Ali SARITEPE – Kıbrıs Yeniçağ Gazetesi
Siyaset odakları; kendi siyaset yapılanmalarını düzenlerlerken, bunu sadece yaşadığı devlet ile sınırlaması mümkün olmamaktadır.
Mümkün olmaması hali; özellikle kapitalizmin emperyal karakteriyle, finans kapitalizme evrilmesiyle birlikte bu mümkün olmama hali bir kaide olarak ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla; siyasette dar görüşlülük kavramıyla karşılaşmamak için, üretim ilişkilerinin etkileyici biçimi ve imkanları da siyaset oluşturma konumunda olan yapılanmalar için bir elzemlilik halindedir.
Üretim ilişkilerinin sadece var olan siyasi sınırlar noktasında olmadığı; üretimin aynı zamanda tüketime açık halde olması gerekliliği de ilişkiler noktasında ele alınması ve buna yönelik ekonomik, sosyal ve siyasal belirlemeleri bir felsefe konsepti içerisinde toplama gereği noktasına ulaşmak halinde olmaktadır.
Oluşturulan konsept; siyasi yapıların etki gücüne göre yaşamda kendisine yer açarken, etki gücünün en yüksek hali olan devlet mekanizması söz konusu olduğunda, etki gücünün görünürlülük ve hissedilirlilik hali daha bariz hale gelmektedir.
Türkiye siyasetinde görünürlülük ve hissedilebilirlilik hakli en üst noktaya gelmiş olması ile AKP demiyorum –ilk tüzük kongresiyle genel başkanın partiye mutlak hakim duruma getirilmesiyle- Erdoğan ve dar kadrosunun oluşturduğu politika ve bu politikanın ikili karakterinin –iç ve dış siyasetin diyalektik ilişkisi- gelinen aşamada Türkiye’yi getirdiği yer ve devamında ise, vardıracağı yer noktasında ortaya çıkan ve çıkacak olan durumun; siyasetin acilen güncelleştirilmesini zorunluluk haline getirdiği noktadır.
Demokrasi ve demokratikleşme noktasında:
Demografik farklılıkların kendilerini ifadeleri ve yaşamalarının hukuksal garantilerinin yaratılması.
İnanç farklılıklarının kendileri üzerindeki tüm baskıların ve engellemelerin kaldırılması, inanç özgürlüğünün kayıt altına alınması.
Düşüncelerini ifade etme ve örgütlenme özgürlüğünün engellerinin kaldırılması, özgürlük normlarının en yüksek seviyeye çıkarılması.
Yetkilerin tabana yayıldığı, yerinden yerel yönetimlerin tesis edilmesi, merkezi hükümetin dış politika da ve savunma dışındaki konular hariç; diğer tüm alanlarda yetkisinin sadece koordinatör noktasında kalması.
Türkiye’nin yapısal sorunu olan olguların Türkiye’yi artık tükettiği noktada iktidara gelen AKP’nin; çeşitli argümanların kesişme noktası olan AB’ye üye olma stratejisi, aynı zamanda cumhuriyetin kuruluş yapısal sorunlarından kurtulmayı, en azından bataklık haline gelmiş olması halinden kurtulma imkanı olma haliydi.
Beklentiler yükselmiş, Türkiye geleceğini kurabilecek değer ölçülerini kendisine kıstas almış noktaya nihayet gelmiş olacaktı.
Türkiye sorunlarının tespiti yapılması ve çözüleceği imgesi yaratılmasına, ateş kes ilan edilmesiyle yaratılan çözüm ve dönüşüm imkanları, hükümet ve devlet politikasından devlet politikası haline gelmesi; yapısal sorunların oyalanma ve öteleme haline gelmesini beraberinde getirdi. Yaşanan bu zaman diliminin en karakteristik hali; sorunları görmek ama oyalamak ve ötelemek.
İç politikada devlet; yapısal soruna karşı oyalama ve öteleme halindeyken, dış politikada oyalama ve ötelemenin somutu ise: AB’ye birlik sürecinden çıkma noktasına gemlik. Birlik görüşmelerini ölme noktasında tutmak. Daha önce yapmış olduğu ekonomi, siyaset, ceza hukuku vb. konulardaki iyileştirmeleri ters yüz ederek eskiye rücu etmek.
TC demografisine çözüm noktasında Rojova Kürdistanı üzerinden savaş açarak, iç ve dış siyasetini tekleştirmek.
Türkiye yurttaşlarının inanç farklılıklarını Sünni İslami anlayış üzerinden götürürken, içinde bulunduğu coğrafyada da bu politikasına uygun olacak kampta kendisini konumlandırmak ve bunun aktif unsuru olmak.
İçte saldırgan ve hegemonyacı politikayı, dışarı politikası olarak halkların ve devletlerin kaderlerine hükmetme noktasında kendisini hak sahibi olarak görmek.
Gelinen noktada, bu politika hem içerde ve hem de dışarıda yanlış halini tüm çıplaklığı ile sermiş durumdadır.
Erdoğan-Davutoğlu devlet politikasının içerde ve dışarıda kendisini dayatmak temeli üzerinden kurgulanması;karşı olduğu politikanın kendisini hayata geçirmesi noktasında pratiğe geçirilen etkin davranışlar karşısında, hemen kırılmalar yaşamasını da beraberinde getirmektedir. Onda yaşanan bu kırılmalar, kendisini yeni politikalar oluşturmaya götüreceğine; kendi politikasını çöken politikasının hedeflerine yeni yoldan egemenlik sağlamaya çalışması, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinde benlik halinde durması onlara olan şüpheyi devamlılık halinde tutmayı beraberinde getirmektedir.
Kendisini tahkimata tutmak, iç ve dış politikasının nesnellikten uzak olmasının getirdiği açmazlardan; iktidar gücü noktasından kendisini mahrum etmeme, ettirmeme endişesi korkusu hali olmaktadır.
TC’ye egemen edilen Erdoğan-Davutoğlu politikası; ya kendisini yapısal olarak yenileyecektir ya da var olan halinde ısrarlı davranarak iç te Türkiye’yi kaosa götürecektir.
İçerideki bu politikasını, dışarıda da devam ettirmesinin getirdiği sonuç olarak: Ekonomik, diplomatik ve politik olarak içine düşmüş olduğu yalnızlığının yaratmış olduğu tahribatların ülkenin çökmesi yaratıcısı olacak. Ya da iç ve dış politikada yanlışlığından kendisini arındırıp, sorunları çözme noktasında olacaktır.
Erdoğan-Davutoğlu politikasının, gerek içerde ve gerekse de dışarıda mazaret öne sürebileceği gerekçesi kalmamış noktasındadır.
Deniz bitti haberleri yok.