Baran AYAZ yazdı: Dünyanın gelmiş olduğu durumu illa mitsel olarak yorumlayacak olursak İsrafil değil ama kapitalizm bir süredir zaten ‘sura’ üflüyor demiştik. Belki güneş Batı’dan doğmayacak ama insan kendi sonunu getirecek olan felaketleri kendi eliyle hazırlıyor.
İnsanlık 2020 yılına bilim kurgu filmlerini aratmayacak bir dizi olayla karşılaşarak merhaba dedi. Avustralya’da 2019’un Eylül ayında başlayan orman yangınları ancak yeni yılın Şubat ayında yani altı ay sonra kontrol altına alınabildi. Dünya’nın birçok bölgesinde art arda canlı yaşamını etkileyen afetler gerçekleşti. Kendi yaşadığımız bölgede Elazığ merkezli deprem ve Van’da gerçekleşen çığ felaketinde toplam 82 kişi hayatını kaybetti. Ortadoğu’da devam eden savaş, hayatını kaybeden ve savaşın siyaseti dolayısıyla yeni göç yerleri bulmak zorunda kalan insanların trajedileri. Dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını, Irak-İran güzergahından ‘Kavimler Göçün’e başlayan çekirgeler ve Dünya’ya çarpmak üzere olan 4.1 kilometre genişliğindeki asteroid.
Bütün bunlar peşi sıra gelirken insanlar 2020’nin uğursuzluğundan bahsetmeye başladılar. Yeni yıl kimseye arzu edildiği gibi “afiyet, sağlık, mutluluk ve para” getirmedi maalesef. Zaten Nostradamus da bundan aşağı yukarı 500 sene önce 2020 yılında yaşanacak felaketler hakkında kehanetlerde bulunmuştu. Peki gerçekten de insanlık 2020’yi atlayıp, 2021’e geçiyoruz deseydi yaşanan olayların hiçbiri yaşanmayacak mıydı? Nostradamus’un kehanetlerini taklaya mı getirmiş olacaktık, bir sabah uyandığımız da herkesi başucunda koronavirüs ilaçları mı olacaktı? Yangın ihtimali olan ormanlık bölgeler amazon ormanlarına mı dönüşecekti? Asteroid atmosfere çarptığında seksen milyon parçaya bölünüp güzel bir doğa olayı olarak mı kalacaktı aklımızda?
Nostradamus’un kehanetleri gerçek mi?
Kehanetler ve kader denilince aklıma istemsizce iki film sahnesi geliyor. Birincisi 300 Spartalı filminde Kral Leonidas’a “Savaşa girme, Sparta düşecek” diyen çirkin kahinler ve Game of Thrones’da Cersei Lannister’a “Senin yerine tahta daha genç ve güzel bir kraliçe geçecek” diyen kahin kadın. Bu iki örnekteki kahinler de son kertede yanılmış oldular. Leonidas ve askerleri bir hafta gibi kısa bir sürede yenildiler ama Yunan-Pers savaşlarını Yunan orduları kazandı. Cersei Lannister ise feci bir şekilde hayatını kaybetse de kahinin söylediği üzere yerine gelmesi gereken Daenerys Targaryen sevgilisi tarafından bıçaklanıp öldürülünce tahta Bran Stark oturmuş oldu. Bu iki örnekte kahinleri haksız çıkaran faktör karakterlerin insani yönleri ve yapmış oldukları tercihler. Leonidas Kserkses’e “Gel abicim bu gördüğün Yunan hepsi senin olsun” dese veya Cersei zaten kaderim bu diye düşünüp Dany’e “Gel ablacım taht zaten babadan kalma senin hakkın” dese kahinler haklı olabilirdi. Gel gör ki Leonidas ve Cersei kaderleriyle oynadılar. İnsanlık da bugün başına gelen her durumu insanlık tarihi açısından kısa olarak değerlendirilebilecek bir zaman diliminde kendi hazırladı. Yani Nostradamus mezarından kalksa “Nalaka ya benim kastım bu değildi” der, ters döner geri yatar.
İnsan insana bunu yapar mı? İnsan doğaya bunu yapar mı?
