Ayşe Sandıkçı yazdı
AYŞE SANDIKÇI – Diğer Yazıları
Yıllardır dört ülkenin sınırlarına dağıtılmış olarak ve her ülkede ayrı ayrı var olma mücadelesi vererek türlü katliamlardan, kıyımlardan ve asimilasyon politikalarından geçen Kürt ulusal özgürlük hareketi bir yandan da büyük deneyimler edinerek günümüze ulaşmıştır. Üstelik edindiği deneyimlerle yalnızca kendi ulusal kurtuluşu için değil tüm Ortadoğu hatta dünya halklarının çıkarına politika üretme iddiasına ulaşmış durumdadır.
Bilindiği gibi Ortadoğu, dünyanın en zengin petrol rezervlerine sahip olması ve paylaşım savaşlarının oluşturduğu yapay sınırları nedeniyle bir türlü durulmak bilmeyen bir siyasi krizler bölgesidir. Kapitalizmin barış ortamını her zaman için çok gördüğü Ortadoğu’da dengeler yeniden yerinden oynuyor. Devrilmeyen bir Esad, Amerika tarafından etkisi kırılamayan İran, susturulamayan Rojava, bir türlü gelmeyen Arap baharları… Fakat bir de tüm bu kaotik ortam içerisinde farklı alternatif modeller üreten bir Rojava ve Türkiye Kürtlerinin demokratik özerklik talepleri var elbette.
Barzani’nin bağımsızlık hayali
Suriye ve Türkiye Kürtlerinin demokratik özerklik, konfederasyon, kanton yönetimleri gibi alternatif modellerinin dışında bir de Barzani yönetiminin bağımsızlık hayalinden bahsetmemiz gerekiyor. Hele ki bu süreçte. Çünkü uzun yıllardır bir ulus devlet projesi ile yürüyen Barzani yönetiminin bu ideali IŞİD sayesinde gerçekleşmenin eşiğine geldi. IŞİD’in Musul’a girmesinin ardından Irak merkezi hükümeti 13 Haziran’da Musul’dan ve Kerkük’ten çekildi, Peşmerge güçleri de ordunun mevzileri terk etmesi üzerine Kerkük kentini kontrolü altına aldı. Kerkük Irak’ta “sorunlu bölge” olarak adlandırılan bir bölgedir ve Irak Anayasası’nın yıllardır uygulanmayan 140. maddesi kapsamındadır.
Barzani’nin “140. Maddenin yerine getirildiği ve artık bu konuda konuşmaya yer kalmadığı” yönündeki sözleriyle bir kazanım olarak gördüğü söz konusu maddeye göre;
*Kerkük’ten ve diğer bölgelerden sürülen muhacir ve mültecilerin tekrar eski yerlerine döndürülmesi,
*Bu bölgeye dışarıdan getirilenlerin daha önce yaşadıkları yerlere gönderilmesi,
*Kerkük’ten ayrılan idari bölgelerin yeniden buraya bağlanması,
*Nüfus sayımı,
*Bu bölgelerin idari yapısının belirlenmesi için referandum yapılması,
gündeme gelmektedir.
Ve nihayetinde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, kısa bir süre içerisinde birçok ülke temsilcisiyle yaptığı hızlı görüşmelerin akabinde önümüzdeki birkaç ay içinde Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığı için referandum düzenleyeceklerini açıkladı.
Çözüm ortak kurtuluşta
Barzani’nin bağımsız bir devlete yaklaşıp yaklaşmadığı ve söz konusu Kürt ulus devletini kurup kuramayacağını zaman içerisinde göreceğiz. Ancak burada önemli bir nokta şudur ki; Türkiye, Amerika, İsrail, İngiltere gibi birçok ülkeyle temas ve işbirliği içerisinde olacak olan yeni “ulus devlet”in ne kadar “bağımsız” olacağı ortada duran en büyük sorudur.
Hendeklerle kendisini ayrıştırdığı Rojava ve Türkiye Kürtlerinin tutumu ise bu konuda daha farklı. Rojava zaten içerisindeki tüm etnik unsurları içeren bir yönetim modelini yaşama geçirmiş durumda. Türkiye Kürtleri aynı şekilde tüm etnik, inançsal, cinsel ayrımların ötesinde bir modelin mücadelesini veriyor. HDP içerisinde yer alan Kürt siyasal örgütlenmesi bir ulus devlet inşasını değil aksine ulus devletlerin imhasını hedefleyerek bölgedeki bütün halkların bir arada yaşayabileceği ortak bir kurtuluş projesi yaratmanın peşinde.
Barzani Beyliği mi, sınırların kalkması mı?
Sosyalistler için ulusların kendi kaderini tayin hakkı elbette çok önemli ve vazgeçilmez bir ilkedir. Fakat belki de bağımsızlığını ilan ederek kurulma aşamasında olan Kürdistan, Kürdistanların sadece bir parçasıdır ve hatta bütünlüklü bir Kürdi hareket olmayan Barzani yönetimidir sadece. Kürdistan’ın devrimci unsurları ise gelinen noktada “ulus devlet” mitini çoktan aşarak sosyalistlerin en önemli amacı olan sınırsız bir dünya düşüne büyük katkılar sunmaktadır.
Güney Kürdistan halkı referandumdan “bağımsızlık” kararıyla çıkabilir ve en doğal hakkıdır da. Ancak bölge halkları asıl bağımsızlığını ve özgürlüğünü yeni bir “beylik” olacakmış gibi görünen “Barzani Kürt Devleti” ile değil, bölgedeki mevcut sınırları lağvederek ve kardeşçe bir dünya oluşturarak kazanabilecektir. Bu ise bir ütopya değildir. Biliyor ve görüyoruz ki; IŞİD ve bölgedeki onca katil örgütlenme kadar Rojava da bir gerçek, Türkiye sosyalistleri ve Kürt bileşenlerinin mücadele hatları da.
Ayrıca unutulmamalıdır ki, IŞİD’in mezhep ve din üzerinden yürüttüğü kirli savaş yalnızca kapitalizmin Ortadoğu için yazdığı ayrıştırmaya ve yok etmeye dönük oyunlarından yalnızca birisidir. Barzani’nin bölgede IŞİD’i durdurması rolü üzerinden kendisine biçtiği bağımsızlık rolü bu sefer de bölgedeki diğer uluslarla yeni gerginlik ve çatışmalara neden olabilecektir. Oysa ki Ortadoğu’nun
ihtiyacı olan şey artık bu dinsel/mezhepsel ve etnik ayrışmalarının körüklenmesi ve desteklenmesi değil, birlikte yaşam ve kendini yönetebilme haklarının desteklenmesidir. İşte ancak o zaman kapitalizmin bölgedeki ayrıştırıcı oyunları boşa çıkartılacak ve bölgeye sürülen katil terör örgütlerine dur denilebilecektir.
2.7.2014