“Gözümün önünde onlarca namussuz tarafından “tecavüze uğradıktan sonra boğazı kesilerek katledilecek kızımın yüzüne baktım… Kararlı bir şekilde silahımı çıkardım’ arkanı dön ciğer parem yavrum’ dedim… Bana gülümseyerek ‘seni çok seviyorum babam, ellerine kurban olduğum, beni derin göm cesedimi lekelemesinler’ diyen kızımın kanı ciğerime sıçradı… “ Şengal’li bir baba
Yukarıdaki dehşet verici cümleler karşıma sosyal paylaşım ağlarında çıktı. Doğruluğunu teyit edemem. Ancak dünya tarihinde savaşın ilk mağdurlarının kadın ve çocuklar olduğu biliniyor. Savaşta kadınların tecavüze uğradığına dair bilgi ve belgeler o kadar çok ki. Bu dram sinema filmlerinden edebiyata ve ağıtlara kadar sanatın her alanına yansımıştır.
Ya tecavüze uğrayacağını anlayınca intihar eden kadınlar. İnsan kızı – oğlu son ana kadar yaşama tutunmaya çalışır. Kimi zaman çaresizlik olarak değerlendirilen intihar, çok özel anlarda bir kurtuluş ve onur eylemi sayılır. Diyarbakır’da Dörtler’in kendini yakması, “ölemezsiniz, sizi biz öldüreceğiz, ağır ağır, onurunuzu ve derinizi birlikte yüzeceğiz”[ii] diyen işkencecilerin yüreklerine korku salmıştır. Keza İttihat ve Terakki taşeronlarının Karadeniz’de katlettiği 15’lerden Mustafa Suphi’nin karısının kaçırılıp, aylarca tecavüze uğradığını ve sonunda, −soykırım esnasında tecavüzden kurtulmak için, el ele, ‘katillere karı olmayacağız’ diyerek Fırat’a atlayan Ermeni kadınlar gibi− intihar ettiğini biliyoruz. “
24 Nisan 1915’te, Ermeni aydınlarının çıkarıldığı ölüm yolculuğundan bir hastanede saklanarak kurtulan Zabel Yesayan, konvoylarda iyi eğitimli, yüksek tabakalara mensup kadınlar da olduğunu vurgular. Söz konusu kadınların birçoğu infazlar ilk başladığında intihar etmiştir. Pek çok anne, genç kızlarını Fırat’ın sularına atmıştır. Genç kadınlar yeni doğmuş çocuklarıyla birlikte aynı sulara atlamışlardır.[iii]
Bu konuda derlenmiş ağıtlar bulunmaktadır: “Ermeni kızlar el ele tutuştular/ kendilerini Fırat nehrine attılar” veya “Giden giden ermeni kızlar/ Bir gün ölüm bize düşer/ Düşmana avrat olmamaya/ Yeprat’ın (Fırat’ın) içinde ölüm bulayım.”[iv] (Sv.2000: Gth. 496, s.438)
Bir örnek daha vereyim: ‘Hüsrev Anaşirvan, Dara ve Apamea’da Romalıları yenilgiye uğrattığında (M.S. 573) iki bin kadar Romalı genç kızı Türklere haraç olarak göndermek istedi. Kızlar ise topluca intihar ettiler. Yine Hüsrev’in M.S. 540‘da Antakya’yı ele geçirmesi üzerine bir grup Antakyalı soylu kadının topluca intihar ettiğini tarihçi Procopius kaydeder.’ [v]
Uygar Batı mı… Modern Dünya mı… Suç ortakları mı…
Hadi bir an için “ortaçağ sona erdi, aydınlanma, demokrasi, batı geleneği dünyaya hakim oldu…” diyenlere kulak verelim. Ve O “Modern Dünya”dan örnekler vereyim: 2. Dünya savaşında Nazilerin tecavüz ettikten sonra katlettiği kadınların sayısı yüz binlerle ifade edilmektedir. Lund Üniversitesi’nden Helle Rydström, Fransa-Vietnam Savaşı’nda yaşanan tecavüz dehşetini şu sözlerle anlatmıştır: “Sömürgeci gücün üstünlüğünü kanıtlamak için özellikle hamile kadınlar hedef alındı. Hamile kadınlara tecavüz ediliyor, önce bebekleri sonra kendileri öldürülüyordu. Böylece hem doğacak düşman ortadan kaldırılıyor hem de geleneksel olarak ailesini koruması beklenen erkekler de küçük düşürülmüş oluyordu. “
Yine Fransa’nın suç ortaklığında gerçekleşen Ruanda soykırımı esnasında, “BM’e göre, 1994’de 250 bin ile 500 bin arasında Ruandalı kadın cinsel saldırıya uğradı. Tutsi kadınlarının sistemli şekilde tecavüze uğraması soykırım ideolojisinde yer alıyordu” diyen Ruandalı psiko-sosyolog Assumpta Mugiraneza, saldırıya uğrayan kadın ve genç kızların üremelerini engellemek için başka barbarca muamelelerin yanı sıra, cinsel organlarının kesildiğini de belirtti.”[vi]
“Kongo Demokratik Cumhuriyetinde de 6 yılda 40 bin kadın, tecavüze uğradı ve seks kölesi olarak kullanıldı. Doğu bölgesinde 20’den fazla silahlı grup, kadınlara, genç kızlara, erkeklere ve bebeklere sistematik olarak tecavüz etti.
