Birkaç gün önce Siyasihaber.org haber sitesinde, CHP gençlik kollarının yaptığı 2 günlük toplantı sonrasında ortaya çıkan 26 maddelik “hedefler beyannamesi”* yayınlandı. Yüzü “sol”a dönük olduğu gözlenen bu beyanname neyi ifade ediyor? CHP bu beyannameye cevap verebilir mi? Bu beyannamenin kendini sosyalist sol’da gören biz gençler için kabul edilemez yönleri nelerdir?
Bir “İyi Niyet” Beyanı Olarak: Hedefler Beyannamesi
Hedefler beyannamesine geçmeden CHP gençliğini kısaca tanıtmaya çalışırsak; CHP gençliği homojen bir bütünlük teşkil etmez. İçinde farklı eğilimlerin barınması da özgürlük ortamından ziyade “ideolojik olarak konumlanamayışın” bir sonucudur. Kendisini “sosyalist” gören de “milliyetçi” gören de hatta “ırkçı” eğilimler taşıyanlar dahi CHP gençliği içinde kendisini bulmaktadır. Birbirleri arasındaki bu ideolojik-politik farklılıklar, gerek “dostluk” ilişkileriyle “sosyalleştirilerek” gerek “ideolojik-politik” derinliğin sağlanmamasından gerekse de CHP’deki “koltuk”ların “maddi bir değeri” olduğundan dolayı karşı karşıya gelemezler. Yoksa kendisine “sosyalist” diyen bir kişinin kendisini “milliyetçi” sayan hatta “ırkçı” eğilimler taşıyan kişilerle, “koltuk” sevdalılarıyla ortak bir programda siyasi iktidar mücadelesi vermesi düşünülemez. Kendilerini “sol”da tanımlayan CHP’liler için ezilenlerin iktidarı dillerinden düşmeyen bir söylem biçimini alırken, “Şarkışla” ve “Kızıldere” gönüllerine en fazla dokunan türkülerdendir. Deniz’lerin Mahir’lerin posterleri onları heyecanlandırırken “Yaşasın Devrim ve Sosyalizm” sloganı ise onurla haykırdıkları sloganlardan biridir.
Hedefler beyannamesi de bu kendisini sol’da gören iyi niyetli CHP’li gençlerin bir beyannamesi olarak tarihe not olarak düşmüştür. Bu iyi niyetin anlamı yüzlerini “sol”a döndüklerini düşünmeleridir. Gerçekten de “emeği kutsallaştırmaları”, “liberal eğilimlere karşı net bir tavrı” ifade etmeleri bu beyannamenin iyi niyetine su döktürmez bir nitelik kazandırmaktadır. Fakat…
Hedefler Beyannamesi ve CHP
Hedefler Beyannamesindeki bu “sol” çıkış, CHP ile ilgili büyük bir eleştiridir. CHP yukarıda bahsettiğimiz bu gençleri, son 2 seçimdir “hayal kırıklığına” uğratmakta ve “üzmektedir”. Yerel seçimlerde “Deniz Gezmiş, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney’lere” çeteci diyen Mansur Yavaş’ı Ankara’da aday gösteren ve “sağa açılma politikasından” medet uman CHP’nin, son seçimde Siyasal İslamcı Ekmeleddin ihsanoğlu ile seçimlere girmesi ve bu iki seçimdeki başarısızlıkları bu gençleri hayal kırıklığına uğrattığı gibi kızdırmıştır da. Hatta Kılıçdaroğlu ile birlikte “hayatta AKP’ye oy vermem” diyen CHP’liler “AKP kitlesi dışında biri değilim, onların zihniyetlerini ve tercihlerini temsil ediyorum” diyen İhsanoğlu’na “tıpış tıpış” oy kullanmak zorunda bırakılmıştır. Bu “tıpış tıpış”lık seçim sonunda 26 maddelik bir ültimatom gibi bir içerik taşısa da CHP’nin gerek kurultay öncesi gerek kurultay sonrası bu maddeleri gerçekleştirebilecek bir parti olması mümkün müdür? Bunu sosyal demokrasi hareketini ve CHP’nin tarihsel geçmişini göstermek yoluyla yanıtlayacağım.