Modern insan 60 bin yıl önce doğanın basitçe bir parçasıydı aslında. Gelişmeye başladıkça, doğaya hükmetmeye başladıkça masumiyetini de kaybetmeye, kendisinden önce doğaya hükmeden canlıların vermediği kadar büyük zararlar vermeye başladı. Doğayı kendi ihtiyaçlarına göre kullanmaya, dengesini bozmaya başladı. Vahşi yaşamdaki canlıları kendi yaşamını kolaylaştırmak için köleleştirip evlerine, çiftliklerine, ahırlarına hapsettiler. Derilerinden kendilerine kıyafetler yapıp, ihtiyaç duyduklarından fazlasını lüksleri için kullandılar. İnsanlığın 2020 yılının ilk 3 aylık diliminde yaşadığı ve bundan sonrasında yaşayacağı her şey bu 60.000 yıllık dönemdeki tercihlerinin satır aralarında saklı. Yaşamı öylesine insan merkezli okudular ki, kendileri dışındaki bütün canlıların yaşam alanlarını sınırlayıp, tahrip ederken kendi yaşamlarını da savunmasızlaştırdılar. Örneğin 14. yüzyılda Avrupa nüfusunun üçte birini yok eden Veba salgını sırasında yıkımın bu denli büyük olmasının sebebi salgının kıyamet alameti olması mıydı yoksa farelerde yaşayan bir bakteriyi bitirmek için çözümü on binlerce kediyi öldürmekte bulan kilise şaklabanlarında mıydı? Bu dönemler insanların bilgiye ulaşamadığı, karanlık dönemler olarak değerlendirilebilir belki. İnsanın doğayı kullanma bilinçsizliği bilginin belli bir sınıfın elinde oyuncak edilmesinin arkasına sığınılarak görmezden de gelinebilir. Ta ki sanayi devrimiyle beraber gelişmeye başlayan kapitalist üretim ilişkileri dönemine kadar.
Gerçek tehlike Covid-19 mu?
Bundan 65 milyon yıl önce Dünya’ya bir meteor taşı çarptı ve canlı yaşamın yüzde 75’ini yok etti. Bu yok oluş taş parçalarının dinazorların kafalarına çarpmasıyla gerçekleşmedi. Çarpmadan sonra gökyüzüne yayılan sülfür küresel bir soğumaya sebep olarak Dünyanın yaşadığı beşinci büyük soy tükenmesine sebep oldu. Bilim insanları günümüzde altıncı büyük soy tükenmesi sürecinin içerisinde olduğumuzu söylüyor ve bu defaki yok oluş tamamen insan eliyle gerçekleşiyor. Dünyanın koruyucu kalkanının atmosfer tabakası olduğunu düşünürsek; sanayi devrimiyle beraber gelişen kapitalizm ve kar hırsı 300 yıldan kısa bir zaman dilimi içerisinde atmosferdeki karbondioksit oranını %35, metan gazı oranını yüzde 148 arttırdı. Yani kapitalizm işini kadere bırakmıyor. Kıyamet günü İsrafil yerine Sura üfleyen kendisi olmak istiyor. Dünyanın sadece havasını değil, suyunu, ekmeğini de kirletiyor. Balığını, kedisini, ağacını zehirleyip yok ediyor.
California sahillerinde insanlara saldıran köpekbalıklarının vahşi doğasını anlatıyor ama gerçekte okyanus açıklarında yaşadıklarını, okyanuslardaki canlı yaşamına verdikleri zarar yüzünden aç kalıp sahillere geldiklerini bilmemizi istemiyor.
Avustralya’da altı ayda kontrol edilebilen orman yangınlarının suçunu iki duble rakısını içip, mangal yakan beyaz atletli amcaya atmaya çalışıyor. Sigaradan çıkan yangının da buzulları eritip Kutup Ayıları’nın neslini tüketme noktasına getirdiğine inanmamızı istiyor. Piknikçi amca tabi ki yere izmarit atmasın ama hırsızın hiç mi kabahati yok?
İnsanlık büyük bir salgınla karşı karşıya ve onunla başa çıkabilmesi için ilk önce adını doğru koyması gerekiyor. Örneğin; Covid-19 bittiği zaman mevcut insan yaşamı ve yönetim sistemleri yeni salgın ve canlı yaşam tehlikeleriyle başa çıkabilecek durumda mı? Ya da soruyu düzeltirsem yaşamı tehdit eden gerçek salgın hastalık olan kapitalizm canlı yaşamını koruyup, kurtarabilecek dinamiklere sahip mi? Çığ, deprem gibi afetlerde yaşanan can kayıplarının sayısı, kontrol edilemeyen orman yangınları, salgın hastalıklar insanın doğayla kurduğu çarpık ilişkiyi sorgulamayı mı yoksa dönüp Nostradamus 500 yıl önce başka ne kehanetlerde bulunmuş diye okumayı mı gerektirir?
Koronavirüs sebebiyle kapanan fabrikalar ve azalan sanayi üretimi sonucu Çin’de ki karbon emisyon oranının Şubat ayında yüzde 25 azalması kıyametin dünyaya gelmekten vazgeçmesi değil, doğanın kurtuluşunun reçetesidir.
Canlı yaşamın kurtuluşu mümkün mü? Neler yapılabilir?
