Malum özel ünüversitecilik çok ”trendy” bir sektör. Sermayenin medyadaki uşakları her ne kadar ”özel ünüversite değil, kâr amacı gütmeyen VAKIF ünüversitesi” diye olayı çarpıtmaya çalışıyorlarsa da bunlar son derece özel ünüversitelerdir. Yok kâr amacı gütmezler, yok vakıflar kanununa tabilerdir, vay efendim düzenli teftiş edilirler, mezun bağışlarıyla işler vs diye öyle bir anlatılır ki sanırsınız gün boyu profesörlerin oralet içip okey oynadıkları güvercin sevenler derneği.
İki ”özel” ünüversitede okumuş, bir özel ünüversitede asistan araştırmacı olarak çalışmış biri olarak söyleyebilirim ki bu kurumlar gayet de kâr amacı güden, öğrencinin müşteri olduğu, emek sömürüsünün tavan yaptığı, taşeronlaşmanın çok yaygın olduğu özel mi özel kitlesel eğitim fabrikalarıdır.
Türkiye’de 8-10 tanesi tabeladan ibaret, 10-15 tanesi de 4000 öğrenciden az nüfuslu 108 devlet üniversitesi; buna mukabil 71 özel ünüversite vardır. 71 özel ünüversitenin 51′i 2000′li yıllarda iş hayatına başlamıştır. Yanimantar gibi türeme deyimi bizim özel ünüversiteler için çok yerinde bir deyimdir.
İş artık öyle bir noktaya gelmiş durumda ki E-5 üzerinde 3 katlı binayı bulan üzerine 4. katı çıkıp tabelayı asıyor. Mesela Avcılar’daki T.C. İstanbul Gelişim Ünüversitesi’nin yanında Bellona mağazası falan var. Emin olmamakla beraber duyduğum şey ünüversite binasının da eskiden mobilyacı olduğu ve sonradan ünüversiteye dönüştürüldüğü. İstanbul Arel Ünüversitesi de Sefaköy’de bildiğin Kiler Süpermarket’i alıp ünüversite binası yapmıştır, cidden. Nişantaşı Ünüversitesi’nin Bayrampaşa’daki binası eskiden kat otoparkıymış. Bu komik ama gerçek örnekler çoğaltılabilir ama geleceğe kapanan kapı Muhittin Ünüversitesi müthiş tanıtım filmiyle sosyal medya fenomeni olmuş ve tüm bu geyiklere son noktayı koymuştur. Filmi çeken arkadaşların ve metin yazarlarının eline sağlık. İzlemeyenler varsa kaçırmasın:
Keyfine bak sen yaparsın
Tabi iş tabelayı asmakla bitmiyor. Tanıtım dönemi geldiğinde büyük meblağlar reklama yatırılıyor. ”Advertorial” denilen, uzaktan baktığında eğitim programı gibi gözüken ama aslında parasını veren ünüversitenin kendini tanıttığı programlarda aralarında benim de hocalığımı yapmış koca koca profesörler afedersiniz pazarda don satar gibi ünüversite pazarlıyorlar. İstanbul özel ünüversite reklam panolarından geçilmiyor. T.C. Nişantaşı Ünüversitesi efsanevi “Keyfine Bak Sen Yaparsın” sloganıyla herkese %75 burs vererek taban puansız bir şekilde seviyeyi yerlere indirmiş durumda. Keyfine bak sen yaparsın derken asıl söylenmek istenen şey “Sen taksitleri geciktirme, gerisini biz hallederiz”dir. Herkese %75 burs kampanyası da aslında direk şark kurnazı esnaf muhabbeti; önce ürünün etiket fiyatını şişir sonra da o yüksek fiyat üzerinden herkese müthiş bir indirim yap. Yine de T.C. Nişantaşı Ünüversitesi’nin bundan 4-5 sene evvel Groupon denen alışveriş kolektifinde 1 liralık alışveriş çeki ile yıllık ücrette %50 indirim verdiğini düşünürsek promosyon biçiminde gelişim var diyebiliriz.
