Metin KIYAN yazdı – ÇİN: “Durum kontrol altına alınmasına rağmen Çin yönetimi, yurttaşlarından tedbiri biran olsun bile elden bırakmalarını istemiyor. Çin’de insanlar bir süre daha eski yaşantılarını özleyecekler gibi görünüyor”.
Yeni koronavirüs, bilimsel adıyla Covid-19, Çin Halk Cumhuriyeti’nin etkili önlemleri sayesinde bu ülkede kontrol altına alındı denilebilir. Salgının başından itibaren, Çin yönetiminin stratejisi şu şekilde özetlenebilir: Virüsü ortaya çıktığı merkeze hapset; diğer yerlerde de hayatı durdurup/yavaşlatıp virüsü tamamen ortadan kaldır. Ulusal güvenlik alarm seviyesini en yüksek düzeye çıkaran Çin, bu stratejiyi izlerken diğer her şeyi ikinci plana attı ve iki aylık bir süreçte de bunun sonuçlarını almış görünüyor.
Durumu anlamak için biraz rakamlara göz atalım.
Bugüne kadar (25 Şubat 2020) Çin'de kümülatif olarak 77779 vaka tespit edildi, 2666 kişi hayatını kaybetti ve 27354 kişi tedavi edildi ve hastanelerden taburcu edildi. Tedavi olan ve hayatını kaybedenler çıkarıldığında şu an 47759 mevcut hasta var. Bu rakam 18 Şubat tarihinde 58097’ye kadar ulaşarak tepe noktasını görmüştü ve bu tarihten sonra iyileşenlerin sayılarının artması, yeni vaka sayısının azalması ile birlikte düşüşe geçti ve gün geçtikçe düşmeye devam ediyor.
Hubei ve diğer bölgeler
Öte yandan Çin’i bir bütün olarak değil de, salgının merkezi olan Wuhan şehri ve onun başkenti olduğu Hubei eyaletini ayrı, geri kalan Çin’i ayrı incelemek gerekiyor. Böyle incelendiğinde iki farklı tablo ortaya çıkıyor. Mevcut vakaların % 82’si ve ölümlerin % 83’ü Hubei eyaletinde yaşandı. Buradaki vaka artış hızı yavaşlasa da, uzun bir süre daha Hubei özellikle Wuhan normal hayata dönemeyecek. Çin yeni bir Wuhan yaşanmaması için Hubei eyaletini karantina altına almış, dünya ile bağlantısını kesmişti. Bununla birlikte diğer eyaletlerde de güvenlik alarm seviyesini en yüksek düzeyde tutarken, halkın günlük yaşantısını kısıtlayarak insanların temaslarını minimum düzeye indirdi. Burada tüm Çin'de uygulanan bir kurallar dizisinden çok, yerel yönetimlerin geliştirdikleri farklı farklı uygulamalar mevcut. Bir kaç örnek vermek gerekirse, yerellerinden çalıştıkları şehirlere dönmek isteyenlerin önlerine çeşitli engeller çıkartıldı. Kimi yerlerde yurttaşların 7-14 gün evlerinde kaldıklarını ispatladıktan sonra çıkış yapmalarına izin verildi. Kimi yerlerde toplu taşıma durduruldu, kişisel araçların izinsiz geçişine de müsaade edilmedi. Bazı şehirlerde site yönetimleri evlerine dönen yurttaşlara 7-14 gün evde karantina süresi koydu. Ticaret merkezleri, marketler, çalışmaya başlama takvimlerini sürekli uzatarak firmalardan bu takvimlere uymalarını istedi. Tren ve uçak biletlerinin tamamı satılmadı, insanlar en az birer koltuk boşluklu oturacak şekilde biletlerin satışı organize edildi. Bütün bu önlemlerin sonuçları fazlası ile başarılı oldu denilebilir. Son üç günde Hubei dışındaki Çin’de görülen yeni vaka sayısı sırası ile 18, 11, 9 olarak kaydedildi. İyileşenlerle birlikte mevcut vaka sayısı hızla düşüyor. Önceki gün bazı eyaletlerde güvenlik alarm seviyesi 2. Seviyeye, bazı eyaletlerde 3. seviyeye düşürüldü.
Durum kontrol altına alınmasına rağmen Çin yönetimi, yurttaşlarından tedbiri biran olsun bile elden bırakmalarını istemiyor. Çin'de insanlar bir süre daha eski yaşantılarını özleyecekler gibi görünüyor.
