HDP KONGRESİ’NE GİDERKEN – Musa PİROĞLU yazdı: HDP’nin başarısı, Kürt halkı ile Türkiye işçi sınıfının mücadele birliğinin sağlanması ile mümkün olacaktır. HDP’yi var eden, söz konusu güçlerin ağır bedeller uğruna ortaya koyduğu mücadele ve birikimlerdir.
Musa Piroğlu – Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili
HDP 4. Olağan Kongresi'ne ülkenin içerisinde yoğrulduğu büyük bir ekonomik kriz, ağır baskı ve savaş koşulları altında gidiyor. Ekonomik kriz halk kitleleri ve işçi sınıfı aşçısından büyüyen işsizlik ve artan yoksulluk olarak okunuyor. Yaşam koşullarının katlanılamaz hale gelmesine doğrusal ilk tepki yoksulluk intiharları olarak karşımıza çıkıyor. Kendisini yalnız ve çaresiz hisseden bireyler sürdürülemez hale gelen yaşam koşulları karşısında kendi hayatlarına son vererek tepki koymaya çalışıyor. Ekonomik kriz aynı zamanda büyük bir sosyal toplumsal çürüme ile başat gidiyor. Kadın cinayetleri, kadınları ve çocukları hedef alan erkek saldırganlığı, taciz ve tecavüz saldırıları toplumun derinliklerinde derin yaralar açmaya devam ediyor.
Ekonomik krize rejimin olağanüstü yapısının belirlediği ağır siyasal baskı koşulları eşlik ediyor. AKP-MHP-Ergenekon iktidar bloku ekonomik krizin faturasını yoksul halk kitleleri ve işçi sınıfının üzerine yıkarken kendi varlığını Kürt halkına karşı düşmanlık siyaseti ve bölge halklarına karşı yürütülen savaş politikaları üzerinden devam ettirmeye çalışıyor.
HDP Kongresi aynı zamanda küresel bir kargaşa dönemine de denk geliyor. Döneme karakterini veren iki temel olgudan birisini emperyalizmin içerisine girdiği yeniden paylaşım süreci oluştururken diğerini kapitalizmin yetmişlerde başlayan yapısal krizinin derinleşerek sürmesi ve bu krize çözüm olarak gündeme getirdiği neo-liberal politikaların yol açtığı yıkım oluşturuyor. Dünya halkları ve işçi sınıfı bir yandan son döneme damgasını vuran otoriter yönetimler öte yandan yoksul halkların yıkımına yol açan neo -liberal saldırıya karşı büyük ve kitlesel ayaklanmalarla cevaplar üretiyor. Dünya halkları ve işçi sınıfı uzun bir aradan sonra yeniden ayağa kalkıyor. Kapitalizmin krizi aynı zamanda büyük bir iklim krizi ile birlikte yürüyor. Doğal denge kapitalizmin yağmasına neredeyse isyan edercesine dünyanın ve insanlığın sonunu getirecek bir şekilde bozuluyor. HDP Kongresi’ne bir yandan ağır baskı ve küresel yok oluş tehditleri altında girerken aynı zamanda bu yıkıma karşı halk isyanlarının giderek birbiriyle benzeşmeye ve iç içe geçmeye başladığı bir dönemde gidiyor. Büyük yükümlülükler ve büyük imkânların oluştuğu bir dönemi göğüsleyecek politikaların oluşturulması, sürece yön verecek örgütsel yapının tarifleneceği bir kongre süreci yaşanıyor.
Parti, kongre sürecine doğru ilerlerken, devletin yoğun baskısını ve ağır saldırılarını göğüslemek durumunda da kalıyor. Siyasal iktidar, partinin bütün siyasal kanallarını kapatmak ve işleyişini durdurmak adına ilan edilmemiş bir sıkıyönetime başvuruyor. Devlet, gerek Kürdistan'da gerek Türkiye’de partiyi yalnızlaştırmak, ilişkilerini baltalamak ve bir çeşit tecritle yüz yüze getirmek adına tüm aygıtlarıyla, HDP örgütleri, yönetimleri ve üyelerine karşı ağır bir saldırı yürütüyor. Binalar abluka altına alınıyor, kayyum politikalarıyla belediye yönetimlerine el konuluyor, halkın iradesi gasp ediliyor, üyeler ve yöneticiler gözaltı, tutuklama terörüyle karşı karşıya bırakılıyor. Ağır saldırı, yıkım ve katliamlara karşın ayakta kalan parti kongre sürecine girerken bir yandan kendisine dayatılan tecrit ve yalnızlaştırma siyasetini boşa düşürme, öte yandan varlığını savunma pozisyonundan ülke ve dünya sorunlarına çözümler üreten, iktidarı dağıtan bir mücadeleyi örgütleme görevi ile yüz yüzedir. Kongre bu yanıyla ikili bir görevi yerine getirecek bir sorumlulukla yüz yüze kalmaktadır.
