Bu kısa yazımda, Işid’in barbarlıklarından ve insanlık düşmanı olduklarından dem vurmayacağım. Bazılarının bilerek veya bilmeyerek yaptığı gibi Işid’in mezhep ayrımı yaparak ve fakat kadın, erkek ve çocuk ayrımı yapmadan giriştikleri katliamları nitelemek için de ‘hayvanlaşmak’ fiilini kullanmayacağım. Zira biliyorum ki, hiçbir hayvan katliam yapmaz. Bu anlamda Işid’in hayvanlaştığını düşünenler, evrenin ve evrenin içindeki insan dışı canlı ve cansız varlıkların insana hizmet etmek gibi kutsal bir görev için yaratıldığı dini düşüncesinin sakatlığının kurbanı durumundalar. Bir dine tabi olanların diğer dinlerin mensuplarını kendilerinden aşağı ve küçük gördüklerini de söylemeye gerek yok.
Son İsrail-Gazze savaşının ve Işid’in Irak ve Suriye’deki katliamlarının çakıştığı bu son günlerde, etrafımdaki çoğu insanın şu türden sorular sorduklarını hayretle ve üzüntüyle duyuyorum: ”Neden doğuda ya da batıda kafası bozulan İslamcı gençler, silahlarını kuşanıp doğruca Gazze’ye gitmiyorlar? Neden Işid tarzı örgütler kafa keserken kestikleri kafanın hep müslüman kafası olmasına özen gösteriyorlar? Neden Esad’a karşı, Maliki’ye karşı örgütlenmeyi gayet muazzam bir şekilde başaran bu örgütler, sıra Gazze’de zalimlikler yapanlara gelince… dut yemiş bülbüle dönüyorlar? Neden bunlar hep müslümanlara karşı zafer kazanıyorlar? Müslüman olmayanlar karşısında ise neden hep zelil ve perişan duruma düşüyorlar?” Bu tarzdan sorular uzayıp gidiyor. Liste oldukça kabarık.
Burada bir gerçekliği tüm çıplaklığıyla ortaya koymak gerekiyor. Öncelikle, Işid’in kontrolündeki toprakları genişletmesindeki başarısının salt kendileri gibi inanmayan dini ve etnik grupları korkuyla sindirerek ve terörize ederek mümkün olmadığını söylemek gerekiyor. Mevcut sosyo-ekonomik durumlarından memnun olmayan grupların kendilerini dezavantajlı kıldıklarına inandıkları diğer gruplara karşı nefretlerinden ve durumu kendi lehlerine çevirmek arzularından da besleniyor Işid. O halde bu örgütün tabanda bir karşılık bulduğunu söylemek yanlış olmaz. İşte tam da bu nokta, yukarıda sıraladığım soruların sahiplerine bir cevap verme fırsatı veriyor. Kesilen kafalar müslümanların olunca feryat figan edenler, kesilen kafaların neden İsraillilere/Yahudilere ait olmadığını, müslümanların neden bunca acıya ve zulme maruz kaldıklarını üzülerek ve büzülerek dile getiriyorlar. Belirtmekte fayda var. Işid sadece Sünni olmayan, sapkın (!) müslümanları katletmemekte, aynı zamanda Hristiyanları, Ezidileri ve diğer dini grupları da baskı ve şiddet yoluyla sindirmeye çalışmaktadır. Işid, bu anlamda dini hoşgörüsüzlüğünü kendisinin emrettiği haliyle inanmayanların hepsi için kullanmakta sakınca görmemektedir. Son günlerde Irak Kürdistan’ındaki Şengal (Sincar) kenti sakinleri olan Ezidilerin maruz kaldığı katliam ve Musul’da hristiyanlara ait bir kabristanda mezarların tahrip edilmesi bunu açıkça ortaya koymaktadır. Yukarıdaki soruları soranlar bu gerçeği gözden kaçırmaktadır. Bunu belirttikten sonra bu soruların cevabı oldukça basit bir hal alıyor. Mensubu oldukları halk dışındaki halklara etnik, dini ve mezhepsel lenslerle bakanlar tam da Işid’in yaptıklarını yapıyorlar. Yani Işid’in yaptıklarını meşrulaştırma noktasında sığındığı nedenler ile yukarıda verdiğim soruların cevaplarındaki ‘çünküler’ aynı kapıya çıkıyor. Öldürülen, ırzına geçilen, evleri yıkılan ve açlık ve susuzlukla mücadele edenler Ezidiler ve Rojava’da Işid’e karşı amansız bir savaş yürüten Kürtler olunca gıkı çıkmayanlar, bu pasifliklerini, ”Ama onlar şeytana tapıyorlar, ölsünler. Ama onlar Kürtler, gebersinler” türünden gerekçelendirmelerle meşrulaştırıyorlar. İşte o zaman da, insan olma noktasında samimiyet testini geçemeyenlerin haklı olarak İsrail devletine tepki göstermeleri, dünyayı bu katliamı durdurmaya çağırmaları yerini bulmuyor.
Kendilerine karşı aktif veya pasif direniş gösteren bütün erkekleri ve çocukları acımasızca öldüren, kadınları ise ‘cihat evliliği’ için hazırlayan Işid’in amaçladığı siyasi, ekonomik ve sosyal düzen ne olursa olsun, kendi sisteminin içerisine katabildiklerini homojenize eden, katamadıklarını dışlayan ve yok eden uygulamalarının altındaki mantık ile yukarıdaki soruları soranların dünyayı, diğer ırklardan, dinlerden ve mezheplerden halkları algılayış şekli birebir örtüşüyor. Farkında olsunlar veya olmasınlar, bu soruları sorarak kendilerinin çoğu zaman lanetledikleri ırkçılık tuzağına düşmekten kurtulamıyorlar. Ama diyerek itiraz edecek olanlar, nefretlerinin Yahudilere değil fakat İsrail hükümetine olduğunu söyleyenler de bu eleştiriden azade değiller. Işid’in bütün meşruluğunu ve gayrimeşruluğunu Filistin davasına endeksleyen bu bakış açısı, Işid’in diğer bütün vahşiliklerini göz ardı etmekte ya da en iyi ihtimalle ikinci plana itmektedir. Çok merak ediyorum, Filistinlileri davalarında meşru görenler, Işid Filistin davasına sahip(!) çıkınca Işid’i alkışlayacaklar mı?