SEÇTİKLERİMİZ – FEHİM TAŞTEKİN Duvar’a yazdı: “ABD, Suriye’de 2014’ten beri destek verdiği Kürtlerin Şam’la anlaşmasını istemiyor. Ama Türkiye’yi dizginlemediği sürece Kürtlere “Şam’la görüşme” diye dayatamayacağını, haliyle Fırat’ın doğusunu elinde koz olarak tutamayacağını görüyor.”
FEHİM TAŞTEKİN
ABD Başkanı Donald Trump dün öyle tweetler attı ki Kürtler sevinse mi düşünse mi bilemedi. Türkiye de aynen; öfkelense mi yutkunsa mı?
Türkiye’ye tehditten sonra gelen ödül; Kürtlere şefkatten sonra azar!
Önceki gece bizler uykudayken Trump “Suriye’den çekilmeye başlıyoruz. (IŞİD) Tekrar toparlanırsa yakınlardaki üslerden tekrar saldıracağız” derken her taraf için masaya zehirli bir elma bıraktı:
“Kürtlere saldırırlarsa Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz. 20 millik (32 km) güvenli bölge kuracağız. Aynı şekilde Kürtlerin de Türkiye’yi provoke etmesini istemiyoruz.”
Öfkeli bir mesaj. Belli ki Cumhurbaşkanı RT Erdoğan’ın Ankara’da görüşmeyi reddettiği Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un raporu canını sıkmış!
“Çekilme tehlikeli ve yanlış bir karar” diyen bölgesel dostlara ve iç muhalefete karşı kararlılık.
Fırat’ın doğusunda Amerikan boşluğunu doldurur diye beklediği NATO müttefikine “Oyunu benim kurallarıma göre oynayacaksın” ayarı.
Kürtlere de “İşimi zorlaştırma” uyarısı.
Peki, tamponu kim, kime karşı kuracak? Ayrıntı yok.
Kürtler korunacaksa Türkiye’ye karşı.
Bu vaat Türkiye’ye ise Kürtlere karşı.
Sınırdan aşağıya 32 kilometrelik bir alan, nüfusu karışık Haseke ve Arap yoğunluklu Ayn İssa hariç kuzeydeki yerleşim merkezlerinin neredeyse tamamını kapsıyor. Buralar Kobani, Girê Spî/ Tel Ebyad, Serekaniye/Ras el Ayn, Dirbesiyê, Gire Hurma/Tel Temir, Amude, Kamışlı, Tirpespiyê/Kâhtaniye ve Derik/Malikiye, Muabbede/Rimelan/Girke Lege.
Ankara’nın tampondan anladığı bu şeritte 2012’den bu yana Kürtlerin liderliğinde şekillenmiş bütün özerklik unsurlarının tasfiye edilmesi. Yani Afrin senaryosunun tekrarı.
Kürtler ise bunu Türkiye’ye karşı bir nevi ‘uçuşa yasak bölge’ ya da ‘güvenli bölge’ olarak telakki etme eğiliminde.
Yine de kafalar karışık. Çünkü Trump’ın tampondan neyi kast ettiğini ya da danışmanların Ankara’da masaya neyi koyduğunu bilmiyoruz.
TEV-DEM Dış İlişkiler Sorumlusu ve PYD’nin eski Eşbaşkanı Salih Müslim’e Trump’ın sözlerini nasıl okuduklarını sordum, şunu söyledi:
“Tampon meselesinin nasıl olacağını gerçekten anlayabilmiş değiliz. Tampon değil de ‘güvenlik bölgesi’ olarak algılıyoruz… Elbette bunu Türkiye kuracak değildir. Uluslararası koalisyon çatısı altında bir oluşum veya BM gücü olabilir. Artık neyi kastettiğini bilmiyoruz. Daha ilk duyuyoruz. Aramızda böyle konuşma geçmedi.”
