SEÇTİKLERİMİZ- Fehim Taştekin, Gazete Duvar’a yazdı: “Türkiye, Zeytin Dalı Harekâtı’yla gazabını gösterdiği Afrin’de olduğu gibi Fırat’ın doğusundaki özerk yapılanmanın tamamen çökertilmesinde ısrar ediyor. Belki Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı güçlerinin çekilmesinin yegâne şartı da bu: Kürtlere hiçbir şey verilmesin!”
FEHİM TAŞTEKİN
Suriyeli Kürtlerin kendi namlarına yazmaya başladığı ama kervan yoldayken harici ve dahili aktörlerin de katıldığı hikâye nereye bağlanacak? Son perde neyle açılacak; sözle mi silahla mı?
Biri Suriye’nin demokratik bir şekilde adem-i merkeziyetçi dönüşümle bütünlüğünün korunmasını vaat ediyor. Diğeri sonu gelmez istikrarsızlığa hatta parçalanmaya giden yola açılıyor.
Suriye yönetiminin daveti üzerine Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu adına Suriye Demokratik Meclisi (SDM) Eş Başkanları İlham Ahmed ile Riyad Hammud Darar başkanlığındaki heyet, 26-27 Temmuz’da Şam’da Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Tuğgenerel Selim Harba başkanlığındaki hükümet heyetiyle görüştü.
Öncekilerle kıyaslandığında ciddiyet bakımından ilk sayılabilecek bu karşılaşma yol ayrımındaki Kürtlerin yapacağı tercihin tayininde kritik önem taşıyor.
Kuds el Arabi gazetesi, SDM’nin Rakka ile Haseke’nin büyükçe bir bölümünü Suriye hükümetine bırakmayı kabul ettiğini yazdı. Gazeteye göre yetkililer, SDM temsilcilerine geri kalan bölgelerin güçle ele geçirilmesinin mümkün olduğunu ama Şam’ın siyasi yolları ve müzakereleri tercih ettiğini söyledi. SDM temsilcileri de ABD’nin üsleri boşaltıp askerlerini çekme niyetinde olduğunu aktardı.
Başka kaynaklar, Suriye yönetiminin, Rakka ve Deyr el Zor’un sorun çıkarmadan orduya bırakılmasını; yeraltı varlıklarının devletin kontrolünde yerel idareyle birlikte çıkarılmasını; sınırlar ve kamu kurumlarında Suriye bayrağının asılmasını; yabancı güçlerle ilişkilerin aşamalı olarak kesilmesini; Kürt sorunu, YPG’nin durumu ve statü ile ilgili diğer meselelerin müzakerelere bırakılmasını istedi. DSM heyeti de ortaklarla Kamışlı’da düzenlenecek geniş katılımlı toplantıdan sonra yanıt verileceğini kaydetti.
***
TEV-DEM Dış İlişkiler Sorumlusu Salih Müslim, “Görüşme sadece tartışma çerçevesindedir. Tartışma ile müzakere arasında büyük farklılıklar vardır. Bu toplantı sadece her iki tarafın birbirlerinin niyetlerini anlamaları içindir ve şimdiye dek gerçekleşen bir uzlaşma yok” diyerek vites küçülttü. Ama mutabık kalınan şeyler yok değil. Bunu da görüşmeye giden SDM açıkladı:
“Toplantı sonucunda diyalog ve müzakerelerin geliştirilmesi, Suriye halkı ve toplumunu tehlikeye atan şiddet ve savaşın sona ermesinin sağlanması, merkezi olmayan ve demokratik bir Suriye için yol haritasının oluşturulması amacıyla tüm alanlarda komiteler oluşturulması kararlaştırılmıştır.”
Komitelerin oluşturulması müzakerelere giden yolun başı. Ne çıkacağı tarafların ellerindeki kozlar kadar Suriye sahnesindeki yabancı aktörlerin tutumlarına bağlı.
Rusya, ABD ve İsrail arasındaki çapraz diplomatik trafikten yansıyan bilgilere bakılırsa Amerikan yönetimi, Suriye’yi terk etmeyi iki koşula indirgiyor: İran’ın bölgeden uzaklaştırılması ve İsrail’in güvenliğinin temini. Ha bir de Amerikan askerleri Fırat’ın doğusunda olduğu sürece müttefiklere yönelik her türlü saldırının yanıtsız bırakılmayacağı tehdidi var.
