmadılar. Ama bir seferliğine mahsus olmak üzere, en azından İstanbul seçimlerini kazanmak adına, biz HDP’nin varlığının ne kadar etkili olduğunu anlatabilmek için bir seferliğine kabul ettik. Fakat bundan sonraki dönemlerde bu tür şeylerin olmaması gerektiğine inanıyoruz. Bundan sonra yapılacak olan ittifaklar, açık ve şeffaf olmalı. İnsanlar kimin kimle ittifak yaptığını bilmeli, tercihini buna göre yapmalıdır.”
Bu gerçekleştirilmez, CHP yine Yenikapı ruhsalında AKP ile flörte devam eder, HDP’yi dışlayarak Türk-İslam Sentezi bendesi İYİP türü partilerle “demokrasicilik” oynamayı tercih ederse, pusuda bekleyen mahşer atlılarının yeniden sahneye çıkması kaçınılmazlaşabilir.
Son zamanlarda çukura battıkça emrindeki besleme yandaş medyayı kullanarak kendini “masum” ve “mağdur” göstermeye çalışan AKP-MHP iktidarı tıpkı 15 Temmuz çakma darbesi sonrasında olduğu gibi bugün de yine “darbe tehlikesi” bahanesine sarılmış bulunuyor.
Pentagon’un hizmetindeki RAND Corporation yayınladığı son bir raporda “Orta seviye subayların askeri liderlikten son derece hayal kırıklığına uğradığı ve darbe sonrası devam eden tasfiyelerde yerlerinden edileceklerinden endişe duydukları bildirilmektedir. Bu hoşnutsuzluk bir noktada başka bir darbe girişimine bile yol açabilir ve Erdoğan tehdidi ciddiye alıyor gibi görünüyor” diyordu.
AKP medyası bir ay önce yayınlanmış olan rapordaki bu cümleyi “demokrasiye tehdit” gibi gösterip beyni sürekli yıkanan kitleleri artık “demokrasi”yle uzaktan yakından ilgisi kalmamış islamo-faşist rejime sahip çıkmaya zorlamak için tepe tepe kullanıyor.
HDP sözcüsü Saruhan Oluç, oyları sürekli eriyen AKP’nin çözümü “darbe korkusu ve evhamı” yaratmakta bulduğunu vurgulayarak, “Türkiye’de demokrasi de, hukuk da, anayasa da kalmadı. Her gün darbe yapıyorlar zaten. Ülkede insanlar açlıktan, işsizlikten intihar ediyor. FETÖ'nün siyasi ayağını kamuoyuna açıklayamayacaklarını anladılar, şimdi bambaşka bir darbe korkusuyla gündemi işgal etme peşindeler” diyor.
CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da aynı görüşte: "Hükümet bir kamuoyu algısı oluşturma çalışması içinde. Yeni bir darbe tehlikesi ortaya sürüyorlar. RAND Corporation raporunun Gülen yapılanmasının siyasi ayağı tartışmalarıyla birlikte değerlendirilmesi, halkı darbeyle korkutma ve AKP oylarının erimesinin önüne geçmeyi hedefliyor.”…
… Doğan ÖZGÜDEN'in Artı Gerçek'teki yazısının tamamını okumak için TIKLAYIN