SEÇTİKLERİMİZ- e-scop’tan Ayşe Boren ve Elçin Gen crimethinc’ten çevirdi: İtalya’daki anarşistler koronavirüsün yayılması ve karantina hakkında bir rapor yayımladı. İtalyan anarşistler İtalyan Hükümeti’nin iktidarını pekiştirmek için bu durumdan nasıl faydalandığını anlatıyor.
Bir yandan, yeni bir virüs hayatımızı tehdit ediyor; öte yandan, devlet müdahalesi ve denetimi için yeni kriterler oluşturmak üzere bu fırsattan yararlanmayı kafaya koymuş milliyetçi ve otoriter rejimler özgürlüğümüzü tehdit ediyor. Yaşam ile özgürlük arasında kurulmaya çalışılan bu ikili karşıtlığı kabul edersek eğer, bu salgın geçtikten çok sonra bile bunun bedelini ödemeye devam edeceğiz. Oysa bunlar birbirlerinin içinde saklı, birbirlerine bağlı mefhumlar. Aşağıdaki raporda, İtalya’daki yoldaşlarımız, ülkelerinde hüküm süren koşulları, giderek şiddetini artıran krizin sebeplerini ve İtalyan hükümetinin, gelecekteki krizleri daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramayacak şekilde, iktidarını pekiştirmek için bu durumdan nasıl faydalandığını anlatıyor.
Halihazırda yetkililer, insanları hastalanmaktan korumak yerine virüsün yayılma hızını denetlemeye yönelik bir strateji izliyorlar. Bu şekilde, sağlık sistemindeki yığılmaları önleyebileceklerini umuyorlar. Hayatımızın pek çok başka yönünde olduğu gibi, bu durumda da “kriz yönetimi” yürürlükte. Yöneticilerimizin, virüsten etkilenen herkesin hayatını korumak gibi bir niyeti yok – bu virüs patlamadan çok önce, yoksullar için tasalanmayı bırakmışlardı zaten. Daha ziyade, toplumun mevcut yapısını ve bu yapı içindeki algılanan meşruiyetlerini korumanın peşindeler.
Bu bağlamda, iki farklı felaket arasında ayrım yapabilmemiz gerekiyor: Bir yanda, virüsün kendisinin sebep olduğu felaket var; öte yanda ise, mevcut düzenin, bu salgınla baş etme –ve baş etmeme– yönteminin yarattığı felaket. Bizi kurtarmak için var olduklarına sorgusuz sualsiz inanıp kendimizi mevcut iktidar yapılarına emanet edersek büyük bir hata yapmış oluruz. Yöneticilerimiz “sağlıktan” dem vurduklarında, bizim beden sağlığımızdan ziyade ekonominin esenliğini kastediyorlar. Bu duruma bir örnek vermek gerekirse, ABD Merkez Bankası, daha geçen gün, borsayı canlandırmak amacıyla (500 milyar doları bankalara olmak üzere) piyasalara 1,5 trilyon dolar aktardı ama ABD vatandaşlarının çoğu hâlâ koronavirüs testi olamıyor.
Liberaller de solcular da Trump hükümetinin aczini eleştirirken, daha fazla devlet müdahalesi ve merkezî kontrol talep ediyorlar, ki Trump da halefleri de kendi menfaatleri uyarınca hiç kuşkusuz bunu yapacaktır – ama sadece salgına karşı değil, tehdit olarak algıladıkları diğer her şeye karşı.
Temel sorun, sağlık konusunda, merkezî denetimi varsaymayan bir söylemimizin olmaması. Siyasi yelpazenin bir ucundan diğerine, tüm sağlık ve güvenlik metaforlarımız, farkın dışlanması esasına dayanıyor (sınırlar, ayrıştırma, tecrit, koruma, vs.). Farkla pozitif bir ilişki kurmak (örneğin, ABD sınırları dışında kalanlar da dahil olmak üzere herkesin sağlık hizmetlerinden faydalanmasını sağlamak) amaçlanmıyor.
Beden sağlığını, toplumsal bağları, insan onurunu ve özgürlüğü birbirleriyle bağlantılı mefhumlar olarak kavrayacak bir esenlik anlayışına ihtiyacımız var. Krizler karşısında geliştirdiğimiz çözümler, tiranlara zaten sahip olduklarından daha fazla iktidar ve meşruiyet bahşetmek yerine, karşılıklı yardımlaşmayı temel almalı.
Tarihte bunun örnekleri var. Errico Malatesta’nın, üç yıllık hapis cezasıyla karşı karşıya olduğu halde, 1884 yılında memleketinde patlak veren kolera salgınını tedavi etmek üzere Napoli’ye döndüğünü biliyoruz. Bizden önce gelenler, hiç şüphesiz, bu mesele hakkında kafa yormuş ve adımlar atmışlardı ve biz de pekâlâ bugün bunlardan ders çıkarabiliriz. Bundan yalnızca birkaç yıl önce, bazı anarşistler, ebola salgınına anarşist bir bakış açısıyla nasıl tepki verileceğini analiz etmek gibi zorlu bir göreve soyundular. Sizleri, sağlığı devlet denetiminden ayıran bir söylemin nasıl geliştirilebileceği (ve özerkliğimizden feragat etmeden hep birlikte bu durumu atlatmak için ne gibi adımlar atılabileceğimiz) üzerine düşünmeye, yazmaya ve tartışmaya davet ediyoruz…
… e-scop’un çevirdiği Crimethinc’teki yazının tamamını okumak için TIKLAYIN