SEÇTİKLERİMİZ – Çiğdem Toker’in Cumhuriyet’te yer alan yazısı: “Bu kuyruklu piyano gibi TCDD Müzesi’nde paha biçilmez (ama en çok da cumhuriyet tarihi açısından) paha biçilmez parçalar vardı. (Sözgelimi bir de Selanikİstanbul arasındaki telgraf hatlarının yoğunluğunu gösteren bir haritadan söz ediliyor. Nerede acaba?)”
Fotoğrafta gördüğünüz kuyruklu piyano 122 yaşında.
Markası, yaşayan efsane: C. Bechstein.
C. Bechstein için “Kemancılar için Stradivarius neyse piyanistler için de anlamı odur” deniliyor.
Debussy’nin “Sadece Bechstein’da çalınmak üzere eser yazılmalı” dediğini düşünürsek, kıymeti anlaşılır.
Bizim C. Bechstein’ımız Atatürk’ü görmüş.
Ve ilk kez TCDD Ankara Garı'nın açıldığı 1937’de Gar Gazinosu’nda kullanılan bu piyano, 10 gün öncesine kadar Demiryolları Müzesi ve Sanat Galerisi binasındaydı.
Piyanonun üzerindeki çerçeveli künyede yer alan diğer bilgiler şöyleydi:
Kullanıldığı yerler:
Ankara Gar Gazinosu (1937) Ankara Demirspor Lokali (1950)
Eskişehir Demiryolu Hastanesi Doktor Yemekhanesi (1980)
Müze ve sanat galerisi ani bir kararla kapatıldı. Bu kapatma kararı, Ankara Gar alanından 50 dönümün Maliye Hazinesi’ne devri dolayısıyla alındı.
Yazıda müze eserlerinin “uygun depo”ya kaldırılacağı belirtildi.
Antik piyanoya ne oldu?
Bu kuyruklu piyano gibi TCDD Müzesi’nde paha biçilmez (ama en çok da cumhuriyet tarihi açısından) paha biçilmez parçalar vardı. (Sözgelimi bir de Selanikİstanbul arasındaki telgraf hatlarının yoğunluğunu gösteren bir haritadan söz ediliyor. Nerede acaba?)
Ankara Garı alanının rant amaçlı kullanım kuşkusu büyük.
Bu devir için idari yargıya başvuruldu.
TCDD’de örgütlü Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası (BTS) müze için ayrı bir dava açmaya hazırlanıyor. Malum, davalar uzun sürer.
Bu arada TCDD Genel Müdürü İsa Apaydın acaba, cumhuriyet mirası Demiryolu Müzesi’ndeki eserlerin hangi “ ya kaldırıldığını, akıbetlerinin ne olacağını, bir daha kamuya açık olarak gün yüzü görüp görmeyeceği gibi soruların yanıtlarını içeren bir kamuoyu açıklaması yapmayı düşünür mü acaba?
Dost’un gidişi
Dost Kitabevi’nin Ankara ve Ankaralılılar için anlamı büyüktür.
80’lerin başından itibaren önce Konur Sokak’ta olan merkezi, 90’larda büyüyerek Karanfil’e taşındı. Konur’daki “ilk Dost” bir süre daha kapılarını açık tuttu.
Kızılay’daki merkezi dışında, 20 yıl önce Atatürk Bulvarı’nda açılan bir Dost’umuz daha vardı. Kuğulupark’a komşu, kitap sayfasını andıran dış mekân tasarımıyla, gerçekten bir arkadaş gibi sıcakkanlı bir kültür mekânı olan Dost, sadece şehrin mekânsal hafızasında değil, Ankaralıların belleğinde esaslı bir yere sahipti.
Yazarken, bir yandan da di’li geçmiş zaman kullanıyor olmaya üzülüyorum. Çünkü Kavaklıdere Dost kapandı.
Aslında geçen sene haberleri çıkmıştı. Kapanmayınca da sevinmiştik. Mekânın kira olmayışı, kitapseverleri ümitlendirdi. Fakat belli ki sorunlar aşılamadı, geçen cuma Dost’un gidişine tanıklık ettik. Volkan ve Koray Beylerle vedalaştık.
Dost’un kapanması, Turkuvaz Grubu’na satılan D&R’da kitap sansürü yapıldığı haberiyle eşzamanlı gerçekleşti. Bu da Dost’un gidişini daha dramatik hale getirdi.