Saldırı altındaki partinin yapması gereken temel görevlerden birincisi; bu saldırının, tüm toplumsal dinamikleri hedef aldığı gerçeğini ortaya çıkarmak ve söz konusu dinamiklerle buluşacağı zeminleri tarif etmek olmalıdır. Devletin saldırısı ancak partinin örgütsel olduğu kadar hegemonik genişlemesi ile aşılabilir. Devletin ve sermayenin saldırısı altındaki işçi sınıfı ve diğer toplumsal grupların HDP ile politik ilişkilenmesinin imkan ve araçları yaratılmalıdır. Burada kabul edilmesi gereken temel gerçekliklerden birisi de; tüm zorbalığı ve saldırganlığına rağmen iktidarın kaybetmeye başladığı gerçekliğidir. Ağır ekonomik kriz ve sosyal çürüme iktidar blokunun kendi tabanı üzerindeki hegemonyasında derin çatlakların oluşmasına yol açmıştır. Artan işsizlik, büyüyen yoksulluk tüm ülke genelinde, büyük hoşnutsuzlukları beslemekte ve öfke biriktirmektedir. Dünya çapında meydana gelen halk ayaklanmaları, kadınların özgün isyanları bu öfkenin nereye evrilebileceğinin somut örneğini oluşturmaktadır. HDP, Kürt halkına karşı saldırılar ve Rojava'yı hedef alan savaşın, emperyalizmle alakasını gören bir yerden siyasetinin bir ayağını bu politikalara karşı kurarken, diğer ayağını yaşanan ekonomik sıkıntının işçi sınıfı ve yoksul kitleler nezdinde oluşturduğu öfkeyi örgütleme üzerinde kurgulamalıdır. Dünya çapındaki ayaklanmalar nasıl halkların kaderlerinin iç içe geçtiğini göstermeye başlamışsa, ülkede ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler, Türkiye işçi sınıfı, kadınlar, demokrasi güçleri ve toplumsal muhalefetiyle, Kürt halkının kaderinin iç içe geçtiğini, mücadelelerinin birleştirilmesi gerektiğini ortaya koymuştur. Parti, ne yazık ki, şimdiye kadar bu iç içeliği gören bir yerden hareket etmemiş, işçi sınıfının mücadelesi ve yoksul halk kitlelerinin talepleri konusunda atılması gereken adımları atmamıştır. Muğlak ifadeler ve kavramsallaştırmalar altında sınıf mücadelesinin geçiştirilmesi, krizin yol açtığı yıkıma cevap üretilememesi, kabul edilebilir bir durum değildir. Kongre, bu eksikliğin giderilmesi için gerekli adımları atmalı, politikaların üretilmesi ve güncelleştirilmesi yönünde parti organlarını harekete geçirmelidir.
7 Haziran Seçimi’nden 23 Haziran İstanbul Seçimi’ne, bugüne gelen süreç, HDP'nin Türkiye coğrafyasında toplumsal mücadeleler açısından, reddedilemez bir rol oynama kapasitesi olduğunu açığa çıkarmıştır. Gerek krizin dayattığı işçi sınıfı mücadelesi, gerek ağır baskı altında bunalan Saray karşıtı güçlerin adalet ve demokrasi mücadelesi, gerekse iktidarın erkek faşist karakterinin tehdit ettiği toplumsal dinamikler, HDP ve onun temsil ettiği tabanı Saray'a karşı müttefik olarak görmeye başlamışlardır. Bu durum Türkiye yakasında HDP'nin siyaset yapabileceği çok geniş bir yelpazenin oluşmasına zemin oluşturmuştur. Parti, kongre sürecinde bu dinamiklerle buluşabileceği zeminleri tartışmalı, kendisine yönelen saldırıyı boşa düşürmek, emek, demokrasi ve kadın kurtuluş mücadelesini güçlendirmek, sosyalizm talebini büyütmek adına, gerekli politikaları oluşturmak durumundadır.
Ekonomik kriz AKP’nin neredeyse hegemonik tekeline aldığı yoksullar ve işçi sınıfı içerisinde bu hegemonyada ciddi çatlakların oluşmasına yol açmış, bu alanlarda siyaset yapma imkânlarının oluşmasına yol açmıştır. Aynı şekilde iktidarın kendisi dışındakileri düşman ilan eden, ötekileştiren baskı politikaları, iktidar karşıtı cephede önemli değişikliklerin yaşanmasına yol açmış, ciddi yan yana geliş imkânlarını ortaya çıkarmıştır. Uzun yıllar Kemalizm’in etkisindeki CHP tabanı ve Alevi kitleler ile temas kurma imkânları ortaya çıkmıştır. Şimdiye kadar etkin bir şekilde temas kurulamayan bu taban ile örgütsel ve politik yan yan geliş olanakları olgunlaşmıştır. Süreç bu imkanların değerlendirilip değerlendirilemeyeceğine tanıklık edecektir.
HDP; parlamenter, bürokratik bir yapı değildir. Türkiye işçi sınıfıyla, Kürt halkının, Türkiye Sosyalist Hareketi ile Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin ittifak zeminidir. Bir ayağını Kürt halkının tarihsel mücadele geleneğine ve taleplerine diğer ayağını işçi sınıfı ve sosyalist hareketin birikim ve direnişine dayamaktadır. HDP’nin başarısı, bu iki büyük gücün, Kürt halkı ile Türkiye işçi sınıfının mücadele birliğinin sağlanması ile mümkün olacaktır. HDP’yi var eden, söz konusu güçlerin ağır bedeller uğruna ortaya koyduğu mücadele ve birikimlerdir. Parti mücadelesini ve örgütlenmesini seçimler ve parlamentarizmle sınırlamaya kalkmak, HDP'nin varoluş koşullarını ortadan kaldırmak demektir. Gerek küresel ölçekte meydana gelen halk ayaklanmaları, gerek Kürt halkının ve dostlarının emperyalizme, faşizme ve sömürgeciliğe karşı büyük bedeller uğruna ortaya koyduğu kahramanca direniş ve gerekse biriken öfke, gelmekte olan sürecin direniş ve mücadele süreci olacağına işaret etmektedir. Kongre, bu mücadele sürecini sırtlayacak ve yönlendirecek bir perspektifle hareket etmeli, yukardan aşağıya bütün parti bu perspektif doğrultusunda konumlandırılmalıdır.