Sırrı Süreyya Önder, geçenlerde bir televizyon kanalında, barış süreciyle ilgili ülkedeki onca üniversitede tek bir tane bile inceleme-araştırma yapılmadığına sitem etti. Evet. Haklı. Nasıl olsun?
Türkiye’de bugün itibariyle 73’ü özel, toplam 178 üniversite bulunuyor. Bunlardan 102 tanesi, AKP iktidarı döneminde kuruldu. AKP, şimdiye kadar tam 50 özel üniversite açtı. Yani hepsinin yönetimini de bu iktidar atadı. Gerçi eskilerde yapılan göstermelik seçimlerden sonra da rektörleri cumhurbaşkanı atıyor. Ve haliyle hepimiz biliyoruz ki, üniversiteleri rektörler tek başlarına yönetiyor.
12 Eylül’ün YÖK’ü üniversiteleri kasıp kavurdu. En çok zararı öğrenciler gördü. Diğer yandan bilim insanları da işlerinden atıldılar, yasaklandılar, soruşturuldular, cezalandırıldılar. Kemalist cuntacıları tasfiye eden AKP-Cemaat ittifakı oldu. AKP iktidarının son dönemlerinde özellikle yeni üniversiteler, farklı cemaatlerin cirit attığı iktidar alanlarına dönüştü.
Şimdi ise, yeni bir dönemin arifesindeyiz. Yeni AKP ve yeni cumhurbaşkanı, Gülen Cemaati’ni de tasfiye edeceği politikaları, planları hayata geçirmek üzere. YÖK başkanı süresinin dolmasını beklemeden görevinden ayrıldı. Zaten bir süredir koridorlarda biri dolaşıyormuş. Teşkilatı öğreniyormuş. Neredeyse herkes kimin geleceğini biliyor. Sonrasını tahmin etmek güç değil. 12 Eylül’ü aratmayan yeni baskı rejimi giderek şiddetlenecektir. Hazırlıklı olmak gerek. Tabii yine olan en başta muhalif bilimcilere ve öğrencilere olacak.
Bilimsel üretim, en azından 12 Eylül’den beri üniversitelerde pek yapıl(a)mıyor. 12 Eylül’de teğmenler ellerinde yasaklar listesiyle gelirlermiş rektör odalarına. Şu konular çalışılamaz. Kürt meselesi, Ermeni soykırımı vb. Ve durum hiç de değişmiş değildir bugün. LGBTİ konferansı iptal edilir, Ermeni meselesi üzerine çalışanlar fişlenir, Kürtler üzerine tez yazan bilimciler engellenir; bırakın çalışmayı sadece Kürt olduğu için baskı gören bilimcileri bir düşünün. Türk-(Sunni) İslam sentezi bir anlayışın yüksek meslek okulları vasatını aşamamıştır üniversiteler. Ekonomiye personel yetiştirmiş, ama bilim üretmemiş. Diyanet İşleri Başkanı, mevcutlar bir yana, geçen yıl 58 üniversitede cami inşaatlarının devam ettiğini söylemişti. Bilimsel araştırmaya daha fazla kaynak aktarmak yerine yeni bir mescit açılmasını eleştiren akademisyene ise ceza!
AKP’yi, cumhurbaşkanını, başbakanını, belediye başkanını eleştirmek suç, Gezi’ye destek olmak suç, Berkin Elvan’ın anma törenine katılmak suç, arkadaşına galiz küfür eden dekanı kamuoyuna haber etmek suç, Dilovası’nda bebekler anne karnından başlayarak ağır metallere maruz kalıyor demek suç, yetkili olmadığı alanlarda demeç vermek suç…
12 Eylül döneminden sonra ilk defa öğretim üyeleri üniversitenin içinde gözaltına alındılar. Rabia işaretleri ile polisler, rektörün izniyle üniversite koridorlarında bilimci ve öğrenci kovaladı.
Eğer bilim insanı otosansür uygulamadan özgürce araştırmaya kalkarsa; başına fişleme, jurnalleme, mobbing, sansür, işten atılma gelecektir. Bilim insanı nasıl özgür olsun. Eğer üniversite özerk değilse, sermayenin-dinin-iktidarların baskısı altındaysa nasıl bilim (insanı) özgür olsun; düşündüğünü araştırsın, söylesin, yazsın.
Üniversitelerde bilim üretil(e)miyor. Kâr odaklı, bireysel çıkar ve rekabet odaklı bir düzende nasıl bilim üretilsin? Özel üniversitelerde hele nasıl bilim üretilsin? Sermeyenin yönlendirdiği projecilik anlayışında bilim nasıl üretilsin? İşadamlarının başını çektiği mütevelli heyetlerinden nasıl onay alsın? Bilim insanı bugün, devletin, yani AKP’nin, polisin, YÖK’ün, rektörlerin ablukası altındadır. Bu abluka silsile halinde anabilim başkanlarına kadar sirayet etmiştir. Kontrol mekanizmaları zaten güvencesiz çalışan genç akademisyenlerin üzerinde türlü türlü yollarla en başından beri kurulur. Bugün bunun sayısız örneği bulunuyor. Genç bilimciler, araştırma alanlarına kendileri karar veremiyor, örgütlenmekten korkuyor, mesleğinin esasını oluşturan eleştirellikle tanışmıyor bile.
Vakti zamanında üniversiteden atılan, üniversiteden hapse götürülen, yıllarca düşüncelerinden, araştırmalarından dolayı tutsak edilmiş olan İsmail Beşikçi Hoca geçenlerde şöyle demiş: “Bilim saçmalayabilme, yanlış yapabilme, suç olanı söyleyebilme özgürlüğüdür.”
Oysa iktidarlar, asıl gerçeklerden korkar. Gerçekleri suçlar. Bilim insanı elçidir; gerçekleri ortaya koymaya çalışır, topluma anlatmaya çalışır. Ve elçiye zeval olmalıdır, suçlansa bile.