Oysa bu devir ve satış işleminin, yeni sahipliğin iktidara yakınlığı dolasıyla bağımsız ve geleneksel bir kitapçı olan Dost’a avantaj sağlayacağı bile düşünülüyordu.
Fakat olmadı. Zincir mağazaların yanı sıra, internetten kitap alışverişinin de bağımsız kitapçıları zorladığı söyleniyor. Hâlâ pek çok Ankaralı kitapsever de “Dayanılsa olurdu” görüşünde. Bir okurumuz da yerel yönetimlerin bağımsız kitapçıları desteklemesi gerektiğini iletti.
Sahipleri fikirlerini gözden geçirir mi bilinmez ama kapanan Dost Kitabevi’nin, bir kitabevinden çok fazlası olduğu kesin.
Yargıtay binası inşaatında ağaç katliamı
İncek, Ankara’nın yeni “gözde” yerleşim alanı. Eskiden Gölbaşı ve ODTÜ ile birlikte anılırdı.
Ama artık başkentin “memur şehri” olmaktan çıkıp, sosyoekonomik bakımdan nasıl “lig atladığının” iyi görüleceği yerlerden.
Yargıtay orada yeni bina yaptırıyor. Anayasa Mahkemesi’nin karşısına.
Yeni Yargıtay binası “iş”inde de 21/b’nin, yani ilansız davetin tercih edildiğini bu yılın başında sizlere duyurduk. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yapılan davetli ihalenin kazananı da REC Uluslararası İnşaat oldu. Şirket Rönesans Holding bünyesinde.
REC, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı yapmış ve aynı zamanda halihazırda Marmaris Okluk’taki yazlık sarayı da yapmakta olan şirket.
Davet usulüyle 1 milyar 30 milyon TL bedelle verilen Yargıtay bina projesi 486 bin metrekare alana yapılacak. Mimarisi kubbeli.
ODTÜ Rektörlüğü izin mi verdi?
Orada bugünlerde büyük bir ağaç katliamı yaşanıyor.
Güzelim çamlar hızarlarla, iş makineleriyle öyle acımasızca katlediliyor ki, yıkım tanık olan herkesin canını yakıyor.
Cuma günü, Mimarlar Odası Kent İzleme Merkezi inşaat alanına gitti.
Ağaçlara nasıl kıyıldığına yerinde şahitlik etti. Fotoğraflar çekildi. Ankara Mimarlar Odası Başkanı Tezcan Karakuş Candan, ağaç katliamının “ODTÜ Koruma Amaçlı İmar Planı” sınırları içinde olduğunu ifade ediyor.
ODTÜ Rektörlüğü ağaç kesilerek yol yapımına izin vermiş.
İçlerinde adaletin tecelli etmesi beklenen yargı mekânlarının, hukuksuzca, insanın içini sızlatan bir doğa kıyımı üzerinde yükselmesi normal bir durum değil. Kimse de bizden bunu kanıksamamızı beklemesin.
Yargıtay mensupları bu manzaraya ne diyor?
Ankara YHT Gar gerçekleri
Cumhuriyet mirası Ankara Garı kapalı.
Onun yerine ve yanına yaptırılan Ankara Yüksek Hızlı Tren (YHT) Garı 29 Ekim 2016’dan beri hizmet veriyor.
Peki bu hizmetin bedeli nedir? Kısa bir özet geçelim: Ankara YHT Garı’nı, Yap-İşlet-Devret (YİD) yönetimiyle Limak-Kolin-Cengiz ortaklığı yaptı.
TCDD Genel Müdürlüğü ile üçlü ortaklık arasında bir YİD uygulama sözleşmesi imzalandı. 2 Ekim 2013 tarihli bu sözleşme, 21 yıl 7 ay süreli. Bu sürenin 19 yıl 7 ayı işletme. Devlet, bu işletme süresinin de 14 yılı için üçlü ortağa garanti vermiş.
Toplam 106 milyon yolcu garantisi. İlk iki yıl ikişer milyon. 3’üncü ve 4’üncü yıllar beşer milyon diye gidiyor.
Ve TCDD, yolcu başına da 1.5 dolar artı KDV üzerinden üçlü şirkete her yıl ödeme yapacak.
Mayıs aylarında. Ve Merkez Bankası döviz kuru üzerinden…
Geçen mayıstaki değer kaybını düşününce, “Milletin cebinden beş kuruş çıkmıyor” adlı AKP nakaratı çok daha senfonik çınlıyor.