Bu özel ünüversitelerin tamamına yakınının arkasında ya büyük bir holding, ya küçük bir holding, ya büyük bir banka ya da büyük bir dersane vardır. Mütevelli heyetleri de ekseriyetle siyasi geçmişi olan, düzen partileriyle sıkı fıkı olan tüccarlardan oluşur. Böylece hem sermaye gruplarıyla hem de yandaş siyasetle dirsek teması kurarak ekonomik ve siyasi tabanlarını sağlamlaştırırlar.
Peki ”vakıf” ünüversitesileri paraları nasıl cukkalıyor?!
Bu ünüversitelere halk arasında da zaten ”özel ünüversite” denir. Ancak yıllardır, algıyı değiştirmek maksatlı, özel ünüversitelerin aslında ”vakıf” üniversitesi olduğunun ünüversite advertorial’larında altını çizerler. Peki kâğıt üzerinde vakıflar kanununa tabi, düzenli olarak denetlenen, maksadı kâr maksimizasyonu olmayan bu kurumlar nasıl oluyor da vakfa giren milyonlarca lirayı indragandi edebiliyor?
Efendim şöyle Koyun Holding diye devasa bir aile kurumu varsayalım. Bunlar ünüversitecilik işine de el atıyorlar. Şehir ünüversitesi, E-5 ünüversitesi, kampüs ünüversitesi, dershane ünüversitesi gibi konseptler yerine küçük sevimli bir otel açarmışçasına ”butik ünüversite” konseptiyle sektöre giriyorlar. Holding iktisadi ve siyasi gücünü kullanarak 2b yasası ile çok cafcaflı bir kampüs kuruyor orman arazisine. Yurtdışı ve yurtiçinden ortalama hoca ücretinin 3 katını filan vererek en pahalı hocaları transfer ediyorlar. İyi bir pazarlama, marka yönetimi ve fiyatlandırma stratejisiyle iş hayatına başlıyor.
Fahiş harç ücretleri yatırılıyor, her sene müthiş hasılatlar ve güzel kârlar elde ediliyor. (Cem Yılmaz misali, yıllık 30-40 bin liradan 5000-10000 öğrenci üzerinden hesabınızı kendiniz yapabilirsiniz; fakat dikkat, sıfırlar çok fazla olunca kafa karışıyor). Ama bir dakika, ne kârı? Burası bir vakıf ve vakfa giren para vakfa aittir, vakıflar kanunu gereği vakfın başkanı bile bu parayı cebine indiremez. Olsun zaten direk indirmesine gerek yok. Hatırlarsanız vakfımız Koyun Holding’le ilintili. Böyle olunca da vakıf bütün harcamalarını Koyun Holding’in şirketlerinden yapabilir.
Mesela ünüversite durup dururken bütün öğrencilerine laptop bilgisayar verecek, asistan lojmanlarındaki mobilya ve beyaz eşyalar yenilenecek ya da herkese ücretsiz özel hayat sigortası yapılacak. Bunlar zorlarsan eğitim hizmetinin birer parçası olacağından vakıf bütçesinden harcanabilir. Bu alımlar yapılacağı zaman vakıf gidip laptopları Koyun Holding’in bilgisayar şirketinden, mobilya ve beyaz eşyasını da holdingin mobilya şirketinden, hayat sigortalarını da holdingin sigorta şirketinden satın alıyor. Yani vakfın kasasında biriken ve statü gereği dokunulamayan harçlar bu gibi alımlarla vakıf kasasından çıkıp holding kasasına aktarılmış oluyor. Yani direk cebine indiremediğin parayı hülle yoluyla diğer cebine indiriyorsun. Siyasi ilişkilerini de doğru kullanırsan teftişlerde sorun yaşamazsın.
Asistan lojmanlarında kalırken başıma şöyle bir şey geldi. Yine holdingin bir şirketinin üretmiş olduğu son model tost makinemiz bozuldu. Eyvah dedim şimdi parasını isteyecekler, tamire gitçek 1 haftada ancak gelir, bir ton tantana vs. Yurt müdürlüğünü aradım, dedim böyle böyle. Ertesi gün eve biri geldi, bozuk makineyi aldı yerine yine aynı holding markasının kutusunda sıfır ve daha da süpersonik bir tost makinesi koydu ve gitti. Adamların canına minnet, zaten vakfın parasını holdinge harcamak için bahane arıyorlar. Gece deprem olsa ünüversite binaları yıkılsa süper olur mesela, holdingin inşaat şirketine vakfın parasını harcayarak her şeyi yeniden yaptırırsın.