1992 yılında önce Bosna, sonra Kosova‘da başlayan soykırım sırasında da yüz binlerce insan topraklarından sürüldü, hayatını kaybetti, toplama kamplarına kapatıldı, insanlık dışı işkencelere uğradı. Hepsinden öte, her fırsatta Doğu’ya, kendi kurum ve kuruluşları aracılığıyla insanlık dersi vermeye kalkan medeni Batı, 1995 yılı baharına kadar süren bu vahşet sırasında tecavüz edilen kadınların çığlıklarını duymadı. On değil, 100 değil, 1.000 değil yaklaşık 50 bin kadına tecavüz edildi. BM Ofisi, Ekim 2002 ile Şubat 2003 arasında yaklaşık 5000, yani günde ortalama 40 kadının tecavüze uğradığını tahmin ediyor. Çoğu vakada tecavüz kurbanları, kasıtlı yaralanmış ya da öldürülmüştür. Binlerce kadın ve kız çocuğu kaçırılmış, kaçınılmaz yoksulluk yüzünden seks köleleri haline gelmeye ya da ön saflarda savaşmaya zorlanmışlardır.”
Kürt kadınları neden bıçak taşıyor
Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız’ın anlattıkları da insanın kanını donduruyor. Ve ne yazık ki bu anlatılanlar yukarıda yazdıklarım gibi gerçek. “Kadınlara tecavüz edildiğini vücutlarının iki araca bağlanıp ters yönlere çekilerek parçalandığını, esir alınarak satıldığını anlatan Sarıyıldız, Kelime-i Şehadet getirerek Müslüman olup soykırımdan kurtulmaya çalışanların da büyük bir kısmının öldürüldüğünü söylüyor. IŞİD’in kadınlara dönük saldırılarında kullandıkları bir diğer yöntem ise göğüs kesmek. Ezidi soykırımı yapan IŞİD çeteleri, kadınlara özellikle saldırıyor, tecavüz ediyor.“ [vii]
Ve kadınlar ve kız çocukları, kurtuluş için Tanrı’dan ölümü diler hale getiriliyor.
Benzer bir açıklamayı da Diyarbakır Barosu Başkanı Av. Tahir Elçi yapıyor:” Zaho’ya 120 bin, Duhok sınırlarına ise 250 bin civarında Şengallinin ulaştığı bilgisini aldıklarını belirtti. (…) Kürt kadınları dağlarda yaşama mücadelesi veriyor. Bu vahşi sürünün tecavüzlerine maruz kalmamak adına kendi yaşamına son vermek için yanlarında bıçak taşıyorlar…”
Halepçe’den Şengal’e, Şengal’den Gazze’ye aynı suç örgütünün katliamları
İsrail parlamentosunda “Filistinli kadınlara tecavüz edin” diyen Siyonist vekilin İŞID çetesiyle düşünce kardeşliği açıktır. Yani tecavüzcüler ve tecavüzü savunanlar alçaklıkta birleşmektedirler. Dolaysıyla tecavüzcülerin tümünü tek bir din-mezhepten ya da etnik kökenden görmek yanlıştır. Erk için erkeklerin başvurduğu tecavüz eylemi dünya tarihinin utanç sayfalarında kalmamış bu güne kadar devam etmiştir. Erk için dedim. Yani mikro ve makro otoritelerin, işgal-iktidar-egemenlik kavgası için diye de anlayabiliriz bu açıklamayı. Nurdan Akıner’in ifadesiyle: “Savaşı yapan erkekler, barış masasına oturunca ırzına geçilen insanlık onurunun hesabını sormadı, sormuyor. Savaş zamanlarında kadına tecavüz suç değil, hiçbir yaptırımı yok.”
İşte bu gün de İŞID çete üyeleri, “tek din, tek mezhep, İslam devleti, halifelik” sloganıyla insanları boğazlamakta ve kadınlara tecavüz etmektedir. Ve IŞID’ın hedefinde sadece Kürtler yoktur. Bölgede Sünni olmayan ve kendilerine biat etmeyen tüm halklara, örneğin Hristiyanlara, Kakai’lere, Şavak’lara, Şiir Türkmenlere de aynı zulmü uygulamaktadırlar. Sonuçta İŞID’ın da bir “erk” yani iktidar hedefi vardır. Peki, İslam adına kadınlara tecavüz eden, sonra da esir pazarlarında satan İŞID kimlerden oluşuyor? Aldatılan inananlardan, gözlerini kan bürümüş canilerden: Araplardan, Türklerden, Kürtlerden, Bosnalılardan, Kosovalılardan v.d. milliyetlerden. Düne kadar ABD’nin görmezden geldiği örgüt büyüyünce denetlenemez hale geldi. Hatırlayınız Saddam Hüseyin de bir zamanlar ABD’nin has adamıydı. Ama ele avuca sığmaz olup ABD’nin petro-dolarlarına el koymaya başlayınca gözen çıkarıldı. Ve idam edildi. Oysa aynı ABD, Saddam’ın on yıllar boyunca süren katliamlarına –örneğin Halepçe– göz yummuştu.
