SAİT DEMİR yazdı: “İşçi sınıfı son yıllarda görülmemiş bir şekilde sermaye ve sermaye yandaşı siyasi iktidar tarafından yoğun bir saldırı altındadır. Basın bu ikilinin çığırtkanı haline gelmiştir. Bu ablukayı dağıtacak tek güç işçi sınıfının bizzat kendi öz gücüdür.”
SAİT DEMİR
Siyasi iktidarın dünyanın en büyük havalimanlarından birisi olacağı iddiası ile övündüğü 3. Havalimanı inşaatında dayatılan çalışma koşullarını; kısa vadede havalimanı inşaatı işçilerini sağlıktan ve güvenlikten yoksun bir ortamda, düşük bir ücretle çalışmaya razı etmeyi, orta ve uzun vadede ise tüm işçileri kölelik koşullarında, sosyal haklardan yoksun, sadece karın tokluğuna, kuralsız ve güvencesiz çalıştırmayı hedefleyen ölümcül bir sömürü düzeninin habercisi olarak görmek gerekir.
Bir köle kampından farksız olan 3. Havalimanında çalışan inşaat işçileri; aylardır ödenmeyen ücretleri, tam yatırılmayan sigorta primleri, insanlık dışı koşullardaki barınma ve beslenme koşulları, tedavi için sağlık malzemelerinin eksikliği, rutinleşmiş iş cinayetleri, verilmeyen iş elbiseleri, sağlıksız servisler ve serviste geçen sürelerin mesai olarak sayılmaması, habersiz işten çıkarmalar ve sürekli mağduriyet yaratarak çalışanları aşağılayan yöneticilere karşı isyan etmişlerdir.
3. Havalimanı inşaatında yaşanılanlar sadece aysbergin görünen yüzü olarak karşımıza çıkmıştır. Her ay yüzü aşkın işçinin iş cinayetlerine kurban verildiği, milyonlarca işçinin işsizliğe mahkum edildiği, hiçbir temel hakka ve kurala dayalı olmayan ölümcül taşeron çalışma düzeni sermaye sınıfı için daha fazla kâr, daha fazla rant demektir. Dile getirilen talepler Türkiye işçi sınıfının temel ve genel talepleridir.
Bu temel talepleri dillendiren binlerce inşaat işçisinin arasından 500’ü aşkın işçi ve sendikacı sabaha doğru işçilerin kaldıkları yatakhanelerin kapıları kırılarak gözaltına alındı. Gözaltı sonrası şantiyedeki işçileri zorla işbaşı yaptırmaya zorlamak, 3. Havalimanı şantiyesini cezaevine dönüştürmek, işveren IGA yöneticileri ile jandarma ve polise hukuksuzca emir verenlerin yarattığı bir yüzkarası olarak anılacak ve lanetlenecektir.
Bu utanılacak uygulamalara karşı çıkan sendikalardan bağımsız İnşaat İşçileri Sendikası (İnşaat-İş) ile DİSK üyesi Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş), işçi konfederasyonlarından ise yalnızca DİSK 3. Havalimanı inşaat işçilerinin haklı mücadelesini sahiplenmiş ve mücadelenin içerisinde yer almıştır.
DİSK / Dev Yapı-İş ve İnşaat-İş sendikaları tarafından yapılan çağrı, yürütülen haklı mücadeleyi sahiplenme ve dayanışma çağrısı olarak tarihe not düşmüştür:
3’üncü Havalimanı şantiyesinde çalışıp, IGA’nın Akpınar Köyü’ndeki kampında kalan işçi arkadaşlarımızın kötü çalışma koşullarına, iş cinayetlerine, onur kırıcı davranışlara, insanlık dışı barınma-beslenme ve ulaşım koşullarına, ödenmeyen ücretlere ve eksik yatırılan sigorta primlerine karşı dün başlattıkları direnişin bu sabaha doğru jandarma baskınları, gözaltı ve estirilen terörle bastırılmaya çalışılmasına karşı akşam saat 19:00’da Kadıköy Kalkedon Meydanı’nda eylemdeyiz.
Arkadaşlarımızın “artık yeter” dedikleri ve talepleriyle birlikte öfkelerini koyverdikleri direnişleri yerden göğe kadar haklı ve meşrudur.
Bu meşruiyetin karşısında jandarma, gözaltı ve zorla çalıştırmayı diktiler.
Aralarında dört sendika yöneticimizin de olduğu 600’e yakın işçi arkadaşımızın derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.
Cinayet işleyen patronların yanında değil, emekçinin yanında olun!
Havaalanı işçileri yalnız değildir!
İnşaat-İş ve Dev Yapı-İş’in Kadıköy Kalkedon’daki eylemine tüm duyarlı toplumsal kesimleri, kurum ve kuruluşları dayanışmaya çağırıyoruz.
Kadıköy Kalkedon Meydanı’nda sendikalardan yapılan çağrıyla bir araya gelenler arasında bulunan DİSK Yönetim Kurulu üyesi Kanber Saygılı, İnşaat-İş temsilcisi Kadir Kurt’un seçilerek ve zor kullanılarak gözaltına alınmaları sendikalara verilen gözdağıdır.
Sermaye ve devlet sendikacılıkları ayyuka çıkan TÜRK-İŞ ve HAK-İŞ konfederasyonlarının işçiden yana bir cümle dahi açıklama yapmamaları işçi karşıtı tutum içerisinde sürdürdükleri politikalarını bir defa daha perçinlemiştir. İşçi sınıfı bu tutumu teşhir etmeli ve bu konfederasyonlarda bulunan sınıf kardeşlerine ısrarla anlatmalıdır.
İşçi sınıfı son yıllarda görülmemiş bir şekilde sermaye ve sermaye yandaşı siyasi iktidar tarafından yoğun bir saldırı altındadır. Basın bu ikilinin çığırtkanı haline gelmiştir. Bu ablukayı dağıtacak tek güç işçi sınıfının bizzat kendi öz gücüdür.
15-16 Haziran işçi direnişini yaratarak sermaye saldırılarını püskürten işçi sınıfı, birlik, mücadele ve dayanışma şiarıyla saldırılara karşı kenetlenerek, işçi sınıfının gücünü dosta düşmana bir defa daha gösterme beceri ve cüretine sahiptir.