Bazı küçük holdinglerin daha az prestijli ünüversiteleri de var ve bu küçük holdingler her şeyi üretmedikleri için ünüversite üzerinden alışverişe pek giremiyorlar. Peki onlar nasıl çeviriyorlar bu işi?! Mesela holdingimizin mobilya şirketi yok ama sigorta şirketi var. 3. bir şirket ile anlaşarak mobilya alımını ordan yapıyorlar, o şirket de gidip bizim holdingten sigorta satın alıyor. Yol biraz uzuyor ama o para vakıftan çıkıp bir şekilde yine holdingin hesabını bulabiliyor.
Özel Ünüversitelerde eğitim seviyesi
Yerlerde. Bir mekâna oturdunuz, 5 çay içtiniz, 2 tost yediniz, 1 tane nargile çevirdiniz ve hesap geldi. Hesap yanlış olmasın diye yiyip içtiklerinizi bir de siz kafadan çarpıp kontrol edersiniz. Benim işte böylesi basit bir adisyon hesabını yapamayan bir arkadaşım Yeditepe Ünüversitesi’nden mimar çıktı.
Peki nasıl? Tabii ki rekabetçi piyasa koşulları. Ünüversite parayı öğrenciden kazanıyor. Öğrenci her yıl dünya para yatırıyor okula. Eğitim standardı çok yüksekse barajı güç bela geçip gelmiş adam o dersleri geçemeyip yeniden para vermek zorunda kalıyor. Yine geçemiyor yine paraları bayılıyor. Sonra olayı sorgulamaya başlıyor: O kadar para veriyoruz yine de kalıyoruz. Bir gün lisede aynı sırada oturduğu arkadaşı arayıp onun gittiği ünüversitede herkesin çok kolay geçtiğini söyleyince ilk fırsatta kaydını sildirip diğer özel ünüversiteye geçiyor. Bir sürü öğrenci bunu yapmaya kalkınca bu sefer ünüversite müşteri kaybetmemek için eğitim, öğretim ve test standartlarını aşağı çekiyor. E diğer ünüversiteler de enayi değil ya yüksek standartta kaliteli eğitim verip müşteri kaybetsinler. Bu sefer aşağı doğru bir yarış başlıyor ve iki kelimeyi bir araya getiremeyip 4 işlem yapamayan öğrenciler ünüversitelerden inşaat mühendisi olarak çıkıyor. O kadar para bayılıyorsun aldığın şey içi boş bir diploma. Ama olsun en azından aileler çocuğumuz ünüversite okuyor diyebiliyor. Erkekler askerliği tecil edip bedelli bekliyorlar.
Okuduğum ünüversitede yarı-zamanlı olarak tanıtım ofisinde çalışıyordum. Bir öğrenci geldi, barajı bile geçememiş. Bakın ne diyorum barajı zar zor geçmiş değil, barajı DAHİ geçememiş. Yani 4 yıllık örgün öğretimde tercih yapamıyor. Ünüversitenin tanıtımcısı diyor ki: Olsun sen gel, ilk sene zaten ingilizce hazırlık, dışardan yıllık hazırlık ücretini öde, taksitleri de geciktirme sene sonunda ÖSS’ye yeniden girersin, zaten çok az bir farkla barajın altında kalmışsın, bu sefer biraz çalışsan barajı geçersin ve sadece bizim ünüversiteyi tercih edersin; hazırlığı da tamamlamış olacağından yıl kaybın olmadan direk bölüme başlarsın. Barajı geçememiş müşterileri bile kaybetmemek için geliştirilen müthiş bir ticari zeka örneği. ”Öğrenci odaklı eğitim” bu olsa gerek.
Yine bir gün özellerden birinde asistanlık yapıyorum, ilk deneyimim olduğundan gayet acemiyim sınıf standardını ölçüp biçemiyorum. 2-3 hafta derslerde tahtada soru çözüyorum ama sınıfta çıt yok. “Nasıl gidiyoruz, hızlı mı yavaş mı, hiçbiriniz katılmıyorsunuz” filan dedim. En arkadan Adidas eşortmanlı, elinde araba anahtarlığı, malboro paketi ve cep telefonu, yaka bağır açık, hafif solaryumlu bir erkek öğrenci kalkıp ağzını yaya yaya “Hocam… Şimdi eğri oturup doğru konuşalım… Çoğumuz burda barajı güç bela aşıp gelmiş tipleriz.. Hani bu açıdan seviyeyi biraz düşürmek hem bizim hem sizin için daha iyi olmaz mı?” diyerek ilk asistanlık deneyimimde beni özel ünüversiteciliğin gerçekleriyle yüzleştirmişti.
