SEÇTİKLERİMİZ – Fehim Taştekin Duvar’a yazdı: “Uluslararası ilişkiler manzumesinde Türkiye’nin jeo-stratejik konumu, ortaklık değeri ve itibarını çarçur eden denemeler ardı ardına ‘fiyasko’ dedi. Bağıra bağıra. Yine de ısrar.”
– Bak bu seni Suriye’de yenilgiye uğrattığımız Su-35’tir, bu da senin adamlarının üzerinde test ettiğimiz Su-57.
– Bu da Rus dondurması Plombir’dir, hezimetin ateşini söndürür, rahatlatır. Koca Çin’in mütevazı reisi Şi Cinping buna bayılır. Gerçi çıkış yeri -plombières- Fransa’dır ama çaktırma!
– İdlib’de Türk askeri müttefikimiz Suriye ordusunun kuşatması altında diye de dert etme, civara Rus polis güçlerini yerleştirdik, güvendeler. İsterlerse kalırlar, isterlerse çıkarlar. Etraf biraz gürültülü ama misafirimiz sayılırlar.
– Amerikalılar F-35’ten attılar diye de dertlenme. Zaten S-400’ün yanına yakışacak olan Su-57’dir. Hemi de Su-57, F-35’ten saatte 670 km. daha hızlı kaçar (2 bin 600 km.), daha fazla mühimmat taşır, 4 bin 760 metre daha fazla yükseğe çıkar (20 bin metre), radara da yakalanmaz.
İdlib’i temizleme harekâtının önemli kilometre taşlarından biri olan Han Şeyhun’un Rusya’nın havadan bombardıman, karadan koordinasyon ve istihbarat desteğiyle Suriye ordusunun kontrolüne geçmesinin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan apar topar Moskova’ya gitti. Misafirini havacılık ve uzay fuarına (MAKS-2019) götürerek başını döndüren Rusya lideri Vladimir Vladimiroviç Putin’in satranç tahtasında Türkiye’nin yeri karakalemin diliyle budur.
***
Han Şeyhun’dan sonra M-5 otoyolunun üzerindeki Maaret el Numan’ı vuruyor Rus uçakları, Suriye uçaklarıyla birlikle. Erdoğan ise Rusya’yı es geçip Suriye devletini eleştiriyor, “Rejimin sivillere ölüm yağdırması kabul edilemez” diyor. “Rejim tesis ettiğimiz sükûneti bozdu” diye ekliyor. “Saldırılar Soçi Mutabakatı’na sekte vurdu” sözleriyle mutabakatla ilgili kendi sorumluluğunu üzerinden atıyor. “Mayıstan beri 500’ü aşkın masum hayatını kaybetti, yüz binlerce İdlibli evlerini terk etti” diyerek ‘insani’ tabloya sığınıyor. “Rejimin kışkırtmaları, askerlerimizin can güvenliğini riske atmıştır” diyerek de meşru müdafaa hakkından bahsediyor.
Putin ise Erdoğan’ın geliş amacını boşa çıkartan sözler sarf ediyor; İdlib’in terör örgütlerinin sığınma alanı olmasına izin vermeyeceklerini belirtiyor. “Erdoğan’la İdlib’deki terör yuvalarının etkisiz hale getirilmesi ve Suriye’deki durumun normalleşmesi için ek önlemler alınmasını kararlaştırdık” diyor. Yani ‘operasyonlar sürecek’ mesajını veriyor. Erdoğan’ı teskin için de sınırda mülteci akınını durduracak ve Türkiye’ye etkilerini minimize edecek bir güvenli bölge fikrine, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması bakımından destek ifade ediyor. ABD’nin Fırat’ın doğusundaki planlamalarına atfen Suriye’nin nüfuz alanlarına bölünmesine izin verilemeyeceklerini belirtiyor. Bu, aynı zamanda Türkiye’nin Müşterek Harekât Merkezi kurarak Amerikan oyununa ortak olmasına duyulan tepkinin ifadesidir.
***
Dondurmanın serinletici etkisinin dışında çıkan netice: Rusya, Türkiye’yi fazla örselemeden İdlib’de bildiğini okumaya devam edecek. Bunu yaparken Türkiye ile Suriye orduları arasında ‘sigorta’, olası krizlerde ‘garantör’, istenmeyen kazalarda ‘yatıştırıcı’ rolüyle devrede olacak.
Suriye’deki geri adımları afişe ederek Türkiye’nin yüzünü kara çıkarmaya ihtiyacı yok. Sonuçta, Rus strateji uzmanlarının da ballandıra ballandıra anlattığı gibi, “Batı, Türkiye açısından cazibesini yitiriyor ve yeni bir stratejik güç doğuyor.” Bunun hatırı, çok jest kaldırır. Türkiye’nin elinde kalan bir kart varsa o da artık ‘stratejik müşteri’ olmasıdır. Alternatifsiz kalmamanın övüntüsü yetiyor zevata, zahir!
