2020 Asgari Ücret tespit süreci ile ilgili DİSK, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.
2020 Asgari Ücret tespit sürecine ilişkin Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı önünde basın açıklaması gerçekleştirdi.
Açıklama’ya DİSK’e bağlı sendka Genel Başkanları, KESK Eş Gennel Başkanları ve Yönetim Kurulu üyeleri ile CHP ve HDP milletvekilleri de katıldı.
DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu tarafından yapıllan açıklamanın tamamı şu şekilde:
2020 yılı asgari ücretinin insan onuruna yaraşır bir asgari ücret olması talebiyle Aralık ayı boyunca kent kent, meydan meydan, sokak sokak, iş yeri işyeri mücadeleyi büyüten tüm DİSK’lileri selamlayarak konuşmama başlamak istiyorum.
Asgari ücret ülkemizde sadece asgari ücret ve yakın bir ücretle çalışan 10 milyon işçinin ve ailesinin değil, emeğiyle geçinen herkesin çalışma ve yaşam koşullarını belirleyen temel bir parametredir. O nedenle asgari ücretin belirlenmesi süreci devletin toplumla yaptığı en büyük toplumsal sözleşmedir. 2020 yılı asgari ücreti, ekonomik krizin etkilerinin derinden yaşandığı koşullarda, işsizliğin arttığı, alım gücünün düştüğü, gelir dağılımın bozulduğu koşullarda saptanıyor. Asgari ücret ülkemizde giderek ortalama ücrete dönüşmektedir. Bu nedenle de asgari ücret çalışanları ekonomik krize karşı korumanın en önemli aracı durumundadır. Ve Asgari Ücret milyonların meselesidir, memleket meselesidir.
Biz Aralık ayında bu yola çıkarken, insan onuruna yaraşır asgari ücret en az 3200 TL olmalıdır demiştik ve ülkeyi yönetenleri uyarmıştık: Şirket kurtarmalara, işveren teşviklerine devasa kaynakların ayrıldığı bir ortamda kimse işçilere “fedakârlık” tavsiyesinde bulunmasın, kimse işçilerden fedakârlık beklemesin demiştik. Şimdi işverenlerin batıklarını kurtarmak için, sermayeden vergi almamak için jest üzerine jest yapanlar çıkıyor, işçi sınıfına asgari ücret jestinden bahsediyor. İnsan onuruna yaraşır asgari ücret bir haktır, bir lütuf değildir, bir jest konusu yapılamaz. 15 kişinin bir masa başında toplanıp milyonların hayatı hakkında karar vermesi asla kabul edilemez.
Bizler bu kadar önemli bir memleket meselesinin, milyonları ilgilendiren bir meselenin 15 kişinin kararı ile belirlenemeyeceğini, bunun demokratik olmadığını ifade ettik, etmeye de devam ediyoruz. Ülkemizde asgari ücret tespit süreci demokratik değildir. Asgari Ücret Tespit Komisyonunda işveren ve hükümet çoğunluktadır, karar oy çokluğu ile alınmaktadır ve kesin nitelik taşımaktadır. Bizim bu konudaki talebimiz nettir: Asgari ücret toplu pazarlık yoluyla saptanmalı, uzlaşmazlık durumunda grev hakkı da olmalıdır. Milyonları ve memleketi ilgilendiren bu kadar önemli bir konuya dair demokratik bir yaklaşım budur. İşverenlerin ve iktidarın belirlediği açlık sınırının altında asgari ücrete son vermenin yolu budur.
Bu memleket meselesi ile ilgili olarak ülkeyi yönetenlerin yaklaşımı işçileri, çalışanları koruyan bir yaklaşım değildir. Bizler krizle boğuşurken, çarşı-pazarda fiyatlar uçarken, yıllardır büyümeden pay alamayan işçi sınıfı zamlarla ve vergilerle krizin faturasını öderken, gelir dağılımı her geçen gün daha fazla bozulurken, ülkeyi yönetenlerin krizden çıkış için belirledikleri rota “düşük ücret politikası” olarak görünmektedir.
Yaz aylarında, kamu emekçilerinin ve kamu işçilerinin toplu sözleşmelerinde ortaya çıkan rakamlar bu politikanın yansımasıdır. Daha da kötüsü ülkeyi yönetenler IMF’nin bu konudaki tavsiyesini de Yeni Ekonomi Program adı altında benimsedi ve programına koydu. Eylül ayında IMF’nin yayınladığı Türkiye raporunda “Ücretleri, gerçekleşen enflasyon oranında değil hedeflenen enflasyon oranında artırın” denildi, bir hafta sonra Hazine ve Maliye Bakanı asgari ücreti bu şekilde belirleyeceklerini ilan etti. Bilindiği gibi 2020 yılı için hedef enflasyon yüzde 8,5 olarak açıklandı. Ücretleri düşük tutmak için bir de TÜİK skandalına imza attılar. İki hafta önce enflasyonu yüzde 10’un üzerinde açıklayan TÜİK, iki hafta önce bir işçinin geçim maliyetinin yüzde 5.3 arttığını iddia etti. TÜİK’in kendi açıkladığı ortalama gıda enflasyonu yüzde 20’yi geçmiş ama geçim maliyeti sadece yüzde 5.3 artmış. Bu hesapla kimseyi kandıramazlar ve kandıramadılar. Çünkü TÜİK’in asgari ücret hesabı çarşıya pazara uymuyor, yaşadığımız gerçeklere uymuyor, akla ve mantığa uymuyor. Ve bugün işçi sınıfı merak ediyor: TÜİK nereden alışveriş ediyor.
