SEÇTİKLERİMİZ – İNCİ HEKİMOĞLU ArtıGerçek’e yazdı: “Hani ne bileyim güvenlik, savunma sanayi, JİTEM avukatları, satırlı ülkücüler falan… tesadüfler, benzerlikler… size de bir şey der mi acaba? Ezcümle kadın cinayetleri politiktir ama bazıları daha politiktir!”
İNCİ HEKİMOĞLU
“23 yaşında bir üniversite öğrencisi. Annesini 7 yaşında kaybetmiş, yoksul bir aileden geliyor ve okuyabilmek için çalışıyor” diye başlayan bir metin dolaştı sosyal medyada.
Facebook’ta “Kadına Şiddete Son” adlı bir gruptan geldiği anlaşılan metnin Şule Çet’i anlatmayı, kamuoyu vicdanını bu sözlerle harekete geçirmeyi amaçladığı belliydi ama amacın iyi olması yöntemin ve içeriğin doğru olduğunu göstermiyor her zaman ne yazık ki.
Daha en başta, mağdurun masumiyetini ispatlamaya çalışarak genel-geçer yargılara prim veren bu metnin politik olarak ataerkil sistemin içinden bir bakışla yazılmış olması büyük talihsizlik.
Şule Çet genç ve güzel değil, yoksul değil, çalışmak zorunda olduğu için değil böylesine korkunç bir olayı hayal edemeyeceği için, sempati duyduğu, hatta belki flört ettiği bir adamın davetini kabul etmiş, onlarla içki içmiş ve bir süre eğlenmiş olsaydı, işkence edilmeyi, tecavüze uğramayı ve katledilmeyi hak etmiş mi olacaktı?
Kamuoyu vicdanını harekete geçirmek ve adalet istemek için hangi argümanlar kalacaktı elde?
Hele ki taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinde ‘iyi hâl’lerle, ‘ağır tahrik indirim’iyle, davaların bizzat yargı makamlarınca kadınlara birer ‘ders verme’, ‘sınır bildirme’, ‘emsal olma’ aracı haline getirildiği; mahkemelerin tecavüze uğrayan çocuğun değil tecavüzcünün “geleceğine zeval vermemek” için ceza indirimi verecek kadar ideolojik karar mekanizmalarına dönüştüğü bu dönemde…
Neyse asıl konu bu değildi ama bundan bağımsız da değil.
Şule Çet davasını tıkayan, zaman kaybettiren, saptıran bir başka deyişle adaleti yanıltan iki önemli isimden söz edeceğim.
Bilindiği gibi Şule Çet’e tecavüz edip öldürdükten sonra 20. kattan aşağı atmakla suçlanan Çağatay Aksu ve Berk Akand’ın ifadelerinde adı geçen önemli bir tanık var.
Aylarca sadece baş harfleri verilen ancak son duruşmada açık adı haberlere girebilen bu tanık Pınar Turgut.
Bu ismi bundan böyle daha çok duyacaksınız.
Son duruşmaya kadar ifadesi alınmayan, bilgisine başvurulmayan Pınar Turgut mahkemede de önce bazı bilgileri söylemiyor, saklamayı tercih ederek şöyle diyor:
“Berk Akand’ı üniversiteden tanıyorum. 8 sene görüşmedik. Olaydan 10 gün önce gördüm. En son olay günü aradı. Arkadaşları ile oturduğunu belirtip beni de plazaya davet etti. Gidemeyeceğimi söyledim, şarkı ve video yolladı. Aramalar sıklaştı ben de telefonu kapattım. Sabah 9 gibi aradım. ‘Kötü şeyler oldu telefonunu aç’ dediği mesaj gece atılmıştı. 02.39 mesaj kaydı görünüyor. Berk bu mesajı sabah söylediğini iddia ediyor. Benim hatırladığım kadarı ile mesaj gece atılmıştı. Berk sabah anlattığında inanamadım daha sonra televizyondan gördüm.”
Daha ilginci Berk Akand’ın avukatının “HTS kayıtları geldi” uyarısıyla birlikte, “Gece Berk ile konuştun mu?” sorusuna yine aynı yanıtı veriyor Pınar Turgut.
Oysa bu ifade doğru değil. HTS kayıtlarına göre 02.16 ile 02.37 saatleri arasında sanık Berk Akand ile Pınar Turgut arasında 21 dakikalık bir telefon görüşmesi oluyor ve ardından karşılıklı mesajlar geliyor (Akabinde 2.39'da atılan mesaj sonrası 4 dakikalık konuşma var).
