SEÇTİKLERİMİZ- Gökçe Avcıoğlu’nun Çatlak Zemin’de yayınlanan yazısı: Danimarka’da devlet, bir tecavüz durumu yaşandığında şikâyeti ciddiye almak durumunda. Ancak tecavüze uğrayan da tecavüze uğradığını ispat etmek durumunda. Yani kadının beyanı esas değil.
Yahu ücretli doğum izninin 52 hafta olduğu, anne ve baba tarafından paylaşılabildiği bir ülkede, kadın ve erkeğin eşitsiz olduğu düşünülebilir mi? Öyle bir düşünülür ki… Ben hayatımda, bu kadar hamile kadını bir arada görmedim. Bu ne doğurma sevdası ayol. Tabii, saf Danimarka ırkının, göçmen nüfusunun altına düşmemesi için her Danimarkalı’nın en az 2,5 çocuk sahibi olması lazım. Reklamlar, teşvikler gırla. Hizmette sınır yok. Sokaklar geniş. Bisiklet ve bebek arabalarının kolay kullanımı için tasarlanmış. Otobüsler, trenler, çocuklara ve çocuklu kadınlara duyarlı. Gerekirse bebek arabalıların ve yaşlıların rahat binebilmesi için yükselip alçalabiliyor. Sokaklarda, kadınlar kadar olmasa da bebek arabalarıyla dolaşan erkekleri görebilirsiniz.
Dahası da var: İstemediğiniz çocuğu bir posta kutusuna koyup devlete emanet ederseniz, devlet bakıyormuş. Aynı uygulama, yakın zamanda, Almanya’da da başladı sanırım. Kürtaj, 18 yaşından büyük kadınlar için serbest ve yasal sınır 12 hafta. Kürtaj olmak isteyen kadınlara yönelik sosyal hizmet servisleri var ancak anti-kürtaj servisleri gibi çalışıyorlarmış. Yılda bir kere de olsa sokağa bırakılmış istenmeyen çocuklar bulunabiliyor. Kürtaj hakkına rağmen, istenmeyen çocuklar nasıl, niye doğuyor, anlaması güç ve karmaşık? Peki, çocuk bakımını kolaylaştırmak mı kadın özgürlüğünden anladığımız? Feminist misin diye sorsan kadınlara şöyle cevaplar alabilirsin; “Burada feminizme ihtiyaç yok”, “Çok eski mevzular bunlar”, “Haşa asla feminist değilim”, “Ne gerek var canım feminizme”…
Ev işleri, Türkiye’ye göre daha eşit paylaşılıyor ama asıl organizasyon ve yükün çoğu gene kadınların üzerinde. Aile her yerde olduğu gibi burada da kutsal. Evlenmeden birlikte yaşayıp çocuk sahibi olabiliyorsun ama tabii ki her genç kızın hayali bir gün evlenmek. Hayret yahu! Halbuki makinistinden doktora kadar her meslekte kadınlar var. Tamam, kadınların aldıkları maaşlar, erkeklerinkiyle tam olarak eşit değil ama netice çalışma oranı Türkiye’ye göre yüksek ve ekonomik özgürlükleri var. Hani ekonomik özgürlük kadınları özgürleştirecekti? Boşanma oranları %50’nin üzerinde. İstediğin kadar evlenip boşanabilirsin. Ama bir aile dağıldıysa bunun utancını (!) kadınların yaşadığı bir gerçek. Peki neden? İstediğin kişiyle de sevişebilirsin. İstersen bedenini de pazarlayabilirsin ama en azından annen için Danimarka için çocuk yap (Danimarka hükümetinin resmi reklamından alıntı).
Seks işçiliği serbest ama pezevenklik yasak. Peki seks ticaretinin olduğu bir bölge yok mu? Olmaz olur mu? Kadınların, bedenini pazarladığı, seks mağazalarının bulunduğu upuzun bir cadde var ama Amsterdam’daki bir “red light” (kırmızı ışık) caddesi de değil hani. O eskidenmiş. Bugünlerdeki durumu epey sönük görünüyor. Devlet seks turizmine engel olmaya çalışıyormuş.
Gay, lezbiyen ve trans görünürlüğü, Türkiye ile kıyaslanamayacak derecede serbest. Neticede, dünyanın ilk gay barı Kopenhag’da di mi? Bu konuda epeyce mücadele yürütüldüğü aşikâr. Ama açık kimliğiyle, devlet adına temsiliyet görevlerinde yer alan bir örneğe henüz rastlamadım. Bir rivayete göre Danimarkalılar, trans kimliklerle anılmaktan hiç hoşlanmıyorlarmış. Trans bireylerin intihar oranları, kadın ve erkeklerin intihar oranlarından yüksekmiş. Bu pek de eşit muamele görmemelerinin bir sonucu olabilir mi? Heteronormativite, her yerde başa bela ayol.