“Modernleşen” Türkiye’de Tarihten Bugüne Kapitalist Değişimler ve CHP
Bugünkü anlamda CHP’nin içselleştirdiği sosyal demokrasiyi(refah devletini) ise Keynes’i anmadan açıklayamayız. Ekonominin “millileştirilmesi” saikiyle geçen cumhuriyetin ilk yıllarında, Şubat 1923’ün başlarında toplanan İzmir İktisat Kongresi “özel mülkiyete” ve “özel teşebbüse” verdiği destek ile açıkça liberal bir eğilim taşıyordu. Bununla birlikte ve bunun karşısında olmayan bir şekilde devlet “milli sermayenin” güçsüz durumundan dolayı büyük yatırımları(demiryolu vs) kendisi yapmaktaydı(Bunu terminolojik olarak devlet kapitalizmi olarak adlandırabiliriz). Dünya’yı sarsan ve Adam Smith’in görünmez eli’ni “yok” kılan daha sonra Keynes ile tanışacağımız 29 Buhranı ile birlikte dünya kapitalizmi “bırakınız yapsınlar bırakınız etsinler”den eksik tüketime dayalı kriz için devletin piyasaya talep üretmesinin elzem olduğu fikrine (Keynesyen efektif talep teorisi) doğru evirildi. Elbette ki bu evirilişin somut yansısı işçi ücretlerinde ve haklarındaki iyileştirmeler olduğu tarihsel anlamda görülebilir. Ancak şunu unutmamak gerekir, bu işçi hakları kapitalistler tarafından işçilere dağıtılan haklar değil mevcut kapitalist sistemin istikrarının sürmesinin bir yansısı olduğu kadar işçi sınıfının büyük kalkışı Ekim Devriminin de büyük etkisini taşımaktadır. Keynes en saf anlamıyla tam istihdam ve adil bölüşüm olarak sosyal demokrat hedeflere, mülkiyetin özel niteliğini değiştirmeden ulaşmayı denemiştir. Mülkiyetin özel niteliğinin değişmemesi ise “eşitlik”, “özgürlük”, “demokrasi” sözcüklerinin “kimin sözcükleri” olduğu sorusuna yanıt vermeyi zorunlu kıldığından sosyal demokrasinin bu sorulara cevabı yine “burjuvazi” olmuştur.
CHP Büyük Buhran ile kendisini İnönü ve Kadro dergisinde bulan devletçilik(planlı bir ekonomi ile sanayi burjuvazisinin geliştirilmesi amacı) ilkesi ile tanıştı. Böylelikle Sovyetlerin planlı ekonomi programlarını inceleyen ve oradan uzmanlar getiren Türkiye kalkınma planlarıyla tanıştı. Devletçilik ilkesinin muhaliflerinden olan Celal Bayar (ticaret ve tarıma dayanan)liberal bir ekonominin gerekliliğini savunuyordu. Bu ikili muhalefet arasında(burada muhalif olunan yerin sınai sermayesi ile tarım ve ticaret sermayesi arasındaki ayrım olduğu unutulmamalıdır. CHP tarihinde sermaye mutlaktır, bu sermayeye kim egemen olacak tartışmaları muhalefetin taraflarını yaratmıştır) 1937 yılında İsmet İnönü’nün görevinden alınıp yerine Celal Bayar’ın getirilmesi Mustafa Kemal’in bu konudaki tercihini bizlere yansıtan en önemli tarihsel olaylardan biridir. Daha sonra Mustafa Kemal’in ölümü ile birlikte iktidara gelen İsmet İnönü, devletçi politikaları bir müddet daha sürdürecektir.
