KEMAL BİLGET yazdı: “Siz siz olun, ‘Bir oydan da ne çıkar’ demeyin. Gidin ve oyunuzu kullanın. Unutulmasın, bir oy bir diktatörü devirebilir. Osmanlı artıkları sizin iradenizi bilsin ve sizden korksun mutlaka.”
KEMAL BİLGET
Türkiye’deki seçim gününe şunun şurasında kaç gün kaldı ki. Her şey bir yana, zaman azlığı ve bu seçimin kritik önemi nedenleriyle kalan 20 küsur gün hep siyasetle yatıp siyasetle kalkılacaktır. Şimdi benim “Aman haaa; bir oy bir oydur ve o bir oy çok çok önemlidir” diye yazmak zorunda kalmam gibi yani. Yani demem o ki; mutlaka ve mutlaka sandığa gidilmelidir. Gidilmelidir ve irade beyan edilmelidir. Bana sorarsanız o çok çok değerli her bir oy HDP’ye ve Selahattin Demirtaş’a verilmelidir.
Diyeceksiniz ki bana, başlıkta “Yarım oy…” yazmışsın. Haklısınız. Yarım oy sözü kafa karıştırıcı. Ama yarım oy olmaz sanılmasın. Yarım oy olur ve o yarım haliyle bile sandık sonucunu belirleyebilir. Eğer benim bu yazdıklarıma inanılmadı ise, anlatacağım yarım oy hikayesi dikkatlice okuna…
Giriş niyetine kısacık bir hatırlatma daha yapayım. Seçimlere aktif katılan ve tanıklık eden herkesler bilirler: Köy ve mahalle muhtarlık seçimlerinin heyecan katsayısına hiçbir seçimin adrenal dozu yakın bile olamaz. Şimdi gelelim yarım oy hikayesine.
1970’li yılların birinde yaşanmıştır bu anlatacaklarım. 1973 yılı olması kuvvetle muhtemeldir. Öykünün yaşandığı doğal sahne bizim Gölbaşı’na (Adıyaman) bağlı Pehnik Köyü’dür. Köyde oldukça sert bir siyasi yarışma yaşanmaktadır. İlçedeki Belediye Başkanlığı seçimleri ve Genel Seçimler muhtarlık seçiminin gölgesindedir hep. İki muhtar adayı vardır. İkisi de Mehmet’tir. Mehmetlerin aday olarak belirlendikleri günden beri bu iki Mehmet’in başını çektiği, diğer tüm köylülerin de yarışçı olarak katıldıkları amansız bir seçim maratonu yaşanmaktadır Pehnik Köyü’nde. Kadın erkek, genç yaşlı, çoluk çocuk köyde yaşayan herkesler seçim sahnesindedirler. Herkesler kendi adayı lehine yoğun bir çalışma yürütmekte, seçim ipini kendi adayının göğüslemesi için elinden geleni ardına koymamaktadır.
Bu seçimlerde (24 Haziran) olduğu gibi öyle bir ay falan değil, sözünü ettiğimiz muhtarlık seçimi heyecanı aylarca yaşanır. Köy odalarında seçim kartları her gün yeniden yeniden karılır. En ince detaylar hesaplanır. Adam adama markaj çalışmalarına hiç ara verilmez. Örneğin, seçmen kaydı köyde olup da ilçede veya başka bir şehirde yaşayan bir kişi bile unutulmaz. Hasılı, seçimi kazanmak için taraflar ne gerekiyorsa onu fazlasıyla yaparlar.
Uzatmayalım. Seçim günü gelir. Maratonun son startı da kazasız belasız geçilir. Sandığın açılma saatine güç de olsa ulaşılır. Kurallara uygun olarak önce sandığa atılan zarflar sayılır. Yanlış hatırlamıyorsam zarf sayısı 201’dir. Belki de 301’dir. Ama şu kesin: Birden çok yüzlü bir rakamın bir fazlası zarf sayılmıştır. Ve yine kural gereği sandık başkanı zarfları tek tek açıp okumaya başlamıştır. Elbet taraflar da sandık başındadırlar. Gözler hep açılan yeni zarfta… kulaklar kirişte… Ellerde kağıt ve kalemler… Çizikler çizilip notlar tutulmakta… Heyecan her zarf açılışında biraz daha artmakta… Zarf sayısının yani kullanılan oy sayısının 201 olduğundan hareketle söyleyelim: 200’üncü zarf açıldığında ve sandık başkanı ikiyüzüncü kez “Mehmet” dediğinde, Pehnik Köyü okulu heyecan balonunun itmesiyle göğe uçacak gibidir. Herkes nefessizdir. Bir soyad okunması yıllar gibi uzun gelir dinleyenlere. En çok da iki muhtar adayına… Çünkü herkesler yeni açılan o oyla eşitliğin bozulabileceğini düşlemektedir. Çünkü yarış baştan beri başa baş gitmektedir.
200’üncü oy okunduğunda Mehmet T=100; Mehmet G=100 dür. Siz siz olun, siz dünyanın en sabırlı, en soğuk kanlı insanı olun da; ‘201’nci oy ne acaba’ diye çıldırasıya bir merak yaşamayın hadi bakalım. Sandık başkanı “Mehmeeettt” dedikten sonra sözün arkasını nasıl getirmiştir dersiniz?
Sandık başkanı da heyecanlı olsa gerek. Son zarfı okuyan birisi gibi davranmaz. Oy pusulasını zarftan çıkartır. Kağıdın iki ucundan, ama iki elinin baş ve işaret parmakları ile tutar… Kağıdı parmakları arasında gerer ve okumaya başlar: “Meh..” derken o, iki aday iki yandan saldırıya geçer. Başkan “…met” diyemez. “T” ve “G” ile başlayan soyadı okumaya ise hiç sıra gelmez. Bir oy pusulası iki parça olmuştur. Pusulanın her bir parçası bir muhtar adayının elindedir. Ve okul dershanesi ana-baba günü yaşamaya başlar. Ortalık toz duman olur.
Fakat daha ileri gidilmez. Sağduyu kötü olasılıkların önüne geçer. Sandık kurulu son oya kadarki gelişmeleri tutanak altına alır. Son oy adaylardadır ama. Her aday kendisinin saymaktadır o son oyu. Sandık başkanına ve kuruluna teslim edilmez yırtık oy. Başkan önde, muhtar adayları ve onları destekleyen taraftarları arkada ilçenin yolu tutulur. Yaklaşık 3 km kadar olan yol yaya yürünür. İlçe Seçim Kurulu huzurunda muhtar adaylarının sıkılı yumrukları açılır. Tesadüf doğrudan yanadır:
Mehmetlerden birisi pusulanın “Mehmet”li yanını koparıp almıştır; diğeri soyad yazan yanını. Ve oy pusulasının soyad yazan yanını koparıp alan, soyadı “G” ile başlayandır. Ve o yarım oy, yani kağıdın yarıdan sonrasındaki kelime kendi soyadıdır.
Ve elbette İlçe Seçim Kurulu kararıyla ve YARIM oy fazlasıyla muhtarlığı Mehmet G kazanır. Siz siz olun, “Bir oydan da ne çıkar” demeyin. Gidin ve oyunuzu kullanın. Unutulmasın, bir oy bir diktatörü devirebilir. Osmanlı artıkları sizin iradenizi bilsin ve sizden korksun mutlaka.
Oylar HDP’ye ve Demirtaş’a
*Bu yazı 2 Haziran 2018 tarihinde