Ancak bu mesajlar sanık Berk Akand tarafından da, Pınar Turgut tarafından da siliniyor. Teknik olarak görüşme kayıtlarına ulaşılabilirken silinen mesajların geri döndürülmesinin mümkün olmadığı bilgisini eklemek belki silme eyleminin anlamını açıklayabilir.
Bir başka ilginç olgu, Şule Çet’in 20’nci kattan düştüğü ya da atıldığı saat 03.50 iken, Berk Akand’ın Pınar Turgut’a “çok kötü şeyler oldu” mesajını attığı saat 02.39. Bu mesajdan sonra Pınar Turgut, Berk Akand’la 4 dakikalık bir telefon görüşmesi daha yapıyor.
Bu durumda sanıkların, Şule Çet’in düşme saatinden 1 saat 10 dakika öncesinde olan “çok kötü şeyleri” açıklaması gerekir. Ve muhtemelen 20 dakika telefonla görüşen, sonra da iletişimi sürdüren Pınar Turgut’un da!
Peki bunca zaman kamuoyunun ve soruşturma sürecinin dikkatinden uzak kalabilen ama sanıkların zor durumda aranacak ilk isim olarak gördükleri Pınar Turgut kim?
Savunma sanayinin en önemli şirketlerinden Pegasus Savunma Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin sahibi Turgut ailesinin kızı.
Söz konusu şirket 2003 yılında kurulmasından sonra hızla büyümüş. Halen Emniyet Genel Müdürlüğü, Kara ve Hava Kuvvetleri gibi kurumların en önemli tedarikçisi.
Öyle ki mesela kendi sitesinden duyurduğu sözleşmelere göre, Kara Kuvvetleri ile 25 mm KBA sistem yedek parçaları tedariği konusunda imzaladığı sözleşme bedeli 2.750.000.00 Amerikan Doları. Hava Kuvvetleri'nin açtığı bir başka ihaleyi 3.003.000.00 Dolar bedelle kazanmış.
Şule Çet cinayeti ve savunma sanayi!
Yok bir alaka tabii ki, maksat okurların bilgi haznesini genişletmek!
Sanık avukatlarından birinin öğrenciliğini satırla haşır neşir olarak geçirmesi, diğerinin savunma sanayinin ‘yan ürünü’ sayılabilecek JİTEM’den birinin avukatlığını yapmış olması da tesadüf tabii ki.
Bu dava çok ilginç tesadüflerle dolu zaten.
Şule Çet’in soruşturma savcısı olan Alev Ersan Albuz, olay yerinde yeterli inceleme yapmadığı, delil toplamadığı, Şule Çet’in bedeninden alınan numuneler İstanbul Adli Tıp Kurumu’na geç gönderildiği için bu görevden alındı.
Sanıklar Berk Akand ve Çağatay Aksu’nun tutuklanmasına da gerek görmeyen Savcı Albuz’un adı bir başka davayla daha anılmıştı.
Siirt’te 2010 yılında Esin Güneş adlı öğretmen de tıpkı Şule Çet gibi düşerek ölmüş, olay “kaza” olarak kayıtlara geçerek, dosya kapatılmıştı.
Şule Çet davasıyla benzerliği bununla sınırlı değildi. Esin Güneş davasının soruşturma savcısı da ne tesadüf ki Alev Ersan Albuz’du.
Ancak 25 yaşındaki öğretmen Esin Güneş’in ailesi, şiddet gördüğü için boşanma davası süren kızlarının kaza sonucu değil damatları Güven Güneş tarafından öldürüldüğünü söyleyerek olayın peşini bırakmadı.
Ailenin kendi imkânlarıyla topladığı delillerle başvurduğu Siirt Başsavcılığı üç yıl sonra davayı yeniden açtı. Sonunda Güven Güneş ve suç ortağı taksici Beşir Üzüm, Esin Güneş’i Tillo Kalesi’ndeki uçurumdan atarak öldürmekten müebbet hapse mahkûm edildi.
Esin Güneş’in kocası Güven Güneş’in özel güvenlik elemanı olduğunu da ekleyelim.
Hani ne bileyim güvenlik, savunma sanayi, JİTEM avukatları, satırlı ülkücüler falan… tesadüfler, benzerlikler… size de bir şey der mi acaba?
Ezcümle kadın cinayetleri politiktir ama bazıları daha politiktir!