Sırrı Süreyya Önder’in 2013 Diyarbakır Newroz’unda Abdullah Öcalan’ın mektubunu okumasının ardından, yazılı ve görsel basının “aydın” olarak adlandırdığı 300 kişi adına bir basın toplantısı düzenlenmişti. Bu basın toplantısında “Türk Milleti’ne Çağrı” başlığı altında bir metin dağıtılmıştı.
Bu Çağrı’ya imza atanlar tam bir Kızılelma Koalisyonu’ydu. Parti kapatmakla ünlenmiş sabık savcılar, tescilli faşistler, kendini solcu sanan ırkçılar, hepsi bir araya toplanmıştı. İdam cezasına ölesiye aşık Osman Pamukoğlu aralarındaydı. Denizlere idam cezası verilmesini talep eden 12 Mart’ın Sıkıyönetim savcısı Baki Tuğ da öyle.
Aralarında biri daha vardı bunların. “Eşkiya ile aynı masaya oturulacağını ima ettiği” için “müzakere süreci” lafına gıcık olduğunu iddia eden Alev Alatlı. Alatlı geçenlerde Tayyip Erdoğan tarafından “Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü” ile taltif edildi.
İlk bakışta bir çelişki var gibi görünüyor. “Müzakere sürecine” gıcık olduğunu ayan beyan ilan eden, Osman Pamukoğlu, Baki Tuğ, Mustafa Destici, Nuh Mete Yüksel ile birlikte “Türk Milleti’ne Çağrı” başlıklı bir bildiriye imza atan birisine böyle bir ödülün verilmesi…
Bu AKP’nin bildik paragmatizmidir. Sinekten yağ çıkarma politikasıdır. Dünün düşmanı, bugünün kadim dostu, dünün kankası bugünün kanlı bıçaklı düşmanı olabilir. Yeter ki, AKP iktidarının sürmesine ufak da olsa bir katkısı olsun…
Tabi Alatlı hiçbir zaman AKP’nin düşmanı olmadı. O AKP’yi memleketin en devrimci iktidarı olarak gördü, görmeye devam ediyor. Akıl yürütmesi ise bildik bir akıl yürütme. Bilinen en iyi örneği, sivil toplumcular tarafından ‘40’ların, ‘50’lerin Demokrat Partisi’nde demokratlığı keşfetmek olarak ortaya çıkmıştı. Bu yollu propaganda 12 Eylül sonrası ifrata vardı ve Stalinizm eleştirisi adı altında sosyalizm düşmanlığı ile at başı yürütüldü. Anadolu halklarına yabancılaşan CHP İktidarı’na karşı “yerlilerin”, “Anadolu”nun başkaldırışının öyküsüydü Demokrat Parti. Bunu kanıtlaması için Birikim Yayınları işi gücü bırakıp Yakup Kadri’nin bütün eserlerini yayımlama işine girişti. “Yaban” romanı bunun şahikası olarak göklere çıkarıldı.
Kemalist bürokrasinin yukarıdan aşağıya despotik bir aydınlanma hamlesi yürüttüğü doğrudur. Bundan kuşku duyulamaz. Ancak buradan yola çıkılarak Demokrat Parti’de demokratlığı keşfetmek ancak ve ancak demokrasiyi sınıfsal bağlamından koparan, kapitalizm altında vuku bulan demokrasinin burjuva diktatörlüğü olduğunu görmezden gelen bakış açısının ürünü olabilir. Her dönemin sivil toplumcularının yediği zoka her zaman bu olmuştur.
AKP İktidarı’nın ilk yıllarında da, demokrasi kırıntılarını gördüklerinde hop diye zokayı yutuverdiler. Bu kez inandırıcı olmalarını mümkün kılan ideolojik bir atmosfer de vardı. Post modern dalga dünyaya kasıp kavuruyordu. İşçi sınıfının dönüştürücü özne olduğuna ilişkin inancın yerinde yeller esiyordu. Hal böyle ise, AKP’de bal gibi “demokrasi” yolunda dönüştürebilirdi ülkeyi. Tümü sıraya geçtiler. Dün Demokrat Parti’de “demokratlık” keşfeden ne kadar aydın varsa bu kez nerede ise tümü AKP’de “demokratlık” keşfettiler. İşte Alev Alatlı da bunlardan biridir. Lakin o en inatçı olanlarından. Gezi’de 8 genç hayatını kaybetmiş, Roboski’de 34 köylü parçalanarak öldürülmüş, IŞİD’nin bir numaralı destekçisi AKP iktidarı ama ne gam. O yine de AKP’yi “en devrimci iktidar” olarak görmekten imtina etmiyor.
Burjuvazinin bu ya da şu fraksiyonunda “demokratlığı” keşfetmeye yeminli bu tür aydınların “yerelliğe”, “Anadoluluğa”, “bürokrasi karşısında aşağıdan reaksiyona” övgüler düzdüğünü bakmayın siz. Bunların yerelliğinde, Anadoluluğunda, aşağıdanlığında her şey vardır ama tek bir şey yoktur: İşçi Sınıfı. Onun adını bile ağızlarına almaktan yüksünürler. Bunu banal bulurlar. Örtük ya da açık biçimde işçi sınıfı düşmanlığıdır bu. Onun dönüştürücü gücüne inanmazlar. Menderes’in, Tayyip’in bokunda inci bulurlar ama işçi sınıfına tepeden bakmakta ustadırlar.
Neymiş, George Orwell “Dünya 5’den büyüktür” dediği için Tayyip Erdoğan’ı ayakta alkışlarmış. Çüüüşşş….
Orwell İspanya İç Savaşı’nda Cumhuriyetçilerin safında silah kuşandı. Tayyip’in yaptığı nedir? Kobane’yi IŞİD çakallarının parçalaması için elinden geleni ardına koymamak…
Ruhani değerlerle bir ilgimiz yok ama, Alatlı denince, insanın içinden yine de şu geçiyor: Orwell, kalk mezarından tükür suratına…