Kişisel gözlemler
Çin’de hayatın nasıl bir psikoloji içerisinde aktığının anlaşılması için bir kaç bireysel örnek vermek de yerinde olabilir. Yer Shenzhen, Çin’in güneyinde Hong Kong sınırında. Her sitenin ya da iş merkezinin ya da metronun girişinde kontrol ve ateş ölçümü yapıldığını söyleyebilirim. Yurt dışından dönmüş olmama rağmen site yönetimi 7 gün boyunca evde kendimi karantinaya almamı istedi. Karantina süresinin dolmasıyla birlikte iş yerine ulaşmak için toplu taşıma yerine giderken biraz da gözlem yapabilmek için bisiklet kullanmayı tercih ettim. Halen bir çok dükkanın açılmamış olduğu görülüyordu. Açık olanlarda ise her zamankinden çok daha az insan mevcuttu.
Eczanelerin girişlerine konulan masalar dikkatimi çekti, diğer iş yerlerinden farklı olarak buralardan içeri girilmesine izin verilmiyor ve siparişler girişte alınıyor. İş merkezinin girişinde telefonumdan bir form doldurup ilgili çıktıyı göstermem istendi ve ondan sonra içeri girebildim. Binadan içeri girerken bir dezenfektan püskürtücünün yanından geçiyorsunuz. Asansör bekleme yerlerinde ve asansörlerin içerisinde nerelerde durulacağı yerlerde ayak izi olarak işaretlenmiş. Söz gelimi 20 kişilik asansörde 6 kişilik ayak izi konmuş ve insanların birbiri ile doğrudan yüz yüze kalmaması için bu ayak izlerinin yerleri optimize edilmiş. Butonlara çıplak elle basılmasın diye kağıt mendil ve çöp kovası hazır edilmiş, bununla yetinilmemiş butonlar düzenli değiştirilmek üzere şeffaf naylon ile kaplanmış. Ofisin açılışından kısa bir süre sonra, bir güvenlik görevlisi ofisimizi ziyaret ediyor ve bulundurmamız zorunlu koşulan dezenfektan, ateş ölçer ve yeterli sayıda maskemizin olup olmadığını control ediyor, mesai arkadaşalarımın nerelerden geldiğini not edip gidiyor.
İran yeni bir Wuhan olabilir
Son bir kaç gündür başta Güney Kore, İtalya ve İran olmak üzere bazı ülkelerde virüs vakalarının artışı dikkat çekti. Güney Kore'de vaka sayısı 893’e ulaşırken virüsten ölen insan sayısı 9 oldu, İtalya'da 231 vaka ve 7 ölüm gözlenirken, İran'da ise 61 vaka ve 12 ölüm var. Burada özellikle İran dikkat çekiyor.
İran’da ilk virüs vakasının açıklanmasının bir kaç saat ardından ölüm haberi geldi. Sonraki vaka açıklamalarında da benzer durumlar yaşandı. Bu haliyle İran istatistiklerde vaka sayısına oranla ölüm oranının en fazla olduğu ülke durumuna geldi. İran görülen vaka sayısında 7. ülke olmasına rağmen ölen insan sayısında Çin'den sonra ikinci sırada görünüyor. Elbetteki bu rakamlar, virüsün İranlılar için diğer ırklardan daha fazla ölümcül olduğu anlamına gelmiyor. Rakamların bize söylediği İran’ın virüsü teşhiste çok geç kaldığıdır ve vaka sayısının önümüzdeki günlerde hızla artacağıdır. İran, rüşvet ve kayırmanın alıp başını gittiği, ülke kaynaklarının bir avuç dinci tarafından sömürüldüğü bize çok tanıdık gelen bir ülke. İran yönetimi, bilimle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan, kendi tarifeli uçağını düşman zannedip vuracak kadar beceriksiz bir yönetim. Böyle bir yönetimin ise virüsü kontrol altına alma konusunda pek güven verdiği söylenemez.