Özellikle 30’lu yıllarda sınai bir kapitalist gelişmeyi hedefleyen CHP’nin köylülükle arasının büyük ölçüde ayrışması, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde iktisadi anlamda temeli tarıma dayalı bir köy toplumu olan Türkiye’de tarım ve ticaret çıkarlarının ön plana çıkacağı -CHP içinden çıkmış- DP iktidarıyla doruk noktasına ulaşacak ve bu 1960’a kadar sürecektir. 1954’ten sonra dış ödemeler açığından doğan koruma etkisiyle beraber büyük ticaret sermayesi kitlesel bir biçimde sanayiye dönmüştür. Böylelikle bu dönemde tarihsel anlamda sanayi burjuvazisinin oluşumuna tanık oluyoruz. DP’nin sanayi sermayesinin bu yükselişine karşı görece sessiz kalmış(hiç destek vermemiş değildir) ve göbekten bağlı olduğu tarım ve ticaret sermayesine önceliğini devam ettirmiştir. Buradaki temel nedenler oy kitlesinin köylü oluşu, büyük toprak sahipleri tarafından yönetilen bir parti olması gibi nedenler sayılabilir. İktisadi faaliyetteki genel yavaşlamalar, 50’li yılların sonundaki bunalımlar ve istikrar tedbirleri, oluşmakta olan sanayi sermayesine büyük bir darbe vurmuştur. Bu kılıçların çekilmesine neden olacağı gibi sanayi sermayesiyle CHP’yi kısa sürede birleştirecektir. Sanayi sermayesi niteliği gereği “kentli” olan sanayi burjuvazisi içine memurların, öğrencilerin ve sanayi sermayesinin büyümesine paralel olarak giderek büyüyen işçi sınıfının bir kısmını da alsa hatta ve hatta emperyalizmin desteğini alıyor olsa da Türkiye’nin bir köylü ülkesi olduğu düşünüldüğünde bu “birleşik” kesimler azınlıkta kalmaktadır. Bu gerçeklik ve “çaresizlik” karşısında solun da tarihsel anlamda hatalı bir biçimde “ilerici” saydığı “27 Mayıs askeri darbesi” gerçekleşmiştir. Ve böylelikle sanayi sermayesi CHP ile birleşerek tarım ve ticaret sermayesinin iktidarını sona erdirmiştir. Bu anlamda işçilere verilen grev, sendika, toplu sözleşme gibi haklar aslında “sanayi sermayesinin” de emniyet sibobu olacaktır.
1980 darbesiyle ve 24 Ocak kararlarıyla birlikte devlet politikası haline gelen neoliberal dönüşümle birlikte esnek üretim tarzı işçilerin ve emekçilerin haklarını ellerinden teker teker alırken bugün CHP’nin geldiği konum ziyadesiyle önemlidir. AKP ile büyük bir ivme kazanan özelleştirme ve sıcak paraya dayalı “müteahhit” sistemine karşı özellikle CHP içerisinden “özelleştirmeye” yönelik bir tepkinin olduğunu biliyoruz. Uğur Dündar Halk Arenası programında Kemal Kılıçdaroğlu’na sorduğu “her şeyi sattılar, özelleştirdiler. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz” sorusuna Kılıçdaroğlu “değişen bir dünya var. Elbette ki bazı kurumlar eğer koşulları uygunsa özelleştirilebilir” diyerek “yeni dünya”ya tıpkı “tarihsel CHP”de olduğu gibi sermayenin “içinden” yaklaştığını bir kez daha göstermiştir. Buradan da görüldüğü üzere CHP’de isimler değişse de “sermaye yanlılığı” değişmemektedir.
Hedefler Beyannamesi ve Kürt Özgürlük Hareketi
Hedefler Beyannamesindeki en ezber cümlelerin Kürt Özgürlük Hareketine karşı yapıldığını görüyoruz. CHP’li gençler 4. madde de Kürt Özgürlük Hareketini şöyle tanımlıyor:
“4. Barış süreci ne Kürt Hareketi olarak kendisini tanımlayan siyasi yapıların tekelindedir, ne de gerici AKP faşizminin. Feodalizmden beslenen ve gerici unsurları içinde barındıran bu hareketler Kürt halkının yıllardır süren mücadelesini etnisite ve din kavramları arasına sıkıştırmış, Kürt halkı üzerinden kendilerine siyasi rant sağlama derdine düşmüşlerdir. Kürt sorunu ne feodal gericilikle ne de sınıflar arası barışla çözülebilir. Kürt sorunu, sınıfsal mücadelenin geliştirilmesi ve kültürel farklılıkların korunması ve geliştirilmesiyle çözülebilir.”
