Mehmet ZENCİR yazdı: “Şehir hastanelerinin; şehitlik, SİT alanı, ormanlık, bataklık veya otoyol demeden nereye kondursak kazanırız düşüncesiyle yapıldığı anlaşılıyor. Söz konusu rant olunca gerisi teferruat diye düşünülüyor.”
MEHMET ZENCİR
Ata Soyer Sağlık ve Politika Okulu
İlk iki yazıda şehir hastanelerinin sermaye için ne kadar kârlı alanlar olduğunu dile getirmiştik. Bu üçüncü yazıda ise kentsel rant adına şehir planlamasının ve doğanın nasıl yok sayıldığını örneklerle dile getireceğiz.
Birçok kentte meslek örgütleri (tabip odaları ve mimar-mühendis odaları), yapılacak şehir hastanesi ile ilgili, şehir planlaması ve doğaya verilecek zararlar yönünden uyarılarda bulundu. Ne yazık ki yetkililerin gözü kararmış, bu uyarıları görmezden gelmeye devam ediyorlar.
Şehir hastaneleri için; Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED)’nin yok sayılması, şehrin uzağında yapılması, şehir planlamasına riayet edilmemesi, doğaya ve tarım alanlarına zarar verilmesi, ulaşım ve hastanelerin merkezileşmesi en sık dile getirilen eleştiriler oldu. Önemli bir eleştiri de mekân politikaları ile toplumun belleğinin silinmesi; bu konuyu sonraki yazılarda açacağız.
Şehir Hastaneleri, ÇED kapsamından çıkartılmaya çalışıldı…
Şehir hastaneleri ile ilgili her engel, mevzuattaki değişiklik ile halledilmeye çalışılıyor. Aynı şey Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) işlemi için de geçerli. Çevre kanununa göre 100 yatak ve üzeri hastane ihalelerinde ÇED yapılması zorunlu idi. Aklı evveller hemen mevzuat değişikliğine gittiler. İronik bir şekilde 500 ve üzeri yatağı olan hastaneler ÇED sürecinden çıkartıldı (Kasım 2014). Böylece devasa büyüklükte olan “Şehir Hastaneleri” için muafiyet getirilmiş oldu. Devasa bu yapılar, çevreye ve sosyal yapıya ne zarar verebilirdi ki… TTB, Türkiye Barolar Birliği ve TMMOB boş durmadı, dava açtı ve yürütmenin durdurulmasını sağladı (Mart 2016). Tabii zaman da geçiyordu; atı alan Üsküdar’ı geçiyordu. Her konuda olduğu gibi yargı kararları şehir hastanelerinde de dikkate alınmadı.
Adı Şehir Hastanesi, ama “Şehir Planlaması” açısından bir garabet…
Açılan ve proje aşamasındaki şehir hastanelerinin neredeyse tümüyle ilgili şehir planlaması açısından sorunlar dile getiriliyor. Şehir planlamasına dâhil olmayan hastaneler yapılıyor sanki. Kentsel dönüşümün, inşaat mezarlıklarının bir parçası, özetle yeni geliştirilmek istenen ticarî yatırım alanlarının ortasına bir de şehir hastanesi dâhil ediliyor.
Neredeyse tümü şehrin dışında… Hastanın erişmesi istenmiyor sanki. Oysa şehir hastanesine taşınacağı için kapatılacak tüm hastaneler şehrin merkezinde yer alıyor. Yaygın dile getirilen tespit, özel hastaneler kent merkezinde, şehir hastaneleri ise uzaklarda… Bir hinlik olsa gerek.
Bilkent Şehir Hastanesi projesi, şehir planlaması ve doğa tahribatı açısından oldukça tanıtıcı. Orman Bakanlığı tarafından ‘’orman vasfında arazi’’ olduğu belirtilerek ‘’kesinlikle ticari bina yapılmaması kaydıyla’’ 2007 yılında arsa tahsisi yapılmış, 2009 yılında fizibilite raporu yapılarak ihaleye çıkılan projenin sözleşmesi 2013’te imzalanarak temel atma töreni yapılmıştır. Her nasılsa hastane bitmek üzere iken yol olmadığı akıllara gelmiş (?) ve ODTÜ ormanındaki binlerce ağaç katledilerek yapılmaya çalışılan yol ile çare bulunmuş oldu. (1) Oysa sorun birçok kişi ve kuruluş tarafından dile getirilmişti.