Kadınlar tüm insani haklardan neredeyse eşit (?) faydalanırken tecavüz de olur mu canım. Evet tecavüz var. Ancak şikayette bulunan yok. Devlet, bir tecavüz durumu yaşandığında şikayeti ciddiye almak durumunda. Ancak tecavüze uğrayan da tecavüze uğradığını ispat etmek durumunda. Yani kadının beyanı esas değil. Alımlı ve çekiciysen (namıdiğer kırmızı ruj sürdüysen), şahıs sevgilinse, sarhoşsan, bu tecavüze bir gerekçe olabilir. Şikayette bulunduğunuzda, karşılaşacağınız sorular, üstünüze ne giydiğiniz, içkili olup olmadığınız gibi aslında yakinen bildiğimiz sorulardan ibaret. O nedenle, burada da “makbul” (!) olmak elzem. Sana tecavüz eden kişi sarhoşsa yaptığı davranış anlaşılabilir. O zaman, ne diye şikayet edesin. Bir rivayete göre kıskançlık, sevgililer arası şiddette indirim sebebi. Shakespeare (Şekspir)’in en ünlü oyununun ana kahramanı Hamlet’in, bir Danimarka prensi olması daha anlaşılır di mi şimdi?
Kadınlar istediğini giyer sürer burada. Oramı örteyim buramı kapatayım, kimse görmesin diye bir şey yok. Makyaj yapayım ya da yapmayayım diye bir şey de yok. Kıl, tüy alayım derdi de yok. Zaten, sarı sarı görünmüyor. 10 yıl öncesine kadar sütyen de takmazlarmış. Sanıyorum yeni nesil gençler, bu tür güzellik kriterlerine daha çok önem vermeye başlamışlar. Gençlerin, bedeni ile güzellik uğruna uğraşmaya başlaması, ataerkinin yanı sıra muhafazakârlığın bir göstergesi olsa gerek. Değil mi? Bir rivayete göre Danimarkalılar, kadınların, bedenlerinden utanmaması/çıplaklığı ile gurur duyar, bunu ülkelerindeki liberalizmin bir göstergesi olarak görürlermiş. Bence, bedeniyle en barışık toplumlar, Kuzey ülkelerinde yaşayanlar.
Peki taciz var mı? Elbette var. Şahsen birkaç kere yaşadım. Başka kadınların yaşadığına da şahit oldum. Ama, durum Türkiye’dekinden çok farklı. Türkiye’de, kadınların, gülüşü, duruşu, düşünüşü, giyinişi, neredeyse her şey tacize gerekçe iken, burada tacize gerekçe metroda, trende veya sokakta yürürken sarhoş birine rastlamak olabilir. O sebeple, yolda sokakta bir tacizciye denk geldiğinde dik dursan ve hemen oradan uzaklaşsan iyi olur.
Bedenler serbest dolaşıyor dedik de kanamak serbest mi? Tabii ki değil. Müslüman bir ülkede yetişmiş, hem de Ortadoğu’da yetişmiş, ayda yarım kilo kan kaybeden bir kadın olarak en çok rahatsız olduğum konulardan biri de bu. Arkadaş, benden başka aylık pedini göstere göstere tuvalete giden yok. O kadar çocuk doğurmayı özendiriyorsunuz da peki kanamak neden ayıp? Dünyanın en gelişmiş, en modern bölgesindeyim. Yapmayın etmeyin. Vücudumdan utanmıyorum da kanamaktan niye tiksinip utanıyorum.
Aile içi şiddet ise hiç konuşulmuyor. Var mı yok mu, ne boyutta bilinmiyor. Gündemde bile değil.
Feminizm bu kadar demode bir ideoloji olarak görülürken, 2017 yılının Haziran ayında, Danimarka’da; İsveç, Finlandiya ve Norveçtekilerle kızkardeş sayılan bir feminist parti kuruluyor. İlk bakışta, feminizm sözcüğünün insanları korkuttuğunu düşünseler de gelecekte, feminizm sözcüğüne itibarını geri kazandıracaklarını belirtiyorlar. Erkekleri alt etmek isteyen bir grup sinirli kadın olmadıklarını, sadece kadınların değil, erkeklerin de haklarını savunduklarını söylüyorlar. İşyerinde ayrımcılığın kaldırılmasını; doğum izninin, anne ve baba arasında eşit bölüşülmesini; yerel yönetimlerde kadın kotasını savunuyorlar. Kadın olmaktan dolayı sosyal konularla daha ilgili veya erkek olmaktan dolayı teknik konularla ilgili olmanın herhangi bir biyolojik sebebi olmadığını; bu ayrımın çocukluktan itibaren, kız çocuklarının prenseslerle, erkek çocuklarının askerlerle oynamasına vesile olarak başladığını söylüyorlar.
Bu pencereden baktığımızda; cinsel şiddet durumunda, kadının beyanını esas kabul eden İsveç yasaları, hem Danimarka’da hem de dünyanın birçok ülkesinde geçerli olan yasalardan bir adım önde görülüyor.
Sizce de Danimarka’da kadınlar özgür mü?