***
Suriye krizi, Türkiye’nin feci hataları sayesinde Erdoğan ile Putin’in birbirinin dünyalarını keşfetmesiyle sonuçlandı. İkisinin de dostluğu demokrasi ve insan haklarındaki sapmalarla ilgili hatırlatmaları gerektirmiyor. Fakat burada her krizde efelenen Erdoğan, yüzü gülen Putin olageldi. Rus uçağının düşürülmesi, düşürülen bir Rus uçağındaki pilotun sağ olarak ele geçirildikten sonra Türkiye güdümlü silahlı adamlarca infaz edilmesi ve Rus elçisinin Ankara’da bir polis tarafından katledilmesinin diyeti ülkenin hesabına böylelikle bir bir giriyor.
Putin’in sürek avını andıran bir stratejiyle Erdoğan’ı götüreceği adres belli; Suriye Devlet Başkanı Beşşar el Esad’la yeniden el sıkıştırmak. Putin’in tercihi Türkiye’nin ikili oyunlarıyla işi yokuşa sürmesine gerek kalmadan bu hedefe varılması ve İdlib dahil kalan bölgelerin uyumlu bir ortaklıkla Suriye devletinin kontrolüne geçirilmesi. Ve bu ortaklığın Amerikan varlığını da bitirecek bir boyutta gelişmesi. Bu, kestirme ve maliyeti düşük bir yol. Diğeri de aynı kapıya çıkacak ama gürültülü ve riskli olacak. Bugün Morek, yarın Maaret el Numan, ertesi gün Serakıp ve devamında diğer bölgelerde Türk askeri gözlem noktaları tek tek çembere alınarak İdlib temizlenecek. Her seferinde Erdoğan, Putin’i aramak zorunda kalacak ya da Moskova’ya gidecek.
***
Bugün olduğu gibi elde, Putin’i farklı bir şeye ikna etmeye yarayacak tüketilmemiş ne bir koz ne de bir söz kaldı. Çaresizce tekrar tekrar yazıyoruz; Astana bildirilerinin hiçbiri terör örgütleriyle ateşkesi öngörmüyor. İdlib’in yüzde 90’ı hem BM hem Türkiye’nin terör örgütleri listesinde yer alan örgütler tarafından kontrol ediliyor. Erdoğan, Soçi Mutabakatı’nın çiğnendiğini söylüyor fakat ortada uygulanmış bir mutabakat yok ki çiğnenmiş olsun. İcra görevi Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye’de. 31 Aralık 2018 itibariyle tamamlanmış olması gereken görev listesi de ortada: Astana-Cenevre süreçlerini kabul eden muhalifler teröristlerden ayrıştırılacak, İdlib’in yanı sıra Hama, Lazkiye ve Halep’ten parçalar içeren gerilimi düşürülmüş bölgenin etrafında 15-20 km. derinliğinde silahlardan ve teröristlerden arındırılmış bir güvenlik kemeri oluşturulacak, M-4 ve M-5 otoyolları ulaşıma açılacak. Yerine getiremeyeceği sözlerle Erdoğan yarışa kaybetmiş olarak başlamıştı zaten. O yüzden ağızdan çıkan her “İdlib” sözünde bu maddeler Erdoğan’ın karşısına çıkıyor.
***
“İktidar ne içeride ne dışarıda hata yapmıştır, ne içeride ne dışarıda suç işlemiştir. Aksini itiraf bisikletteki adamın birden bire pedala basmayı bırakmasıdır. Bu düşüşün başlangıcıdır. Suriye’deki pozisyondan çekilmek ilk domino taşının düşmesidir.” Bu türden bir mülahazayla her konuda olduğu gibi burada da hatada ısrar sürüyor.
Putin’in açtığı kapıdan Suriye’ye giren ve Rus stratejisinin kıvrımlarına göre boyutlanan Türk askeri varlığı, Erdoğan’ın şahsında Türkiye’nin kendi özgül ağırlığıyla anlam bulmadı ve bulmuyor. Uluslararası ilişkiler manzumesinde Türkiye’nin jeo-stratejik konumu, ortaklık değeri ve itibarını çarçur eden denemeler ardı ardına ‘fiyasko’ dedi. Bağıra bağıra. Yine de ısrar.
Acı olan; Putin’in biraz da İran’ın ikna edici hamlesiyle Suriye’ye müdahale edip Sovyetler zamanından kalma fakat üzeri küf kaplamış müttefiklik ilişkisini güvenceye alırken savaşın ganimeti olarak Türkiye’yi heybesine atmış olmasıdır. Stratejik derinlikleri kendi kuyuları oldu. Putin’in insafına mahkum bir derinlik.