Rojava… Dünyanın sıfır noktası. Daha önce yaptığım benzetme, İspanya iç savaşı daha doğrusu İspanya devrimi benzetmesinin her geçen gün daha da yerinde olduğu ortaya çıkıyor. Özellikle bugün, hiç kimse, aynı İspanya’da olduğu gibi Rojava’da da bir dünya savaşının sürdüğünü reddedemez artık. Ancak daha da önemli olan bu savaşın bir tarafının -yine İspanya Devrimi’nde olduğu gibi- ‘devrim’ olduğunun gözden kaçırılmasıdır. Bu belki sıcak çatışmaların yoğun olduğu bu günlerde önemsenmeyebilir ama aslında hala ve daha fazla acildir. Çünkü cephe sadece ateş hattından değil, bir bütün olarak, savaşın, mücadelenin bütün dünyada anlatıldığı her yerdir. Bu savaşta ancak Rojava’nın ne istediği, Ortadoğu ve dünya için ne anlama geldiği, dünya halklarına anlatılabilirse mücadele kazanılabilir. Henüz üzerinden bir yıl geçmediği, bir kaç yazıda ‘Halkın Diplomasisi’nden, dünya halklarına özellikle Avrupa halklarına Rojava’yı anlatmanın zorunluluğundan söz etmiştik. Bugün ateş hattında, savunma için ihtiyaç olan silahlar kadar acil olan ve eksikliği duyulan da budur zaten, Rojava’nın ne için savaştığı ve Rojava Devrimi’nin ne olduğu…
Bugün Rojava Devrimi’nin Ortadoğu coğrafyasında ‘cinsiyet özgürlükçü paradigmayı’ benim kullandığım deyimle bir ‘kadın cumhuriyeti’ni savunduğunu dünyanın her hangi bir yerinde mesela Avrupa’da kim biliyor? Bırakın dünyanın sokaklarını, Türkiye’de kim biliyor? Oradaki mücadele, biraz bilenler için ‘erkek faşizminin nihai mertebesine karşı halkların kendini savunmasıdır’ o kadar. Biraz merak, daha çok endişe ve sık sık her şeyi havale ettiğimiz vicdandan ibaret bir bağdan öte bir şey değil bu ilgi. Yani asıl anlaşılamayan şey, bunun bir devrim durumu olduğu ve İŞİD’in saldırdığının da doğrudan bu olduğudur. Aynı zamanda, vahşeti Meksika mafyasının kullandığı biçimde bir araç olarak kullanan İŞİD’e karşı, batının müdahalesinin mahcubiyetinin altında da bu vardır. Kendi ülkesinin gazetecilerinin başını keserek, yine dünya basınına servis eden İŞİD’e karşı, müdahalenin sınırları Rojava Devrimi’dir. ABD İŞİD’i, bu erkek faşizmini, Irak işgali ile yarattığı bir alanda, yıkıma uğrattığı Afrika’yı, Asya’yı, kendi sokaklarındaki dışlanmışlığı, ırkçılığı ve medyasındaki beyaz dehşetin, iktidar pornıgrafisinin, güç tapınmasının minyatür! bir gücü olarak ve hatta kendi yaramaz çocuklarının oyalandığı bir yer olarak var olmasını arzulamaktadır. Çok muhtemel bilgsayar oyunu tutkunları devlet ‘ ceo’larının planı, istenldiği zaman bir kaç sorti ile puan kazandıracak bombalanabilecek bir alanın el altında olması da onlar için hiç fena değildir. Bu yüzden kesilen kelle videolarının sanal dünyada uçuştuğu vahşi saldırıya asıl maruz kalanların, sadece masum, mazlum ve mağdur değil aynı zamanda bir devrim olduğunu anlatmak zorunluluğudur.
Bu yüzden bizim hatamız, -içine kendimi de katarak söylüyorum- bu devrim durumunu dünyaya anlatmayarak cepheyi yalnız bırakmış olmamızdır. (Henüz geçen hafta konuştuğum Belçika sosyalist partiden bir parlamenterin yaşananlar hakkında ki bilmezliği beni bile hayrete düşürdü.) Bu yüzden bütün geç kalmışlığa rağmen Rojava Devrimi’ni yeniden ve yeniden anlatmak zorundayız.
Rojava Devrimi; komünleri, kooperatifleri, kolektifleri, ekolojik demokrasiyi… talep ediyor ve cinsiyet özgürlükçü bir pradigmayı savunuyor.
Biliyor musunuz?
Özgür Gündem