10 Ağustos seçimlerinden üç hafta önce, “Demirtaş oylarını yüzde 6-7 civarından yüzde 10’lara ve hatta daha da üzerine çıkarırsa bu sonuç Türkiye’yi Gezi isyanı gibi ferahlatır” diye yazmıştım. Gerçekten de ferahlattı. Yaz sıcağında serin bir rüzgâr gibi esti… Ama asıl iş şimdi başlıyor.
10 Ağustos seçimleri Erdoğan’ı Çankaya’ya taşırken iki gerçeği ortaya koydu; Erdoğan liderliğindeki AKP oyları gelebileceği yere geldi, daha yükseğe çıkması mümkün değil. Zirve aynı zamanda inişin de başladığı noktadır ve AKP’de bu iniş başlamıştır. İkincisi ise seçime katılanların yüzde 51,8’inin ve tüm seçmenlerin yüzde 37’sinin desteğine rağmen Erdoğan başkanlık sistemine geçmek ve “tek adam” olmak için her şeyi yapacaktır. Dolayısıyla siyasal alan sakinleşmeyeceği gibi siyasal mücadele, siyasi ilişkiler sertleşecek ve bugüne kadar olduğundan daha farklı şekillere bürünecektir. Eğer süreç bu doğrultuda ilerlerse önce iktidar partisini, sonra da muhalefet partilerini karıştıracak, dağıtacak ve yeni koşullara uygun olarak yeniden örgütlenmeye zorlayacaktır. Bunun işaretleri de daha şimdiden fazlasıyla görülmektedir.
CHP ve MHP idrak etmiyor
10 Ağustos’ta dokuzuncu defa AKP karşısında yenilgiye uğrayan CHP ve MHP’nin yeni duruma ne kadar uygun olarak kendisini örgütleyeceği bilinmez. Olan biteni idrak etmiş gibi görünmüyorlar. Hele de “çözüm süreci” gerçekten de derinleşir ve Kürt sorunu demokratik bir çözüme doğru, daha sahici bir barış süreci olarak ilerlerse MHP’nin zayıflaması beklenmelidir. CHP’nin ise farklı eğilimlerinin bir arada durması zorlaşacaktır. Hala içinde barındırdığı solcu, demokrat unsurların HDP’nin etki alanına doğru kayması mümkündür ve bu da gayet hayırlı bir şey olarak amaçlanmalıdır.
HDP oylarını yüzde 50’nin üzerinde artırarak yaklaşık 4 milyon kişiye ulaşırken elbette özel bir durumdan, mevcut siyasi konjonktürden yararlandı. Ancak bir kez olan tekrar olabilir. 10 Ağustos’ta HDP’ye oy verenler 12 Haziran 2015 seçimlerinde de verebilirler. Elbette o günün koşulları başta olmak üzere pek çok gelişmeye, birçok etkene bağlı olarak… Eğer Ekim-Kasım aylarında baskın bir erken seçim olmazsa HDP 12 Haziran 2015 seçimlerine özgüvenle yaklaşmalı ve yüzde 10’luk barajı aşacağına inanarak ve başkalarını da inandırarak şimdiden çalışmaya başlamalıdır.
Evet, HDP bir kitle partisine dönüşebilir, bunun mümkün olduğu alınan yüzde 10’a yakın oyla belli oldu. “Radikal demokrasi” adı verilen siyasi program, bunu gündelik yaşama, sıradan insanlara aktaran siyasi dil ve söylem ve Demirtaş’ta cisimleşen siyasi sözcünün kimliği, profili yerine oturdu, bir toplumsal karşılık buldu. Şimdi asıl iş başlıyor ve bu başarıyı geçici, konjonktürel bir şey olmaktan çıkarıp, kalıcı kılmak ve daha da ileri taşımak mümkündür. Mümkündür çünkü 12 yıllık iktidar partisinin kadroları artık yorulmuş, yıpranmış, inişe geçmeye başlamıştır. CHP ve MHP muhalefetinin kendisini toparlaması kolay değildir. Dolayısıyla zaten var olan muhalefet boşluğu daha da büyüyecek ve HDP’nin önüne açılan alan daha da genişleyecektir. Gerçekten “ana muhalefet” olması veya “kilit parti” haline gelmesi mümkündür; ama tabii ki kolay değildir.
“Devrimci kitle partisi”
Her şeyden önce HDP’yi “devrimci bir kitle partisi” olarak inşa edecek siyasi kadrolarda bir zihniyet değişimi şarttır; Kürt hareketinin kadrolarında sadece veya esasen Kürt sorununu görmekten öteye giden, Türkiye’nin diğer sorunlarını da gören, anlayan bir zihniyet değişimine, anlayış ve kavrayış farklılığına ihtiyaç var. Demirtaş bunun nasıl yapılabileceğini gösterdi. HDP içindeki sol/sosyalist örgütlerde ise küçük grup/mahfil zihniyetinin değişmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Birkaç bin kişiden oluşan “kitleler” ile milyonlardan oluşan gerçek kitleler arasındaki farkı anlamak ve zihniyet değişimiyle birlikte siyaset yapma tarzını değiştirmek gerekiyor.
İkisi de zor, kolay değil; ama sonuçta dünyayı değiştirmek iddiasında olanlar kendilerini, siyaset yapma tarzlarını değiştirebilmelidirler. Bunu yaparlarsa küçük örgütlerini kaybedebilirler ama kazanacakları büyük bir parti olacaktır; ve bu parti aracılığıyla gerçekten de ülkeyi ve dünyayı değiştirebilirler!
Gezi isyanı, sadece mevcut iktidara değil muhalefete de, daha da önemlisi sola da, solun bugünkü varoluş haline/tarzına da bir itiraz ve eleştiriydi. “Gezi gibi…” olan HDP’nin 10 Ağustos başarısı da aynı türden bir itiraz ve eleştiridir. Bakalım ne kadar ve nasıl idrak edilecek?