Dünyanın gelmiş olduğu durumu illa mitsel olarak yorumlayacak olursak İsrafil değil ama kapitalizm bir süredir zaten ‘sura’ üflüyor demiştik. Belki güneş Batı’dan doğmayacak ama insan kendi sonunu getirecek olan felaketleri kendi eliyle hazırlıyor. Bütün bunları toplayınca diyebiliriz ki kıyamet de aslında kader değildir. Kapitalist yağma ve üretim çılgınlığını durdurursak Dünya’yı tekrar yaşanabilir bir yer haline getirebiliriz.
Birilerinin açlık korkusuyla marketlerden makarna alma yarışına girerken, birilerinin onları boğabilecek kadar makarnaya sahip olduğu bir sistem daha fazla kendisini devam ettiremez. Modern çağın Leonidasları marketteki son makarna paketine talip olanlar olmak zorundadır. Kapitalizm ateş geçitlerinde durdurulmak zorundadır. Aksi takdirde Dünya geri dönülemez bir noktaya gelene kadar belki Mars’ta insan kolonileri kurulur ama Dünyadan kalkan uzay araçlarının içinde bizler değil Dünya’yı yok edenler olurlar.
Koronavirüs canlılar için fırsat mı?
Salgının ortaya çıktığı ve tüm Dünya’ya yayıldığı bu dört aylık süreç aslında insanların devletlere güvenmediğini açık bir şekilde ortaya koymuş oldu. Hemen hemen bütün ülkelerde insanlar devletlerin insafı yerine kendi önlemlerini alarak bir anlamda mevcut sistemi sorgulama sürecini kendi içlerinde başlatmış oldular. Bu durum hem insanlık hem de diğer canlılar için doğru değerlendirilebilirse ciddi bir fırsat demek. Dünya devletleri var olan krizi ekonomik ve sosyal olarak kaldırabilecek durumda değiller. Bu durumun esas nedenlerinden biri de yapısal olarak içinde bulunduğu hasta psikoloji. Salgın yayılır yayılmaz içine düştükleri “Her koyun kendi bacağından” algısı Dünya’da yaşanılan krizin en temel sebeplerinden biri. Sürecin en başında birbirlerine sırtlarını dönmek yerine Küba’nın yaptığı gibi daha dayanışmacı bir tutum sergilenebilse belki de salgın bu boyutlara ulaşmayabilirdi. Peki bu sistemin içerisinde kurtuluşu olmayan bizler kriz sürecini Dünya için nasıl bir fırsata çevirebiliriz? Bu sorunun cevabı tam olarak; Kapitalizm süreç içerisinde neyi örgütlemeye çalıştıysa tersini yapmak. Burada ifade etmeye çalıştığım şey temel sağlık ilkelerine aykırı davranmak değil tabi ki. Ancak kapitalizm kitleleri ne kadar içine kapatıp, çaresiz hissettirmeye çalışıyorsa bizler o kadar dışa açılmalıyız. Özellikle sosyal medya üzerinden Dünyanın en doğusundan en batısına, en kuzeyinden en güneyine kadar ulaşacak alternatif bilgi ve dayanışma ağları kurmalıyız. Ne gerçek bilgiye ulaşma ne birbirimizden haberdar olma ve dayanışma fiilini çözüm olarak ‘‘birkaç ay sabredeceğiz” diyen bir yapının eline bırakmalıyız. Bu iletişim ve dayanışma ağları salgın sürecinin sonrasında da alternatif bir yaşamın yol göstericisi olabilir. Virüs taşıyıcısı olduğu için hiçbir devletin kabul etmeyip ölüme terkedilen insanlar bu iletişim sayesinde hayatta kalabilir. Yeterli sağlık hizmeti alamayan insanlar bu ağlar üzerinden sesini daha fazla duyurup aramızda bulunan sağlıkçılardan faydalanabilir. Dünyanın herhangi bir yerindeki yangına veya afet koşullarına ağımızdaki insanlar daha hızlı haberdar olup müdahale edebilir. Açlık ve kuraklık bölgelerinde yaşayan insanları Kapitalizmin insafına bırakmayıp daha gerçekçi bir yardım sağlayabiliriz. Bunlar yeni bir yaşamın kapılarının açılması için başlangıç adımları olabilir. Aksi takdirde bizlerde kendi içimize kapanır ve Dünyaya gözlerimizi kapatırsak mevcut yönetimler içerisinde bulundukları krizden çıkmak için doğa ve insan üzerindeki baskısını arttırmaya başlayacaklar.
Sonuç olarak ya Dünya'nın kurtuluşunu en yakın zamanda kendi ellerimizle örmeye başlayacağız ya da Dünyayı kurtaracak bir Iron-Man yoksa Thanosun canlı yaşamı parmağını şıklatarak yok etmesi an meselesi…