KORKUT AKIN yazdı: “Cemal Erez, yolculuklarında gözleme dayalı (olduğunu düşündürten) eskizlerini, bize bizi anlatmak için tuvale aktarmış. … İlk bakışta itici gelen, gerçekçi değilmiş izlenimi veren resimlerin, bir süre sonra kendi kafanızda oluşturduklarınızın yansıması olduğunu görerek benimsiyor, hatta kendinizce tamamlıyorsunuz da…”
KORKUT AKIN
Biz hayata nasıl bakıyoruz, başkaları nasıl bakıyor? Bu, sürekliliği olan bir tartışma… Öyle baksanız ne olur, böyle baksanız ne? Ama bir şey var ki, bu farklı bakış bizi yönlendirebilir, hele de bir sanatçının gözüyle ise…
Cemal Erez’in Yapı Kredi Kültür Sanat’ta iki -aslında iç içe bana göre- sergisi 14 Haziran’a kadar gezilebilir.
Karşı karşıya…
İçinizi değil, ama duygularınızla yoğrulan dünyanızı resmetmiş Cemal Erez. Tuvale yansıyan her şey, ama her şey eğilmiş, büzülmüş, parçalanmış, doğal yapısını yitirmiş, hatta bozulmuş. Çünkü yaşamımız bozuk artık. Ressam da bunu yansıtıyor, bir şey işaret etmeden, izleyeni yönlendirmeden… Her resmin karşısında kendinizle karşı karşıyasınız, doluya koyacaksınız almayacak, boşa koyacaksınız dolmayacak. Hem zaten öyle olmuyor mu, gündelik yaşamın içinde her şeyi eğip bükmüyor muyuz, boşu doldurabilmek, doluyu aldırabilmek için…
Günahlarımız ve biz…
Seçim sürecindeyiz ya, siyasiler birbiri ardına vaatlerini sıralıyor ya, sanki bu anı onlar yaratmamış gibi… Bizi kandırmak (ikna etmeyi geçen bir durum bu) için sıralıyorlar ya önerilerini, çözümmüş gibi… Onların ellerinde olanakları var, bizlere ulaştırabiliyorlar düşüncelerini. Ama bizim sesimiz çık(a)mıyor bile, iletişim imkanlarımız da kısıtlı.
İşte o durumu yansıtıyor, şehvet, cimrilik, tembellik, oburluk, kıskançlık, kibir ve öfke halleriyle Cemal Erez bizlere. Bunu arsızlık olarak temellendiriyor, dolayısıyla da her bir günahın bizi taşıdığı yeri/konumu/duyguyu seriyor gözlerimizin önüne.
Peki, günah mı bu yaşadıklarımız? Kendi içimizde de olsa günah sayılmalı mı? Cemal Erez’in bizi kendi düşlerimizle yüzleştirdiği o çerçevelerin karşısında pek günaha benzemiyor bunlar. Peki, ne o zaman? Hesaplaşma! Evet, evet, hesaplaşma. Doğrudan doğruya hesaplaşma. Belki de bu “günah” olmayan “günah”larımız, hesaplaşmadığımızdan bu denli kırıcı, yorucu ve çözümsüz.
24 saat bürokrasi
Sıkıştırılmışız bir yerlere… Kimimiz ancak koşuşturuyoruz, kimimiz boş vermişiz, kimimiz gelecek uğruna yitirmişiz sevmelerimizi, kimimizse umarsız kalmışız bir başımıza, sadece bir başımıza.
Cemal Erez, yolculuklarında gözleme dayalı (olduğunu düşündürten) eskizlerini, bize bizi anlatmak için tuvale aktarmış. Yok, sadece seçim sürecinde olduğumuz için değil, gerçekten de siyaseten bir çözümsüzlüğün çözümünü bulmamızı istiyor. Gündelik politikalarla bir yere varamayacağımızı anlatıyor.
İlk bakışta itici gelen, gerçekçi değilmiş izlenimi veren resimlerin, bir süre sonra kendi kafanızda oluşturduklarınızın yansıması olduğunu görerek benimsiyor, hatta kendinizce tamamlıyorsunuz da…
Bize lazım olan…
En tam da bu, bize lazım olan bu günlerde… En tam da bu, düş(ünce)lerimizin yansıması… Değilse de, resimleri bizceleştiren de bu. Bırakın o zaman şu siyaseten bağırıp çağıranları, birbirlerine hakarete varan laflar edenleri tükürükler saçarak… Dönün kendinize, bakın içinize…
Yedi Günah & Bir Bürokratın 24 Saati, Cemal Erez Sergi, Yapı Kredi Kültür Sanat, 16 Mayıs – 14 Haziran 2018