Gülfer AKKAYA yazdı: “Geçmişten bu yana dünyanın hiçbir yerinde kadınların mücadelelerini sürdürdükleri tek tip fabrikaları olmadı. Yazık ki Türkiye’nin, kadınları ve Türkiye’yi tek tipleştirmeye çalışan fabrikası ve fabrikatörü var. O fabrikatörün de bu işlere hevesli kızı var. Beraber tek bir tür kumaş dokumanın derdindeler.”
Kadın ve Demokrasi Derneği’nin (KADEM) 45. temsilciliğinin Aksaray’daki açılışında derneğin Genel Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar şöyle demiş:
“KADEM, bu toprakların birikiminin harmanlandığı bir mecra. KADEM olarak bizler bu toprakların kadınlarına yabancıların gözlükleriyle bakmıyoruz. Sorunlarımızı kendi değerlerimiz, kendi kavramlarımız, kendi hassasiyetlerimiz ışığında ele alıyoruz. KADEM’in en önemli motivasyonlarından biri, kadınlarımıza kendi özlerini muhafaza etmenin en büyük özgürlükleri olduğunu hatırlatmaktır. Ne yazık ki günümüzde küresel bir fabrika, tek bir tür kumaş dokurcasına herkesi tek tipleştiren bir kadın modeli oluşturmaya çalışıyor. Bizlere de özgürlük, eşitlik, demokrasi gibi değerlere ancak onların kalıplarına sorunsuz bir şekilde girersek ulaşabileceğimizi söylüyor. Dolayısıyla o fabrikanın tek tip ürünü haline gelmez isek eksik olduğumuzu hissettiriyor. Oysa bizim kendi referanslarımıza, kendi değer kriterlerimize ihtiyacımız var.”
KADEM bağımsız bir kadın kurumu olmaktan öte AKP’ye yakınlığı ile biliniyor. Başından beri Türkiye kadın hareketiyle mesafesi olan, Türkiye kadın hareketine alternatif bir kurum olarak var etti kendisini.
AKP çevresinin her ne kadar “bizim feministler” diye kızgın eleştiriler yönelttiği bir dernek olsa da KADEM, esasında hep AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kadınlara yönelik siyasal hattı üzerinde var oldu, öyle yürüdü. Kadınlar yerine aileyi önceledi, kadınların eşitliği ve özgürlüğü yerine, ailenin güçlendirilmesini amaç edindi, ediniyor. Çünkü KADEM’in de fıtratında kadın erkek eşitliği yok. Eşitlik yerine AKP’nin programında yer alan muhafazakâr demokrasi var. O nedenle adında eşitlik yerine, demokrasi kavramı bulunuyor. KADEM her daim AKP’nin muhafazakâr demokratik yolunda ilerleyen bir kadın kurumu oldu. Kadınlar ve eşitlik kavramını göstermelik olarak bile adında yan yana kullanmaktan imtina eden, eşitlik kavramına mesafeli olan bir hat, KADEM’in siyasal hattı.
KADEM, antifeminist, antieşitlikçi, antiözgürlükçü kadın derneği olarak, iktidar yanlısı çizgisi ile sadece Türkiyeli kadınların mücadelesini değil, dünya kadınlarının mücadelesini de hor görüyor, elinin tersi ile itiyor.
“KADEM olarak bizler bu toprakların kadınlarına yabancıların gözlükleriyle bakmıyoruz. Sorunlarımızı kendi değerlerimiz, kendi kavramlarımız, kendi hassasiyetlerimiz ışığında ele alıyoruz” cümlesindeki
“yabancıların gözüyle” ifadesi kuşku yok ki feminizmi kast ediyor.
İktidara geldiğinden beri feministleri marjinal, bu toprakların kültüründen, değerlerinden uzak, uzaydan ülkeye ışınlanmış kadınlar gibi göstermeye çalışan Recep Tayyip Erdoğan’ın cümleleri ile KADEM Genel Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar’ın cümleleri neredeyse aynı.
O da böyle diyerek feministleri marjinal gösterip mücadele alanında ötekileştirerek köşeye sıkıştırmaya, etkisiz kılmaya çalışıyor.
KADEM ülkedeki kadınların sorunlarına çözüm bulmakta samimi bir kurum ise nasıl olur da kadınların katledilmesine, çok ucuza, sosyal güvenceden uzak çalıştırılmasına, kadınların evde erkeklerin kölelerine dönüştürülmesine, aileye mahkûm edilmesine, kadınların erkek şiddetine her dönemkinden daha fazla maruz kalmasına neden olan iktidara tek laf edip tutum almak yerine; feminist harekete, Türkiye kadın hareketine karşı durmayı vazife ediniyor?