TÜİK, sermayenin istediği, iktidarın dayattığı açlık sınırının bile altında asgari ücret için bir skandala imza atarken DİSK-AR’ın hazırladığı “İnsan Onuruna Yaraşır Asgari Ücret” başlıklı rapor asgari ücretle ilgili gerçekleri ortaya koymaktadır.
Türkiye’de asgari ücretin tespitinde uluslararası standartlara uyulmamaktadır. 2019’da 100. yılına ulaşan ILO, BM ve Avrupa Konseyi ilkeleri dikkate alınmamaktadır. Uluslararası normların hesaplarına göre asgari ücret tespitinde işçinin ailesi dikkate alınırken, Türkiye’de, Asgari Ücret Tespit Yönetmeliği’nde yer alan tanımda işçinin ailesi asgari ücretin dışında bırakılmıştır. Sadece bir işçi üzerinden yapılan hesaplama uluslararası standartlara aykırıdır.
Asgari ücret ortalama ücret haline gelmektedir. 8 Milyon işçi asgari ücrete bile erişemiyor. TÜİK verilerine göre asgari ücretin altında ücret alanların sayısı 1 milyon 800 bin, asgari ücret alanların sayısı 5 milyon civarında olmak üzere toplamda 6,8 milyondur. Asgari ücretin altında, asgari ücret düzeyinde ve asgari ücretin yüzde 15 üzerinde ücret alan toplam 10 milyon civarında emekçi söz konusudur.
Türkiye Avrupa’nın en düşük asgari ücretli ülkeleri arasında yer almaktadır. Türkiye Avrupa ülkeleri içinde en düşük asgari ücrete sahip 4. ülkedir.
Asgari ücretin yüzde 51’i vergi ve kesintilere gitmektedir.
Asgari ücret döviz karşısında da hızla erimiştir. 2008’de 371 ABD doları olan asgari ücret, krizin etkisiyle 2009’da 339 dolara, 2016’daki 430 dolar düzeyinden 2019’da 357 ABD doları düzeyine gerilemiştir. 2003 yılında asgari ücretin yıllık tutarı ile 25 altın alınabilirken. 2019 itibariyle yıllık net asgari ücretle sadece 14 Cumhuriyet altını alınabilmektedir.
Asgari ücret artışı son yirmi yılda kişi başına gayri safi yurt içi hasıla artışının gerisinde kaldı. Diğer bir ifadeyle asgari ücretle çalışanların milli gelirden aldığı pay azalmıştır. Asgari ücret artan ulusal zenginlikten payını alamamıştır.
AGİ’nin dahil edilmesiyle net asgari ücret olduğundan yüksek gösterilmeye başlanmıştır. Oysa AGİ işveren tarafından ödenmiyor ve ücret değildir. Net asgari ücret işveren tarafından işçiye ödenen miktardır. AGİ ise devlet tarafından sağlanan bir destektir. 2019 itibariyle AGİ hariç asgari ücret 2021 TL değil aslında 1829 TL’dir.
Tüm bu tespitlerden hareketle 2020 yılı Asgari Ücretine dair taleplerimizi şöyle sıralayabiliriz:
- Asgari ücret hesabında uluslararası standartlara uyulmalı ve işçinin ailesi de dikkate alınmalıdır.
- Asgari ücret toplu pazarlık yoluyla saptanmalıdır.
- Asgari ücret tespitine ilişkin 131 Sayılı ILO Sözleşmesi onaylanmalı, Avrupa Sosyal Şartı’na asgari ücretle ilgili konan çekince kaldırılmalıdır.
- Asgari ücret tespit komisyonunda kadın temsili sağlanmalıdır.
- TÜİK hesabı asgari ücret saptanmasında alt sınır olmalıdır.
- Asgari ücret net ve AGİ hariç hesaplanmalıdır.
- Bütün işçi ve memurlar için tek asgari ücret saptanmalıdır.
- Asgari ücret geçim ücreti olmalıdır.
- Yeniden değerleme artış oranından daha az asgari ücret artışı olamaz.
- Asgari ücret artışında hedeflenen enflasyon oranları esas alınamaz.
- Asgari ücret tespitinde geçim koşulları ve milli gelir artışı dikkate alınmalıdır.
- Asgari ücret yıllık olarak hesaplanmalı, tümüyle vergi dışı bırakılmalıdır.
- Asgari ücretin tespitinde bütün işçi konfederasyonlarına katılım hakkı sağlanmalı, Asgari Ücret ulusal ölçekli bir toplu pazarlıkla belirlenmeli ve uyuşmazlık durumunda grev hakkını da içermelidir.
- Yoksulluk sınırı ve kişi başı milli gelir artışı hesaba katılarak asgari ücreti “en az” net 3 bin 200 TL olmalıdır.
- İnsan onuruna yaraşır bir asgari ücret lütuf değil haktır.