Mahir SAYIN yazdı: “Tayyip Erdoğan sürüklendiği çıkmazlardan Korona salgını sayesinde çıkabileceğini umuyor; Ancak bu hesap tam bir bumeranga benziyor ve kaçınılmaz olarak dönüp kafasına çarpacak. Onun kafası kırılırken Türkiye halklarının yaşamadığı acı da kalmayacak gibi görünüyor.”
Dünyanın Korona’yla oturup Korona’yla kalktığı günlerde, henüz Korona’nın ülkedeki varlığı kabul edilmeden önce en iri manşetler, İdlib, Bahar Kalkanı ve Yunanistan sınırındaki göçmenlere aitti. Recep Tayyip Erdoğan (RTE) Rusya’ya gidip geldikten ve IMF Korona’ya karşı 50 milyar dolarlık bir fon oluşturulacağını haber verdikten sonra 10 Mart gününden beri bunlar yerlerini, o zamana kadar “ülkede varlığına rastlanmayan” Korona’ya bıraktı; Ve artık tüm hayatımız Korona etrafında dönmeye başladı. Ancak nasıl olduysa her şeyde arka sıralarda olan Türkiye bu meselede durumu en iyi görünen ülkeler arasına girdi. Hasta sayısı, 8 milyon nüfuslu İsviçre’nin üçte biri kadar (26.03.2020: İsviçre 11.000 – Türkiye 3.629), ölen sayısı ise yarısından (26.03.2020: İsviçre 184 – Türkiye 75) bile az. Buna Allah’ın Müslüman ülkeyi koruması diyeceğim ama, gel gör ki, başka hiç bir şeyde bu ülkeyi kollamayan Allah hangi “mübareğin” yüzü suyu hürmetine böyle bir tutum değişikliğine gitti acaba? RTE’den başkası olabilir mi?
Türkiye tam bir felaket alanına dönecektir
Eski Kara Kuvvetleri Komutanı İran ziyareti sonrası 17 Mart'ta koronavirüs nedeniyle öldü ve hastane raporu kendisinin COVID-19 nedeniyle öldüğünü tespit ettiği gibi bunu etrafındakilere de bulaştırmış olduğu açıklandı. Buna mukabil Sağlık Bakanı bunu açıklamadı. Bu, COVID-19’dan kaynaklanan ilk ölüm olmasına karşın Bakan bunun yerine iki başka ölümü açıkladı. “Ha üç, ha iki, ne fark eder?” denilebilir tabi. Sayı açısından bir önemi yok elbette ama yalan söylenip söylenmediği açısından önemli. Aslında COVID-19 vakasına Ocak ortalarından itibaren rastlandığına ilişkin emareler mevcut. Eğer böyle erken bir zamanda hastalık ortaya çıkmış ise yayılması da hiçbir denetim olmadığından dolayı çok hızlı olmuş olması gerekir. Resmi rakamlara göre 11-26 Mart tarihleri arasında hasta sayısı 1’den 3629’a çıkmış ise, bu grafiğin başlangıç tarihi 15 Ocak’a geri alınırsa bugünkü sayının yarım milyonu aşmış olması icap eder. Eğer sonradan alınan tedbirler bu başlangıçtaki yayılma trendini frenlemiş ise yine de birkaç yüz bini bulan hasta sayısı var demektir ve buna yakın rakamlar hesap bilenler tarafından çoktan dillendirildi bile. Bu gerçeklik bir ay sonra saklanamaz hale gelecek ve Türkiye de bir felaket alanına dönmüş olacaktır.
Tayyip Erdoğan “öneri”yi kulak arkası etmiştir
RTE bu gerçekliğin farkında mıdır, değil midir belli değil. Ancak çıkan haberlerden ve kimi doktorların açıklamalarından anladığımız en azından Sağlık Bakanı’nın durumu görmüş ve RTE’ye genel sokağa çıkma yasağının ilan edilmesini önermiş olduğudur. Ne var ki, Karadeniz’den Marmara’ya kanal açmak ve buradan para kazanmak gibi abuk fikirlerin sahibi olan RTE bu kez de Korona krizinden fırsat üretmek peşinde olduğundan bu öneriyi kulak arkası etmiştir. RTE’ye göre hava hoş elbette. 83 milyonun içinden bir milyon kişi ölse ne olacak? Hele bunlar da paraları çoktan yutulmuş olan emekliler arasından olacaksa tasa edecek ne var!
Eğer böyle bir durum ortaya çıkar ise RTE’nin krizi fırsata çevirme hesabı döner bir şamar gibi yüzüne iner.