“1980’li yıllarda Samuel Huntington “Medeniyetler Çatışma”sını yazdığında, öngördüğü bugün yaşananlardı. Hıristiyan dünyası Musevilerle olan ezeli savaşını askıya alarak, büyük düşman İslam’a karşı birleşecek, İsrail’in esenliği ve “beyaz adam”ın hâkimiyeti için birlikte mücadele edeceklerdi. Canavar IŞİD’cilerin doğmasına, büyümesine bunun için müsaade edildi. Şimdi ne olacak? ABD kendi yarattığı canavarı yok mu edecek, yoksa yaralayıp bırakacak mı? Büyük bir olasılıkla yaralı olarak kullanmaya devam edecek. Çünkü IŞİD bölgedeki “sürekli savaş” durumunun devamı için gerekli.”[viii]
Savaşta tecavüze uğrayan erkekler
Bitirirken – her ne kadar yazı konusu savaşta kadınlara tecavüz olsa da- görmezden gelinen bir konuya değinmek istiyorum: İstatistiklere göre savaşlarda kadına tecavüz genel bir uygulama. Ama erkek esirlere yönelik tecavüz uygulamaları da yok değil. Kaliforniya Üniversitesi’nden Lara Stemple, Male Rape and Human Rights isimli çalışmasıyla bu konuya dikkat çekiyor: “Erkeğe yönelik cinsel şiddet Güney Afrika ülkeleri, Şili, Yunanistan, Hırvatistan, İran, Kuveyt, dağılan Sovyetler Birliği ve Yugoslavya gibi pek çok ülkede bir savaş ve siyasi baskı aracı olarak kullanıldı. Londra’daki bir işkence tedavi merkezinde kontrolden geçirilen Sri Lankalı erkeklerin yüzde 21’i tutuklulukları sırasında cinsel şiddete maruz kalırken, 1980’lerde El Salvador‘daki erkek siyasi tutukluların yüzde 76’sı tutukluluk süreleri boyunca en az bir kez cinsel istismara uğradı. Amerika Birleşik Devletleri‘nde her yıl 92 bin 700 erkek tecavüze uğrarken, İngiltere‘de tecavüz vakalarının yüzde 7,5’i erkeklere yönelik. Saraybosna‘daki 6 bin toplama kampında yapılan bir araştırmada ise erkeklerin yüzde 80’i’nin tecavüze uğradığı ifade ediliyor. (…) Cinsiyet rollerinin katı kodlarla belirlendiği patriarkal toplumlarda tecavüze uğradığı öğrenilen erkekler toplumdan dışlanma tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Lare Stemple’nin araştırması erkeğe yönelik cinsel tacizi savaşın bir tamamlayıcısı olarak göstermenin yanı sıra uluslararası yardım kuruluşlarının erkek mağdurlara yönelmediğine dikkat çekiyor.”[ix]
Son söz
Velhasıl dünyada yüzyıllardır hâkim olan kapitalist barbarlık, biçim değiştirerek sürmektedir. Günümüzde yaşanan savaşların-katliamların sorumlusu, dolaylı ya da dolaysız aynı barbarların eseridir. Açıktır ki dünyayı ‘tecavüzcü’lerden kurtaracak olan Hollywood’un sanal kahramanları değil, ezilen halkların örgütlü – birleşik mücadelesidir.
Ağustos 2014
[i] Bu replik, Dörtler’i de içine alan “Karanlığın İçinde Aydınlık Yüzler” adlı tiyatro oyunumda geçmektedir.
[ii] Bu replik, Dörtler’i de içine alan “Karanlığın İçinde Aydınlık Yüzler” adlı tiyatro oyunumda geçmektedir.
[iv]Verjine Svazlian, Ermeni Soykırımı ve Toplumsal hafıza, Belge yayınları, İstanbul 2005, s. 39
[v]Kurtuluş Dergisi No.5 Ocak 2000
[vi] www.metrofrance.com sitesinde Judith Korber’in kaleme aldığı haberi Erol Önderoğlu Türkçeleştirdi.
[vii] Nurdan Akıner Mersin – BİA Haber Merkezi
[viii] Melek Ulagay Taylan İstanbul – BİA Haber Merkezi 13 Ağustos 2014.
[ix] Erkeklere Tecavüz ve Cinsel Şiddet, Hazal Hürman , BİA Haber Merkezi 19 Temmuz 2011.