Teyit edilmemekle birlikte Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin ve ABD Başkanı Donald Trump, Helsinki buluşmasında, pazarlığı bir al-ver zeminine oturtmaya çalıştı: Buna göre Rusya, İran ve onunla ilintili unsurların İsrail’e tehdit oluşturamayacak şekilde Suriye’den çıkarılmasını temin edecek, buna karşılık ABD de Suriye’deki askerlerini çekecek ve Kürtleri Şam ile müzakereye teşvik edecek.
Heyet Şam’a gitmeden önce ABD’nin özel temsilcisi Brett McGurk ile görüşmüş. McGurk, “Öncelikle kamu hizmeti ile ilgili konuları konuşun” telkini eşliğinde müzakerelere karşı olmadıklarını söylemiş. McGurk’un resmi açıklaması da şöyle:
“Askeri operasyonlara paralel olarak bütün Sünni, Arap, Kürt, Hıristiyan, Türkmen ve diğer azınlıklar dahil bütün Suriyelilerin iradesine saygı duyacak siyasi çözüme yönelik çabaları canlandırmaya çalışacağız. Suriye’deki güçlerimizi ve ortaklarımızı korumaya devam edeceğiz.”
ABD’nin öncelediği son teknik temas 16 Temmuz’da Tabka’da yapılmış ve Tabka Barajı’ndaki sorunların çözümü konuşulmuştu. Resmi kurumlarda görevli mühendislerin baraja dönmesini sağlayan bu diyaloğun diğer hizmet alanlarına da taşınması gündemde.
***
ABD’nin Suriye siyasetindeki kara delikler yüzünden sözlerin ehemmiyeti yok. Yine de bazı şeyler netleşmeye başladı. ABD, belli sapmalara ve kafa karıştırıcı sinyallere rağmen kendi ajandalarına tutunmaya çalışan Kürtlerin Suriye ordusuna ya da İran destekli unsurlara karşı paralı askere dönüşmeyeceğini anladı. Kürtler de Amerikan kalkanının konjonktürel olduğunu ve Dera merkezli güney cephesindeki hızlı çöküşten sonra Suriye ordusunun kararlılıkla kuzeye yöneleceğini gördü. Artan Türkiye baskısını bertaraf etmenin yolu da Suriye ile çözüm yoluna girmek.
ABD, Şam’la diyalogtan kendi payına düşene bakar. Burada oluşacak özerk entiteyi erişilebilir bir nüfuz alanı ya da Ortadoğu’ya müstakbel müdahalelerde potansiyel üs olarak kurgulayabilir. Fakat ihtimal senaryoları konuşulurken Suriye’nin devlet olarak Amerikan hesaplarını akamete uğratma yeteneğinin yabana atılmaması gerekiyor. Suriye herhangi bir Ortadoğu ülkesi olmadığını 7 yıllık savaşta ispatladı.
***
Şam’la diyaloğu kesinlikle tehlikeli bulan tek taraf Ankara. Türkiye, Zeytin Dalı Harekâtı’yla gazabını gösterdiği Afrin’de olduğu gibi Fırat’ın doğusundaki özerk yapılanmanın tamamen çökertilmesinde ısrar ediyor. Belki Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı güçlerinin çekilmesinin yegâne şartı da bu: Kürtlere hiçbir şey verilmesin!
Aşırı merkeziyetçiliğin iliklerine kadar işlediği Suriye Arap Cumhuriyeti’nin gönlü de normal koşullarda özerkliğe giden yolu tamamen kapatmaktan yanadır. Ama artık normal koşullarda değiliz.
Suriye yönetimi bir şeyin net olarak farkında: Kürtler IŞİD gibi tehlikeli örgütlere karşı direnerek bedel ödediler. Suriye yangın yerine dönerken farklı etnik ve dini yapılarla dikkat çeken bir düzen kurdular. Sonunda ülke topraklarının neredeyse üçte birini kontrol edecek noktaya geldiler. Ve yeni bir Suriye’nin inşasında ilham olabilecek bir model ortaya koydular. Ki Şam’da bu modelin üzerinde durulması gerektiğini düşünenler yok değil. Sonuçta dışarıdan dayatılacak bir modelden daha hazmedilebilir yerli bir çözümdür bu. Ayrıca diğer muhalif gruplardan farklı olarak SDM müzakere edilebilir ve öngörülebilir bir yapı. Burada muhataplık sorunu yok.
