‘Nezaket’ler arası fark asansörde alt komşu ile karşılaştığınızda günaydın deme ile kucaklaşıp öpme arasında arasındaki fark gibidir ve ayrıca asansör de hangi katta olursa olsun, sanırım meclis ile karşılaştırılabilir değildir.
Törenler, kelimeler ve simgelerden ibaret bir yer olan mecliste, ben o manada alkışlamadım diyebilir misiniz?
Meclisin her şeyi simgedir. Sadece söyledikleriniz, ağzınızdan çıkan kelimeler değil, tören günlerinde giyilen smokinden, günlük kıyafetine, kravatından, toplantı ziline, konuşma zamanlarından oturduğun yerde uyumaya kadar bütün yapılanın ve hatta yapılmayanın saptanmış bir manası vardır. Mesela oylama esnasında kolunuzu kaldırdığınızda ben sadece geriniyordum diyemezsiniz. (Bunu Sosyalist parlamenter Ufuk Uras’ın, 5 yıllık meclis macerasındaki tek dehşetli eylemi olan kravatını farklı bağladığı son toplantıda da görmüştük.)
Parlamento tarihi de simgeler toplamından başka bir şey değildir. İngiltere Parlamentosu’nda salonda siyasal grupların oturdukları yerler ideolojilere isim verdi. Sağcı ya da solcu olmak bu sandalyelerin yerinden doğdu. Belki üst sıralarda oturanlara verilen isim, ‘dağlılar’ her zaman olduğu gibi unutuldu ama dünyada bütün toplumsal hareketler, bu oturma planına göre isim aldı. Parlamento oyununa dahil olduğunuzda bazı kurallara istemezseniz bile uyabilirsiniz ama her uyduğunuz kuralın simgesel etkisini de hesaba katmadan yapamazsınız. Yani belki içeriğine hiç katılmadığınız yemini edebilirsiniz ama bunun etkisi yoktur diyemezsiniz. Sadece daha sonra olacakların adına bu durumun tahammül edilebilir olduğuna karar verirsiniz.
Bu simgesellik bütün meclis koltuklarına, duvarlarına hatta koridorlarına vıcık vıcık bulaşmıştır. Bu yüzden bir başbakan, Cumhurbaşkanı ya da her ne ise fark etmez, kürsüde yalnız değildir. Orada olmaları onların büyük ve parlak başarısının(!) arkasındaki entrika, siyaset, suikast, cinayet, hırsızlık her ne varsa onu simgeler. Bu yüzden alkışladığınızda siz hangi niyette olursanız olun, meclisin sembolik dili sizi onun bütününü alkışlamış gösterir. Hele bu mesela bir parlamento ayini açılış töreninde gerçekleşiyorsa, bütün olarak, yeni meclisi kutsamış, vaftiz etmiş olursunuz.
Tam bu noktada ‘Nezaket’ dediğiniz nedir? Belki ‘nezaket’, küskün Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit’in Tito’nun cenazesinde, karşı karşıya geldiklerinde el sıkışmasına denilebilir. Bu nezakette bile hatırda kalan, Demirel’i gazeteciler “Ecevit’in elini sıkmışsınız” diye sıkıştırdıklarında “Ya neresini sıkacaktık efendim” cevabıdır. Yani simgeler dünyasında eğer siz alkışlamışsanız isteyin ya da istemeyin bir mesaj vermişsinizdir. Buna sıradan ‘Nezaket’ diyemezsiniz. ‘Nezaket’ler arası fark asansörde alt komşu ile karşılaştığınızda günaydın deme ile kucaklaşıp öpme arasında arasındaki fark gibidir ve ayrıca asansör de hangi katta olursa olsun, sanırım meclis ile karşılaştırılabilir değildir. Bu yüzden, bir futbol müsabakası sonrası formaları değiştirme merasiminin benzerini mecliste yaptığınızda, takkeleri değiştirmiş olursunuz.
Bir siyasi tavır olarak istediğiniz kişi tabii ki alkışlanabilir. Daha doğrusu ne yaparsanız yapın mecliste alkış, bir siyasi tavırdır. Bu durumda Selahattin Demirtaş’ın, taze Cumhurbaşkanı’nı alkışlaması, siyaseten doğru mudur diye bakmamız gerekir. Yani bu hareket HDP’ye ne kazandırabilir? Her şey bir yana CHP’nin olağanüstü beceriksizliği sayesinde, yüz yıllardır CHP’ye verilen ehven-i şer oyların bir kısmını toplamayı başararak yakaladığı ‘sol’ bir merkez olma umudunu imha etmiştir. Ya da soruyu bir politik seçim partisi olarak tersinden sorarsanız, bu alkış size kimden oy kazandıracaktır? Anket araştırmaları üzerinden konuşursak, genellikle okumuş erkek kesim tarafından, HDP’ye atılan ürkek yeni oylar bu nezaket alkışlarıyla dışarı düştüler.
Siyasi olarak ancak bu alkış henüz kamuoyuna yansımayan mesela bir müzakere kararlılığı alkışlanıyor gibi düşünülebilirse biraz mümkün görünebilir ama bu da siyasetten tamamen yanlıştır. Böyle bir şey olduğunu varsaysak bile, son seçimde yeni katılmış ürkek oylar ile siz müzakerede daha güçlü olacak iken bu alkışla onları kaybettiğinizde daha zayıf kalacaksınızdır. Burada her müzakerenin iyi niyetlerle değil sadece gücünüz üzerinden yürüdüğünü mutlaka hatırlatmak gerekir. Yani her olasılıkta o yanlış alkış, simgesel dünyanın duvarlarında yankılanıp kulağınızı çınlatıp duracaktır.
Sendika.org’dan alınmıştır.