Şehir planlamacısı ve CHP Ankara milletvekili adayı Prof. Dr. Tarık Şengül, 2015 yılında kaleme aldığı yazısında, Bilkent Şehir Hastanesinin ve bu hastaneye taşınacak hastanelerin yol açacağı sorunlara yer veriyor. Hazırlanan ÇED raporunda (mevzuat değişikliği öncesi, 2014 Kasım öncesi olsa gerek) Şehir Hastanesi’nin de trafik sorununa yol açacağı bilgisini paylaşıyor:
“Trafik tıkanıklığı, halihazırda inşa edilmekte olan proje geliştirmelerinden kaynaklanacak trafik ile birlikte kümülatif bir etkidir. Gelecekte gerçekleştirilecek diğer geliştirmelerin yanı sıra Mahall Complex, Via Green, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Ek Hizmet Binası vb. gibi geliştirmelerin tamamı Ankara’nın zaten tıkanık olan yollarına trafik katar. Bu kümülatif etki, Gazi Üniversitesi’nin desteğiyle Ankara’nın tamamı için bir ulaşım planı hazırlamakta olan Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin endişesidir. Söz konusu kümülatif trafik tıkanıklığını çözmek onların sorunu olacaktır. … Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından nasıl çözüleceği sorusuna gelirsek, şu anda yine ODTÜ arazisinden geçirilmesi planlanan iki yol güzergâhı ve projesi üzerinde çalışıldığını belirtmek gerekecektir. Yani maliyet bir kez daha yeşile ödetilecek gibi görünüyor.” (2)
Kısa bir süre sonra Toker “Ankara’nın ciğerleri olarak kabul edilen ODTÜ ormanının ‘bu millet’e sağlık dağıtacak diye inşa edilen şehir hastaneleri uğruna katledildiğini’’ dile getirecekti. Melih Gökçek, Bilkent Şehir Hastanesi’nin yol açacağı trafik sorununa çare bulmuştu, doğayı katlederek. Yeni bir yol açmak için yok sayılan doğa. ‘Avrupa’nın en büyüğü’ deniyor. Kolay değil tabii en büyük olmak. Şehrin akciğeri ormanlar katlediliyor, başkent merkezinde ulaşımı çok daha kolay köklü hastaneler kapatılıyor, o bölgedeki canlılığı, ekonomiyi, esnafı, sosyal yaşamı bitirme pahasına. (3)
İşin ilginci buraya yapılan hastanenin yararlanıcıları da tespit edilmişti yapılan ÇED raporunda. Yeniden sözü Şengül’e verelim:
“Kesin olan şu anda kapatılması planlanan ve büyük çoğunluğu Bilkent bölgesine uzakta yaşayan kesimlerin bu hastaneye gelmeye mahkûm olduklarıdır. Daha alt gelir gruplarından gelen bu kesimler açısından Sıhhiye-Ulus-Dışkapı hattındaki hastanelerin kentin merkezinde olmaları ve bu kesimlerin yaşadığı alanlara yakınlıkları nedeniyle daha ulaşılabilir olduklarını biliyoruz. Oysa Bilkent Şehir Hastanesi’ne gelmek için daha uzun zaman gerektiren ve maliyet yaratan bir seyahat yapmak zorunda kalacaklar. … Bilkent ÇED raporu açık biçimde Bilkent ve benzer bölgelerde yaşayan üst gelir gruplarının özel sağlık hizmetlerinden yararlanmaları nedeniyle, bu hastaneyi sınırlı kullanacaklarının altını çiziyor. Dolayısıyla, mekânsal yakınlık ve ulaşılabilirlik açısından “Bilkent Şehir Hastanesi, kapatılması söz konusu hastanelere göre, hizmet vereceği kesimlere daha uzak bir yerde yer seçmiştir.” (2)
O zaman, halkın sağlık hizmetinden yararlanmasının temel hedef olmadığını söyleyebiliriz. Şengül aynı yazıda “Bu yönüyle bakıldığında, şehir hastaneleri büyük ölçekli projeler olarak sadece sağlık projeleri olarak görülmemelidir” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Nitekim Etlik Şehir Hastanesi’nin ÇED raporu da şehir hastaneleri girişimini tanımlarken, “Ankara ilinin Keçiören ilçesindeki Etlik semti yakınlarında 107 hektar arazi üzerinde, büyük bir kentsel gelişim projesi olacaktır. Proje kapsamında, bir sağlık kompleksi, medikal bir otel, iki helikopter pisti, bir üniversite, bir trijenerasyon santrali ve bir ticari merkez yer alacaktır” deniliyor. Diğer bir anlatımla, alanlarının büyüklüğü ve öngörülen çoklu işlevlendirme dikkate alındığında, Şehir Hastaneleri projeleri sadece sağlık projeleri değil, kentsel gelişme ya da ‘moda tabiriyle’ kentsel dönüşüm projeleri olarak tanımlanmalıdır.” (2)
Şengül yazısında, taşınan hastanelerin yol açacağı kentsel kırıma da yer veriyor:
“...bulundukları noktada kentsel gelişim anlamına gelen bu projeler, kapanmasına yol açtıkları hastanelerin bulunduğu bölgelerde kentsel kırıma işaret etmektedir.” ve kentsel kırıma şu şekilde açıklık getiriyor: “14 adet kamuya ait ve ağırlıklı olarak gerileyen bölgelerde olan hastanelerin kapısına kilit vurulması, zaten çöküntü yaşayan Kızılay, Sıhhiye, Dışkapı gibi bölgeleri daha da sıkıntılı hale getirecek.” (2)