İdeolojik bağımlılık ebedi değildir
İnsanların ideolojik bağımlılıkları onların birçok şeyi görmesini engeller. Bugüne kadar olduğu gibi RTE’nin yarattığı bütün çöküntülere rağmen hala onun hikmet sahibi olduğuna inanan %40’a yakın bir kitle varsa, bu, insanların inançlarının da bir zaman için maddi olgular gibi direngen olduğu gerçeğinden kaynaklanır. Ne var ki böyle bir felaketin gelişmesi, emekli sandığından para çekenlerin bir milyon kişi eksilmesiyle kalmaz; önce onların etrafındaki öfke selinin kendilerini tutan ideolojik bentlerin üstünden aşmaya başlamasına neden olur. Bu muhalefetin öfkesini bin kat keskinleştirir ve 2019 yerel seçimlerinin ortaya çıkardığı tablonun kat be kat ağırının ortaya çıkmasına neden olur.
RTE etrafındaki hegemonya alanları sırasıyla çözülmektedir
Ancak işler bununla da kalmaz. Böylesine felaketin geliştiği bir durumda alınacak olağanüstü tedbirler, zaten COVID-19 etkisiyle derinleşen global krizin bir parçası olarak da kriz içerisinde bulunan Türkiye ekonomisi, işsizliğin %20’nin üstüne çıktığı bir durumu yaşamaya da sürüklenir. Ortaya çıkan işsizliği ve iflasları finanse edebilecek hazinenin elinde pek bir şey kalmamış olduğundan da iktidar bloku bu dalganın etkisi altında ağır sorunlara sürüklenmeden, kendi içinde çatlamadan varlığını devam ettiremez. RTE’nin umudu kriz ortamında insanların alınacak olağanüstü tedbirlere itiraz etmeyecekleri ve ortakları yan çizse bile kendi başına faşist diktatörlüğün kurumsallaşmasını sıçramaya uğratıp her şeye hakim olabileceğinde yatabilir. Ama eğilimler göstermektedir ki, RTE etrafındaki hegemonya alanları sırasıyla çözülmekte ve %20 civarında olan ve sistemden doğrudan rant sızdıran bir çekirdeğe doğru daralmaktadır. İki binli yılların başındaki hegemonya genişletme devri çoktan bitti ve artık tek başına iktidar olmayı sağlayacak bir güce sahip olamamanın yanında eski düşmanları olan yeni müttefikleri sayesinde iktidar olmaya devam etmektedir. Eski düşmanlar kendine neden düşman idilerse hala o nedenlerini korumaya devam etmektedirler. Kimsenin kimseye özeleştiri verip yanaşmış olduğu gibi bir durum yoktur.
Kendi oyunuyla kündeye gelmek
Aslında RTE kurduğu planın kendisi esiri oldu. O gelişen tehlikeyi herkes gibi görüyordu. 2008 krizinin aşılamadığını ve üçüncü evresinde de krizi yaratan nedenlerin krizi engelleme ilacı olarak kullanılıdığını, üstüne Korona krizinin gelmesiyle birlikte tüm dünyanın eskisinden daha büyük bir krize sürüklenmekte olduğunu herkes kadar kestirebiliyordu. Bunun için de hesabını yine Putin’e ve onun sağlayacağı bölgesel hegemonya hesaplarına bağladı.
Dünya kriz içinde çalkalanırken ve özellikle de Çin ciddi bir yıkıma uğrayıp oradan kaçacak sermayeyi Türkiye’ye getirme imkanı varken Davutoğlu’ndan aldığı akıllarla proaktif ve çok taraflı politikalar uygulama adına, ABD, NATO, AB ülkeleriyle kimi manevraların boşa çıkmasının ardından Putin’den icazet almaya Moskova’ya gitti ve bu tarihe kadar da koronavirüs salgını sorunun aktüalite kazanmasına izin vermedi. Çünkü hesabı Bahar Kalkanı harekâtıyla yeni mevziler ve ileride de bu güçle yeni sermaye imkanları edinmekti.
RTE’nin hesabı bumeranga benziyor
Ne var ki, “omuz üstünde baş kalmayacak” naraları atarak gittiği Moskova’dan icazet değil nasihatle geri döndü. Dönüşündeki en öne çıkan ifadesi “Allaha şükür ateşkesi sağlayabildik” oldu. Halbuki istediği ateşkes değil Bahar Kalkanı ile Suriye’nin içlerine ilerlemek, Kürt hareketini silip süpürmek ve bölgesel hegemonya konusunda güçlü bir konum kazanmak idi. Hesabı Putin tarafından böylece bozulduktan ve daha da geri mevzilere püskürtüleceğinin Putin tarafından kulağına fısıldanmış olduğu durumda artık eski hesabı yürütmesinin olanağı kalmamıştı. Ama “iflas ettim” deyip havlu atacak durumu da yoktu. Bu kez de salgının yaratacağı olağanüstü duruma sığınarak iktidarını daim kılmayı deneme yoluna girdi. Durumu salgın sayesinde kurtarabileceğini umuyor; Ancak bu hesap tam bir bumeranga benziyor ve kaçınılmaz olarak dönüp kafasına çarpacak. Onun kafası kırılırken Türkiye halklarının yaşamadığı acı da kalmayacak gibi görünüyor.