Diğer bir saçmalık da eşleştirmedeki mantıksızlık. Bazı özel ünüversiteler memur profesör maaşlarının 2-3 katını vererek en iyi hocaları transfer ediyorlar (çok idealist davranarak yüksek maaşlara rağmen kamuda kalan hocaları tenzih ederim). Böylelikle özellerde en iyi hocalar en kötü öğrencilere ders veriyor. Devlet üniversitelerinde ise görece daha az iyi hocalar ortalamada daha iyi öğrencilere ders veriyor. Gel de anlat…
Sene olmuş 2014
Bu sene YGS’de kontenjanlar her zamanki gibi boş kaldı. Yani özel eğitim sektöründe bir aşırı üretim sözkonusu. İlginç rakamlar var.
Mesela İstanbul Esenyurt Ünüversitesi’nin (yanlış okumadınız Esenyurt Ünüversitesi, artık her ile değil her mahalleye bir ünüversite) 4 yıllık işletme bölümü kontenjanı 30, yerleşen öğrenci sayısı 0, yazıyla sıfır!! Aynı ünüversitenin ücretli hiçbir öğrencinin yerleşmediği böyle 7 bölümü daha var.
Hadi dediniz her yer işletme her yer işsiz; İstanbul Ticaret Ünüversitesi bilgisayar mühendisliği bölümü kontenjan 4, yerleşen öğrenci sayısı sıfır. Aynı ünüversitenin sosyoloji bölümü ücretli kontenjanı 4, yerleşen öğrenci 1. 227 puan ile özel ünüversitede üzerine para vererek sosyoloji okuyacak olan bu arkadaşı canı gönülden tebrik ediyor, hayatta kendisine başarılar diliyorum. Karaköy civarına epey yeni kafe, bar filan açılmış; garson, barmen, barista açıkları vardır. Hem okula da yakın.
Yakın Doğu Ünüversitesi makine mühendisliği bölümü TAM BURSLU kontenjanı 3, yerleşen öğrenci sayısı sıfır. Bilgisayar mühendisliği tam burslu kontenjanı 3, yerleşen öğrenci 2. Adamların “tam burslu” kontenjanları bile taban puan yapamıyorsa varın diğer bölümleri siz düşünün. Doğu Akdeniz Ünüversitesi İngilizce Mimarlık kontenjan 20, yerleşen öğrenci 1.
Hadi diyelim bunlar dandik ünüversiteler; Yeditepe Ünüversitesi en köklü özel ünüversitelerden. İngilizce ekonomi bölümü ücretli kontenjan 8, yerleşen öğrenci sayısı yine sıfır. Matematik sıfır, kimya mühendisliği sıfır, turizm ve otel işletmeciliği sıfır vs.. Yani Yeditepe bile sıfır çekiyorsa artık kim çekmesin.. Bakalım başka kimler sıfır çekiyor..
Ufuk Ünüversitesi işletme sıfır, uluslararası ticaret sıfır. Selahaddin Eyyübi Ünüversitesi (böylece yeni ünüversiteler de öğreniyoruz) işletme sıfır. Okan Ünüversitesi işletme sıfır, uluslararası ilişkiler sıfır, uluslararası ticaret sıfır, bilgisayar mühendisliği sıfır, elektrik-elektronik mühendisliği sıfır, gıda, makine, mekatronik hep sıfır; daha da var hepsini yazmayayım. Melikşah Ünüversitesi uluslararası ticaret ve işletmecilik sıfır. Alanya Hamdullah Emin Paşa Ünüversitesi (vallahi troll yapmıyorum) mimarlık sıfır. Maltepe Ünüversitesi FELSEFE ücretli kontenjan 20, yerleşen haliyle sıfır; adam para verip felsefe mi yapcak?! Kadir Has Ünüversitesi ekonomi sıfır, işletme iki, siyaset bilimi bir. Bahçeşehir Ünüversitesi ulaştırma mühendisliği kontenjan 25, yerleşen öğrenci bir. İstanbul Bilim Ünüversitesi moleküler biyoloji ve genetik kontenjanı 54, yerleşen öğrenci sıfır; iddialı bir kontenjan belirlemişler ama olmayınca olmuyor, okumak insanın içinde olacak. İzmir Ekonomi Ünüversitesi ücretli “ekonomi” bölümü bile sıfır çekmiş durumda; seneye okulun adını değiştirseler bari, ayıptır.