Hem şehir planlaması hem de sağlık hizmetleri planlaması açısından önemli bir sorun da hastanelerin merkezileşmesi. Sadece kent düzeyinde değil, bölge düzeyinde merkezileşme söz konusu. Şehir hastaneleri, Dünya Bankası’nın öngördüğü 29 bölgeye ayrılmış Türkiye projesi ile uyumlu. Bunlara sağlık hizmet bölgesi deniyor. 29 adet “sağlık hizmet bölgesi” ve 10 adet “sağlık üst bölgesi” belirlenmiş durumda. “Bölge merkezli sağlık” uygulamasına geçildiği ifade ediliyor. Özetle 81 il 29 merkeze bağlanmış olacak. Mekânsal yakınlık ve ulaşılabilirlik ilkesi ayaklar altına alınmış durumda. Üstelik bu bir merkezileştirme projesi olarak bölgeler arası dengesizliği daha da artıracak bir girişim. (2)
Merkezileşmeyi il düzeyinde ele aldığımızda yaratacağı çevre sorunları SES Ankara Şubesi tarafından şu şekilde dile getirilmiş:
“Bilkent Şehir Hastanesi 1 milyon m² alanda inşa edilmektedir. Bu hastane kapsamında kapatılan hastanelerin yıllık toplam muayene kaynaklı hasta girişi 7,5-8 milyon aralığında, acil muayene sayısı ise 1-1,5 milyon aralığındadır. Bu hastaların yanlarına aldıkları bir refakatçiyle günlük hastane girişi (acil ve yatan hasta hariç) 52 bindir. 365 gün üzerinden günlük acil muayene sayısı ise hesaplandığında 6.500’dür. Refakatçiler eklendiğinde acil dahil muayene için giriş yapacak kişi sayısı 60 bine yaklaşmaktadır. Bu sayıya yatan hasta, çalışan sayıları eklendiğinde 100 binin üzerinde insanın girişi söz konusu olacaktır. Bu durum bölgenin çevresel sorunlar yanında ulaşılabilirliğindeki riskleri ortaya koymaktadır.” (4)
Alanı milyon metrekareleri bulan, bütüncül planlama ilkelerinden yoksun, kent hayatını altüst edecek ve kentleri tıkayacak bu devasa yapıları kaldıracak altyapı yok. (1)
Ekolojik tahribat hiç önemli değil…
Bilkent örneğinde yaşandığı gibi neredeyse tüm şehir hastaneleri projeleri birbirine benzer şehir planlaması ve doğa tahribatı sorunları yaşıyor. Uygun yapılacak ÇED raporlarının olumsuz sonuçlanacağı belli. Mevcut hastanelerin ekoloji açısından ne kadar sorunlar taşıdığı ile ilgili birkaç örnek verebiliriz: (5 ve 6)
- Isparta: Hava kirliliğinin en çok hissedildiği yerde kuruldu.
- Bilkent-Ankara: Hastaneye gidecek yol yok. Bu nedenle Atatürk Orman Çiftliğinden geriye kalan alanları, içindeki Botanik Bahçesini de bölecek bir yol planı yapılıyor. Yolun güzergahı ODTÜ’den geçiyor. Arazi dere yatağı.
- Kocaeli: Askeri alan tahsis edildi. Alan mayınlı çıktı; zaten Kocaeli’nde bölgenin adı “cephanelik.”
- Ordu: Botanik bahçesi.
- Trabzon: Kıyı yasası çıkartıldı (7033 sayılı kanun Temmuz 2017’de yürürlüğe girdi), böylelikle deniz doldurularak şehir hastanesi yapılabilir hale getirildi.
- Kayseri: Bataklık alanı.
- Elazığ: Bir kısmı şehitlik, diğer kısmı SİT alanı.
- Konya: Ülkenin ilk tohum geliştirme arazisi üzerine inşa edilecekti; itirazlar sonucu mezbaha ve otoyol arasına sıkıştırılıyor
- Bursa: Ulaşımın olmadığı otoyollar arasına yapılıyor. Bölge ortak mera alanı, tarım arazisi ve özel ağaçlandırma alanı.
Şehitlik, SİT alanı demeden, ormanlık, bataklık ve otoyol, nereye kondursak kazanırız düşüncesiyle yapıldığı anlaşılıyor. Söz konusu rant olunca gerisi teferruat diye düşünülüyor. (5)
Kaynakça:
- Şehir Hastaneleri Sempozyumu Kitapçığı (2017). TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Ankara Tabip Odası.
- Şengül T. (2017) Bu Hastane Kenti Hasta Eder! Şehir Hastanelerine Planlama Perspektifinden Bakmak.http://www.mimarlikdergisi.com/index.cfm?sayfa=mimarlik&DergiSayi=409&RecID=4177
- Toker Ç. (2017) Şehir Hastanesi denilen… http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/821729/Sehir_Hastanesi_denilen….
- SES (2017). Kamu Özel Ortaklığı Şehir Hastaneleri, SES Ankara Şube Sendika Okulu.
- Başkavak S. (2018) Sağlıkta yıkımın yeni adı: Şehir hastaneleri, https://www.evrensel.net/haber/342765/saglikta-yikimin-yeni-adi-sehir-hastaneleri
- Bursa Şehir Hastanesi hakkında basın açıklaması. 7 mayıs 2015. https://www.bto.org.tr/news.php?i=4399