CHP’li gençlerin 4. maddede ifade ettiği “barış süreci” ile ilgili bu açıklaması gerek tarihsel gerek maddi gerçekler anlamında büyük yanlışları ve çelişkileri barındırmaktadır. Öncelikle “Kürt Sorunu”na ilişkin Kürt Özgürlük Hareketi tüm partileri samimi olmaya davet etmiş ve bu sorunu çözme konusunda irade koymasını istemektedir. Bu sorunu bir tekelleşmeyle değil toplumsallaşmayla çözeceğini her zaman ifade etmiştir. Kürt halkı etnisite ve din kavramları arasına sıkıştırılmamış bu kavramlar içinde doğmuş ve büyümüştür. Bunlar bir “gerçekliği” ifade etmektedir. Burada gençliğin Kürt Sorununu kabul ettiği için Kürt Sorununu yaratan temellerle ilgili tarihsel açıklama buranın konusu değildir. Fakat kapitalizmin bu kadar geliştiği ve genişlediği bir coğrafyada “feodal gericiliği” ifade etmenin tarihsel anlamı büyük bir “ezber”in dile getirilmesidir. Bugün Kürt Özgürlük Hareketi’nin önemi salt “ezilen ulus” kavramına sığmayacak ideolojik-politik tavrı ifade etmektedir. Bunu SYKP MYK üyesi Kenan Kalyon Siyasihaber.org’ta yayınlanan “Halkın Türkiye Komünist Partisi’nin Açık Mektubu Üzerine Değiniler” isimli yazısında şöyle ifade etmektedir: “Unutmayalım; karşınızda “ulus-devlet”i reddeden, bir kadın devrimi peşinde koşan, bunu gözle görülür biçimde pratiğe döken, “Ortadoğu demokratik konfederalizmi”ni hedefleyen, “ekolojik-demokratik bir uygarlık”tan söz eden, tekelci kapitalizmi ve -terimi beğenmeyebiliriz ama- “kapitalist modernite”yi aşmayı amaçlayan sıra dışı bir “ulusal hareket” var. Ulusal zeminlerden kalkış yapmış olsa bile, bu hareket kendini yenilemeye, kendi milliyetçiliği ile -Lenin’in ezen ulus milliyetçiliği katiyetle aynı kefeye konamaz, zira zulme karşı bir itirazı temsil eder dediği türden milliyetçilikle- uğraşmaya devam ediyor. Komünist hareket burnundan kıl aldırmayan, bu hareketle bütün karşılıklı etkileşim kanallarını açık tutmayan ayrıcalıklı bir konumdan konuşmaya devam edebilir mi? Böyle bir tutum git gide arkaik ve gülünç kaçmaz mı?”
Sonuç ya da “Bir Çağ Dönümünün Eşiğindeyiz”
Kapitalizm hayatın tüm alanlarını(gerek işçi ve emekçileri gerek kadın, LGBTİ’leri gerekse ekolojiyi) tehdit ederken; emperyalistler Ortadoğu coğrafyasını kan gölüne çevirirken bugün CHP’li gençlerin de beyanname kullandığı “kalkınma”, “büyüme”, “gelişme”, “adil bölüşüm”, “refah devleti” gibi kavramların insanlığın nihai kurtuluşuna yönelmemesi ve kapitalist düzenin sürdürülebilirliğine dayanması, kapitalizmin hayata karşı yaklaşan felaketini durdurmak açısından ezilenler için hiçbir anlam taşımamaktadır. Devrim için mücadele eden, bizim gibi genç ve hiç yaşlanmayacak olanları tanımıyor muyuz? Suphi’lerden Kıvılcımlılara; Denizlerden Mahirlere, İbolara kadar büyük bir miras, bizim devrimci mirasımızdır. Bugün Hedefler Beyannamesinde yazan “emeğin kurtuluşu” işte yalnızca böyle gerçekleşebilir. Yoksa tarihi boyunca “sermaye ile iç içe girmiş bir CHP” ile “emek kurtulmayacağı” gibi “zincirler” daha da sıkı bağlanacaktır. Bir çağ dönümünün eşiğinde, insanlığın yaşamını ve uygarlığını tehdit eden kapitalizmden kurtulup yeni bir yaşam, yeni bir uygarlık için devrim gerekiyor!
*Hedefler Beyannamesi için:
http://siyasihaber.org/haber/chp-gencligi-hedefler-beyannamesi-yayinladi
Kaynaklar
Eric Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları
Sungur Savran, Üçüncü Büyük Depresyon, Yordam Yayınları
Mustafa Durmuş, İktisadi Büyüme: Neyin Büyümesi ve Ne Pahasına?, Yaşayan Marksizm 1. Sayı
Kenan Kalyon, Yeni Bir Işık Altında Devrim ve Strateji Sorunsalı, Yaşayan Marksizm 1. Sayı
Sungur Savran, Türkiye’de Sınıf Mücadeleleri Cilt:1 1908-1980, Yordam Yayınları
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi Programı