Ankara’nın tepkisi de pek ikircikli. Evvela “Türkiye, Kürtlerin hamisidir… Türkiye Kürtlerle savaşmıyor… Türkiye’nin Kürtlerle hiçbir sorunu yoktur” söylemine dayalı alttan alan bir savunma pozisyonu. ‘Ekonomik çökertme’ tehdidi karşısında “İncirlik’i kapatırız” diye diklenecek halleri yok. “Amerika’nın desteğinden emin olmak” iktidarın birincil mottosu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Trump’ın içinde bulunduğu zorluğu görüyoruz, üzerinde baskı var” diye manidar bir cümle kuruverdi. Pek anlayışlı! Empatik! Zülf-i yâre dokundurmadan ‘iyi’ Trump’ı ‘kötü’ çevresinden ayrı tutan kurnazlık. Şark cinsinden. “Hiçbir tehditten ne korkarız ne de pabuç bırakırız” diye yükselen tonu iç tüketime salarsak açıklamanın devamında Trump’ın tamponuna tav olan asıl yanıta geçebiliriz:
“30 km gibi bir güvenli bölge, bu ABD’nin de fikri değil. Bu Cumhurbaşkanımızın teklifidir. Obama yönetimi bunu gerçekçi bulmuyordu. Bahanelerle bu fikrimizi desteklemediler.
Türkiye’nin kararlılığını gördükten sonra bu fikri ortaya attılar. Biz buna karşı değiliz.”
İki tarafın tampon tarifi farklı. Önemli olan ABD’nin içini nasıl dolduracağı. Müzakere aşamasındaki bu strateji belki yolda dizilecek fakat niyet babından varmak istediği yer belli:
ABD’nin havadan Irak’taki üsleri kullanarak kanat gereceği, Türkiye’nin Amerikan askerlerinden boşalan boşluğu kısmen dolduracağı karmaşık ve esnek bir güvenlik kuşağı oluşacak. İşin içinde Fransızlar başta olmak üzere uluslararası koalisyondaki ortaklar da olacak. Türkiye tehdidi bertaraf edilmek suretiyle Kürtlerin Şam’a kayması önlenecek. Ayrıca Suriye ordusu da bölgeden uzak tutulacak.
Bu tampon meselesinde Türk ve Amerikan tarafları arasında ortak bir strateji çıksa bile Rusya’nın çizeceği çizgi Ankara’nın manevra alanını tayin edecek ciddiyette. Erdoğan’ın Astana üçlüsünün zirve toplantısı için gideceği Moskova’da Vladimir Putin’le baş başa görüşmesinde bu tampon stratejisinin karatı belli olacak.
ABD’nin Kürtlere kalkan pozisyonu alması iki şeye bağlı gelişti: Birincisi Kürtlerin Moskova ve Şam’la diyaloğu. Diğeri Türkiye’nin, IŞİD’in bakiyesiyle savaş değil ‘demokratik özerklik’ modelini çökertme hedefiyle gitmesi. Tampon bir nevi hem Kürtleri hem Türkiye’yi Amerikan gündemiyle koşut hale getirme formülü.
ABD, Suriye’de 2014’ten beri destek verdiği Kürtlerin Şam’la anlaşmasını istemiyor. Ama Türkiye’yi dizginlemediği sürece Kürtlere “Şam’la görüşme” diye dayatamayacağını, haliyle Fırat’ın doğusunu elinde koz olarak tutamayacağını görüyor.
Türkiye’nin de sınırların altında Kürtlerin özerkliğe haiz herhangi bir statüye kavuşmasına tahammülü yok. Ama Rusya ve ABD’nin oyun planına göre oynamaktan başka bir şey yapamadığı için de kıvranıyor. Sınır hatlarında aylardır bir sağa bir sola gitmekten askeri birliklerin feleği şaştı.
Rusya’nın stratejik önceliği ise evvela Kürtlerin ABD’nin himayesinden çıkması, sonra da hükümet güçlerinin bölgeye dönmesi. Ama Ruslar da Fırat’ın doğusunun geleceğine ilişkin bir şeyleri garanti etmeden Kürtleri ABD’den uzak tutmanın zor olduğunu biliyor. Kürtlerin talepleri konusunda Şam’ı yoğurmaları gerekiyor. Suriye ise bir taraftan Türkiye’nin aşağıya daha fazla sarkmasından çok rahatsız. Diğer taraftan Kürtlere fazla taviz vermeden bölgenin kontrolünü geri almayı umuyor.
Kürtler küresel ve bölgesel güçler arasında öyle bir denklemin içine düştü ki iyi tarafından bakanlara “Çaresiz değil, manevra alanımız var” dedirtiyor.