Neyse bu böyle uzayıp gidiyor da biz uzatmayalım. Tablo bu. Koç ve Sabancı tam doldurmuş. Bilkent’te bile boşluklar var. Nişantaşı’nda açık kontenjan yok denecek kadar az; taban puansız herkese %75 burs ve “keyfine bak sen yaparsın” ders niteliğinde bir pazarlama örneği. Bence Nişantaşı’nda reklamcılık, medya, pazarlama tarzı bir bölüm okunur bence, çok iyi olduğu aşikar. Zaten ismini T.C. Nişantaşı koyup dersleri Sağmalcılar’daki binada vermek ayrı bir algı operasyonu başarısı.
Deme kış yaz, oku yaz…
Okuyup yazalım yazmasına da Koç yıllık 40 bin, Sabancı 39 bin, Özyeğin 37.8 bin, Okan 34 bin vs gibi saçma sapan meblağlar. Tabi bu yüksek ücretlilerin yanı sıra görece daha düşük gelir grubuna hitap eden ünüversitelerden Nuh Naci Yazgan yıllık 16 bin lira, Gedik Ünüversitesi 18.4 bin lira, Üsküdar Ünüversitesi 25 bin lira… Yani her keseye uygun bir ünüversite var aslında yeter ki içinizde okumak olsun
Şüphesiz ki peygamberimiz (s.a.v.) “Okumak, kadın ve erkek her müslümana farzdır” diye buyururken fiyatların bu noktalara geleceğini tahmin etmemişti. Yani tamam farz da 4-5 yıllık bir ünüversitenin her şey dahil maliyeti 300-400 bin lirayı buluyor. E öncesinde bunun dershanesi var, koleji var, anaokulu var. Yani nerden baksan 1 milyon liraya dayanır bu iş. Sizin bizim gibilerin tahayyülünün dışında rakamlardan söz ediyoruz. Kaymak tabakasından başka kim karşılayabilir bu gibi rakamları?! Bankaya gitsen kral beyaz yakalı işçinin alabileceği kredi en fazla 100 bin lira, 2 yıllık okul giderlerini karşılamaz. Nerde kaldı fırsat eşitliği? Hangi burjuva partisi eğitimin tamamen kamulaştırılması fikriyle çıkıyor meydanlara?
Gerçi sektör iyice şişmiş durumda zaten. Şimdi ulu orta isim verip kendilerini rencide etmeyelim ama bazı grupların ünüversitelerini kapatmayı düşündükleri dedikoduları kulağımıza geliyor. Çıkacak ilk ciddi ekonomik krizde 3-5 ünüversitenin kepenk kapatmasını bekliyorum. Tabi ayakta kalanlar kârlılıklarını ve pazar paylarını arttırarak daha sağlam bir şekilde devam edeceklerdir. Hocaların maaşları ödenmiyor, vasıfsız çalışanlar taşerona devrediliyor, hocalar işten çıkarılıyor, küçülmeye gidiliyor vs vs… Çalışma şartları inanılmaz ağır. Dönemde 4-5 ders verdiriyorlar. Çoğunda sözleşmeler birer yıllık yapılıyor. Seneye sözleşmen yenilenmezse hadi geçmiş olsun. Bahçeşehir 2014-15 akademik yılı için 42 hocasının sözleşmesini yenilemedi mesela. Nerden tutsan elinde kalıyor. Yani sistemik bir dönüşüm olmadan serbest piyasa mantığıyla verilen eğitimde kalite ve fırsat eşitliği imkansızdır, örneği yoktur, ütopyadır.
Bu yazı sendika.org sitesinden alınmıştır.