Türkiye risk altında
Komşuda virüsün hızla yayılması Türkiyeyi de tehlikeye sokacaktır. İki gün önce Irak’ta bir vaka ve dün Kuveyt'te ilk defa olarak üç vaka ortaya çıkması, Avrupa’da İtalya'da hızla artan sayı “Türkiye’ye de gelir mi?” sorusunu gündeme getiriyor ve işin açığı çember daralıyor. Fakat hükümetimiz Suriye bataklığında daha da dibe gitmek ile meşgul. Yine de haksızlık etmeyelim, kimbilir belki de hazırlıklarını yapmışlardır ve virüs geldiğinde, dış güçlerin yeni sahneledikleri bu oyunla ilgili halkımızı bilgilendirecekler ve birlik beraberliği yeniden tesis etmenin bir vesilesine dönüştüreceklerdir.
Türkiye’de çeşitli değişik görüşler havada uçuşmaktadır. Virüsün biyolojik silah olduğuna dair komplo teorileri ile virüsten kelle paça içilerek korunulmasına dair görüşler televizyon programlarında yer bulmaktadır. Doğal felaketlerde komplo teorilerine mesafeli durmak gerekiyor. Komplo teorilerinde, teoriyi ortaya atan genelde bir komplocuya, işleri planlayan bir üst akıla işaret eder ama o komplocu her zaman fludur, gizemlidir. Neyle uğraşmanız gerektiği hiçbir zaman somut olarak ortaya konmaz. Karşınızdaki belirsiz bir hedef olduğu için onunla mücadele de edemezsiniz. Onunla mücadeleyi de onlar kadar gizemli olan yerli üst aklınıza bırakmanız gerekir.
İnsanların doğa ile ilişkili eylemleri doğal olayların sonuçlarını belirler. Örneğin doğal bir olay olan deprem, çarpık bir yapılaşmanın ve kapitalizmin sonucu olarak doğal bir felakete dönüşür. Doğal felaketleri kendileri için fırsatlara dönüştürmek isteyen devletler, şirketler vb. her zaman olacaktır.
Virüsü hafife almak yapılabilecek en büyük ihmaldir
Komplo teorileri ile bağlantılı olarak, yeni virüs, vaka sayısı ile ölüm sayısına bakılarak diğer genel grip virüsleri ile kıyaslanıyor. Bu kıyaslamayı yapanlar virüsü hafife alma eğiliminde. Bu yaklaşıma göre birileri korku ve panik havası yaratmak istemektedir. Panik iyi değildir, fakat bu yaklaşım hiç daha iyi değildir ve dahası son derece tehlikelidir. Yeni virüsü hafife almak, salgına davetiye çıkarmaktır. Eğer olağanüstü önlemler alınmasaydı ve Çin normal yaşantısına devam etseydi virüsle ilgili rakamların bu düzeyde kalması mümkün olabilir miydi? Neyi konuştuğunu bilmek önemlidir. 30 bin sağlık personelinin günler içerisinde bir şehre yığılabilmesinden, iki hafta içerisinde salgın merkezine binlerce yatak kapasiteli geçici hastaneler kurulmasından, güvenlik alarm seviyesinin en üst düzeye çekilmesinden, tüm kaynakların virüsü önlemek için seferber edilmesinden bahsediyoruz. Çin'de bugün maskesiz sokağa çıkan insana rastlamak mümkün değildir. İnsanlar günlerce sokağa çıkmamış, düğününü, cenazesini ertelemiştir. Olağan üstü bir seferberlik ile virüsün yayılması ancak bu şekilde önlenebilmişken, rakamları başka grip virüsleri ile kıyaslamak yapılabilecek en büyük yanlıştır.
Türkiye bir salgına hazır mı ?
Türkiye gerek ekonomik olarak, gerek siyasi olarak gerekse psikolojik olarak virüse hazır mı? Örneğin yeterli maske tedarik edilebilecek mi? Yeterli sayıda yatak kapasiteli hastanesi var mı? Olası bir karantina durumunda yüzbinlerce insan için gıda tedarik edilebilecek mi? Siyasi iktidar gerekli önlemleri alma konusunda güven verebiliyor mu?
Maalesef bu sorulara olumlu bir yanıt vermek mümkün değil. Çin deneyimi incelenmeli ve sonuçlar çıkartılmalı demek isterdik fakat ortada bunu yapacak bir mekanizma yok. Hükumetin ne ile meşgul olduğu ortada. Bugünkü siyasi tablo Türkiye’nin riskini daha da arttırıyor. Halkların kendi önlemlerini kendileri alması dışında başka çıkar yol gözükmüyor.
Kaynaklar
1. https://www.worldometers.info/coronavirus/#countries
2. http://www.chinadaily.com.cn/
3. Hangzhou expat