ŞENOL MORGÜL yazdı: “Mahalledeki bazı şairler ve sokak şarkıcıları da kırk yıldır hâlâ “Güzel günler göreceğiz çocuklar” demeye devam ediyorlar! ‘Becerirsek tarihe, beceremezsek coğrafyaya geçeriz’ diyor ak sakallı bir dede! Benim de dilimde, ‘Yağarsa yağmur yağar/ Biz zaten islanmişik’ türküsü…”
ŞENOL MORGÜL
Artık patron ne derse o! Mutlak irade ve hakimiyet kayıtsız şartsız ona ait.
Son imzayı atıp “şirketi” kurdular. Zaten hiç bir ‘oyun’ kuralına göre oynanmıyordu. Son halkayı da çengele asıp “Bu iş buraya kadar” diyerek markayı tescillediler!
Şirket varlığını kalıcılaştırmaya kararlı olduğunu gelir gelmez ‘yeminle’ beyan etti: “Şirketimizin varlığını hücrelerinize kadar nüfuz ettirmekte kararlıyız…”
Patron mahalledeki son oyun için masayı kurarken siyah çocukların has adamı içerdeydi, kozları zayıftı yani, ama yine de iyi oyun çıkardılar! Adam içeriden bile oyuncularına mesajla taktik veriyordu.
Beyaz çocuklar hiç hesapta olmayan “İnce Mehmet” diye bir oyuncu getirdiler masaya. Adam çok sıkı çıktı, patronu zor durumlara düşürdü. Kaç defa patrona racon kesti, “Delikanlıysan çık karşıma” babından. Hatta bir defasında işi azıtıp, patronun evinin önüne kadar gidip bağırdı “Al adamlarını gel istediğin yerde kapışalım” diye. Mahallenin racon geleneğinde yenilir yutulur bir şey değildi bu ama patrondan hiç ses çıkmadı. Bütün mahalle kurtarıcımız geldi diye İnce Mehmet’in arkasına dizildi. Hatta mahallenin pek çok kırmızı çocuğu da göklere çıkardı İnce Mehmet’i. “Tamam” dediler, patron ve şirket bu adamla başa çıkamaz!
Bu da yetmedi , mahallenin arka sokaklarından yetişmiş bir abla da katıldı oyuna ki, İnce Mehmet’den daha sert daha “delikanlı”.
Bu da yetmedi masaya dindarlar sokağından da bir amca getirildi, adam kırmızılar gibi konuşuyordu!
Mahallenin çocuklarının büyük çoğunluğu “TAMAM ulan bu ekibin hepsi yumruğunu masaya vursa patron bir daha iflah olmaz,” demeye başladı.
Patron uyanık, patron ‘her türlü’ güçlü! Oyunun en kritik anında masayı devirdi, kalktı ve “Buraya kadar beyler, patron benim, mahalle benim mahallem,” dedi ve zafer alayları kutlamalara başladı.
Mahallenin bel bağladığı, göklere çıkardığı abilerim, ablalarım ve amcalarım masa devrilince evlerine kapandılar! Mahalleli kalakaldı bir başına. Racon kesen abiler ablalar kayboldular. Bir de, mahallenin çocuklarının önemli bir bölümünde sanki hiç bir şey olmamış gibi bir hal var.
Ama yakında ‘ak göz’, ‘kara göz’ belli olur.
Patron çok inatçı ve kavgacı, gitmeye hiç niyeti yok, sonuna kadar kavga edecek!
Ancak mahallenin yarısı şirketi istemiyor. Ayrıca şirket de bu süreçte çok hırpalandı ve tökezledi. Dış mahallelerden gelen haberlere bakılırsa, şirketin de başı beladaymış; çok borcu varmış ve büyük alacaklılar kapıya dayanmış!
Şirketin kuruluşundan sonra mahallenin çocuklarına tuhaf bir hal geldi. Kimisi “Hayat devam ediyor, armut rakısı nasıl yapılır?” demeye başladı. Kimileri de “Biz kaybetmedik Türkiye kaybetti, yenilmeye mahkumlar” modunda, işi tarihin diyalektiğine bırakmışlar. Bazıları da şirketi unutup mensubu oldukları cemiyetin yönetimini değiştirme derdine düştü!
Mahallenin kımızı çocukları ise bir türlü bir arada durmayı beceremediler! ‘Birinin direği kırılmış, diğerinin yelkeni yırtılmış’ devrik ve devirsiz kalmışlar, hâlâ “Benim teknem” diyorlar!
Mahallenin kırmızı, siyah ve beyaz çocukları çok uğraştılar ve çok zaiyat verdiler ama olmadı, şirketin gelişini engelleyemediler. “Gelişini engelleyemedik, bari gidişini hızlandıralım, kalıcı olmasın” diyorlar şimdi!
Bunu yapabilecek güçleri var mı? Aslında var!
Başarabilirler mi? Zor ama imkansız değil!
Mahalledeki bazı kırmızılar ve siyahlar sayıları az da olsa inatla, ısrarla hala sokaklarda dolaşmaya ve “Mahalleyi size yedirmeyeceğiz” demeye devam ediyor ve diyorlar ki:
“Mahallenin tüm sokaklarındaki ‘demokratik siyaset’in çocukları yan yana gelip, meşru, militan, birleşik, uzun erimli ve eşgüdümlü bir mücadele birliğini sağlayabilirsek şirketin kalıcı olmasını engelleyebiliriz… Çok zor olacak ama başarabiliriz. Şirketi gönderip mahallemizi yeni baştan kurabiliriz!”
Mahallede hâlâ cesaret, iyimserlik ve umut varlığını sürdürebiliyorsa demokratik siyasetin direnen çocuklarının yüzüsuyu hürmetinedir!
Mahalledeki bazı şairler ve sokak şarkıcıları da kırk yıldır hâlâ “Güzel günler göreceğiz çocuklar” demeye devam ediyorlar!
“Becerirsek tarihe, beceremezsek coğrafyaya geçeriz” diyor ak sakallı bir dede!
Benim de dilimde, “Yağarsa yağmur yağar/ Biz zaten islanmişik” türküsü…