Kadınların iktidara, siyasi partilere güvenmeyip yüzde 80 oranında kadın kurumlarına güvendiği ülkemizde, KADEM nasıl bu gerçekliği görmezden gelebiliyor ve ülkedeki mücadeleye “yabancı gözüyle” diyecek kadar bihaber, kibirle yaklaşabiliyor?
Ülkeye yabancı olmadığını iddia eden KADEM, sorunlara kendi değerlerimizle yaklaşıyoruz derken ve küresel bir fabrikanın tek tür kumaş dokuduğundan yakınırken sakın kendisi bu ülkedeki tek tip üretimi amaçlayan fabrikanın kurucuları arasında yer alıyor olmasın?
Mesela kendi değerlerimiz derken hangi kendimizden bahsediyor? Fıtratında kadın erkek eşitliği olmayan İslami değerlerden mi, “bizde kadın erkek eşit” diyen Aleviliğin değerlerinden mi? Seküler kesimlerin değerleri mi, siyasal İslamcı kesimlerin değerleri mi?
“Küresel fabrikanın” üretiminden rahatsız olan KADEM, Türkiye adlı mevcut fabrikanın tek tip üretiminden rahatsızlık duyuyor mu? Mesela başı açık-kapalı kadın ayrımı, makbul kadın-makbul olmayan kadın ayrımı veya LGBTİ+ özneler hakkında ne düşünüyor? KADEM olarak bugüne dek bu konularda nasıl tavır almışlar? Tekçi mi, çoğulcu mu?
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ve ona bağlı birimlerden kadınlar hakkında yapılan ve aynı fabrikadan çıkan açıklamalar için bir şey demişler mi? Türkiye kadın hareketini eleştirdiklerinin birazı kadar DİB’i eleştirebilmişler mi?
Yahut Türkiye fabrikasının ortaksız patronu Recep Tayyip Erdoğan’ın kadınlarla ilgili nasıl giyineceklerine, kaç çocuk doğuracaklarına, nasıl doğuracaklarına, nerede, ne zaman olacaklarına, kadın mı-kız mı olduklarına dair açıklamaları hakkında tavırları ne olmuş?
Feminizmin dünyada bütün kadınlarca kadınların eşitlik, özgürlük ve kurtuluş mücadelesi olduğu doğrudur. Çünkü dünya kadınlarının farklı soruları olmakla beraber temel sorunları aynıdır. Erkek şiddeti, tecavüz, cinsel istismar, kadın istihdamı, eşdeğer işe eşit ücret, ailenin kadınların hayatını değersizleştirerek onları erkeklerin hizmetine sunması, kürtaj hakkı, doğurmak ya da doğurmamak hakkı, evlenmek ya da evlenmemek hakkı, özgürce sevişme hakkı gibi temel başlıklar dünya kadınlarının ortak sorunları.
Bu ortak sorunlar nedeniyledir ki dünya çapında feminizm var ve sadece feminizm kadınların enternasyonalist kurtuluş mücadelesidir. Feminizm bu nedenle dünyanın hiçbir yerinde “yabancı göz” değildir, olamaz. Bilakis dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın bütün kadınların en hakiki biricik gözüdür.
Yabancı göz ise bu gerçekliği göremeyenlerin, görüp de politik çıkarları için yok sayanların, kadınların bu enternasyonalist mücadelesini ötekileştirmeye çalışanların, değersizleştirmeye çalışanların gözüdür.
Geçmişten bu yana dünyanın hiçbir yerinde kadınların mücadelelerini sürdürdükleri tek tip fabrikaları olmadı. İnanmayan dünya kadın mücadele tarihine bakmasın. Bunu söyleyenler siyasi çıkarları için tarihi çarpıtmaya çabalayanlardır.
Yazık ki Türkiye’nin, kadınları ve Türkiye’yi tek tipleştirmeye çalışan fabrikası ve fabrikatörü var. O fabrikatörün de bu işlere hevesli kızı var. Beraber tek bir tür kumaş dokumanın derdindeler.
Ama ülkede de gerçek ve enternasyonalist feminist bir mücadele var. Yanı sıra bir de kadın hareketi var. Türkiye’nin her kesiminden kadınların yüzünü döndüğü, birlikte güçlü olduğu, birlikte var ettikleri bir mücadele bu.
Şu anda (5-6 Ocak) İstanbul’da buluşup iktidarın, erkeklerin, dinin, geleneklerin değil; tüm zorluklara rağmen kadınların eşitliği için daha neler yaparız derdindeler.