Tabii burada işi zorlaştıran bir faktör var: Kürtler bir model ortaya koyarken kendi orijinal yol haritaları açısında da kritik bir sapma ile Suriye’nin onlarca yıllık düşmanı ABD’yi bölgeye soktular. Bu diyaloğu dinamitleyecek ciddi bir sorun. Fakat ABD’nin çekip gitmesini garantilemenin en mantıklı yolu da Kürtlere düşmanlık değil Kürtleri kazanmaktan geçiyor. Kürtler bu yolu açmaya hazır, yeter ki ‘de facto’ kazanımlar ‘de jure’ statüye kavuşsun.
ABD güvensizlik unsuru olarak araya girse de Şam ile diyalog bütün inişli çıkışlı seyirlere rağmen başından beri bir seçenekti. Yeni fırsat ve seçeneklere açık ‘likit bir strateji’ izlendiği doğrudur. Fakat günün sonunda Suriye yönetimiyle baş başa kalma ihtimalini akıldan çıkarmayan bir yol haritası vardı.
Suriye yönetimi, yıkıcı bir savaşı deklare etmeden bile Kürtlerin öncülüğündeki ittifakı bozabilecek müdahale araçlarına sahip. Aşiretler ve azınlık unsurları buna dahil. Sahadaki bu hakikat dikkate alındığında Kürtlerin ‘Üçüncü Yol’ adını verdikleri orijinal stratejisi gerçekçiydi. Birçok yerde Suriye diye bir devlet yokmuş gibi hareket edilse de devletle bağlar tamamen koparılmadı. Yani geri dönüşün kapısı aralık bırakıldı. Bu çerçevede Kamışlı’daki havaalanı, Türkiye ile sınır kapısı ve hükümet binalarının olduğu mahallelerin yanı sıra Haseke’nin belli bölümleri ordunun denetiminde kaldı. Halep’in Şeyh Maksud semtinde yönetimle koordinasyon kesilmedi. Türkiye’nin müdahalesine kadar Afrin’de ordu ile iletişim de vardı. Memurlar buralarda da maaşlarını devletten almaya devam etti. Şimdi bu pozisyon her iki taraf için de işe yaradı ve diyaloğun önünü açtı.
***
Elbette diyaloğa giriş çatışma riskinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor. Herkesi yer yer tehditkar savrulmaların olacağı çetin bir müzakere masası bekliyor. Güvenlik alanında YPG, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ve kent merkezlerinden sorumlu Asayiş’in yanı sıra idari ve eğitsel alanlarda özerk organların geleceği, Kürtçenin resmi dil olarak tanınması, Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki Arap ifadesinin silinmesi, petrol ve doğalgaz gelirlerinin paylaşımı gibi bir dizi çetrefilli konu görüşülecek. YPG ve SDG’nin durumu en çetin konu. Şam güvenliğin yerele devri gibi bir seçeneğe açık değil. Riyad Darar, Al Ahbar’a demecinde, “Ülkeyi koruyan Suriye ordusu, SDG de bu ordunun parçası olabilir’’ diyerek pazarlığın başlayabileceği eşiğe işaret etti. Yani fesih değil entegrasyon. Suriye yönetimi, Kürtler gibi bu konuyu sona bırakmak niyetinde.
Kürtler yoğurdu üfleyerek yemekten yana ama bir taraftan da her şeyi kaybetme korkusu artıyor. Türkiye’nin genişleyen tehditleri, Rusya ve ABD’nin Suriye’de daha fazla paslaşır noktaya gelmesi, Amerikalıların Güney Kürdistan’da olduğu gibi Kürtleri yalnız bırakabileceğine dair sinyaller Kürtleri günlerin en karası gelip çatmadan gün ışığında yol almaya zorluyor. Görünüşe göre Şam’ın acelesi yok. Devlet Başkanı Beşşar el Esad, Tass haber ajansına “Öncelik İdlib” dedi. Şam’la diyalog İdlib’den sonraya kalırsa Kürtlerin pazarlık gücü daha da zayıflayacak. Sanırım bu nedenle TEV-DEM Başkanı Eldar Halil, İdlib operasyonuna katılma konusunda Şam’a açık çek sundu.
Yıkıcı bir savaşı seçenek olmaktan çıkarmak için yeni süreç önemli. Kesinlikle zorlu ama akılcı bir yol. İç dinamikleri küçümsemeden şunu hatırlatarak noktalayalım: Rusya ile ABD, Rusya ile Türkiye ve ABD ile Türkiye arasındaki pazarlıklar bu süreci doğrudan etkileyecek unsurlar barındırıyor.