Kobanê Direnişini destekleme eylemlerinden sonra Türk devleti kara propaganda ve psikolojik savaş saldırılarını arttırmış bulunuyor. Onlarca HDP taraftarı insan öldürüldüğü halde HDP suçlanarak bu insanların ölümünün üstü örtülmeye çalışılıyor. Halkın neden ayağa kalktığını sorgulama yerine, halkı Kobanê’yi sahiplenmeye çağıran HDP ve Kürt Halk Önderi suçlanıyor. Yalçın Akdoğan’ın Kürt Halk Önderini suçlaması yalnız HDP üzerinde değil, Kürt Halk Önderi üzerinde de bir baskı kurmak istediklerini gösteriyor. Kürt Halk Önderi ve HDP’ye teşekkür edeceklerine suçlamaları, aslında Kürt sorununda bir çıkmazı yaşamaları, bunun sonucu da bölge politikalarının çökmesidir. Şimdi bunun öfkesiyle Kürt Halk Önderi ve HDP’ye saldırılıyor. Tayyip Erdoğan’dan başlamak üzere her AKP’li yönetici ağzını açtığında HDP’ye veryansın ediyor. Böylece gündem ve hedef saptırıp kendi suçlarının üstünü örtmeye çalışıyorlar.
İşin garibi Tayyip Erdoğan ve tüm AKP’liler HDP’lilere saldırmalarına rağmen HDP’lilerden ses çıkmıyor. Selahattin Demirtaş anlaşılmaz bir şekilde “Çözüm sürecinin selameti için susuyoruz ve karşılık vermiyoruz” diyor. Bu durum, psikolojik savaş harekatından çok etkilendiklerini, söz ve tutumlarını buna göre ayarladıklarını gösteriyor. Cevap vermesi gereken konularda susuyor. Böyle ne bir süreç olur ne de Kürt sorunu çözülür. Halkın demokratik iradesi ve tepkisi ortaya çıkmadan Türkiye’de Kürt sorununu çözecek adımlar atılamaz. Bu anlaşılmamışsa Türkiye tarihi ve siyasetinden hiçbir şey anlaşılmamış olur. Bu devletin Kürt soykırımı üzerine kurulduğunu anlamadan bu hükümete ve devlete karşı doğru tutum geliştirilemez. AKP Hükümeti, eski Kürt politikalarının çöktüğü yerde yeni bir Kürt politikası yürütmektedir. AKP zaten bu yeni rolü yerine getirdiğinden hükümettedir. Bu hükümet Çiller döneminin üslubu ve uygulaması içinde değil diyerek Kürt politikasının özde değiştiğini sanmak kendini kandırmaktır. Kürt Halk Önderi daha üç dört ay önce “Çiller-Erdoğan hükümeti arasındaki fark biri çözümden yana, diğeri karşı olmak arasında değildir; fark yöntemdedir” diyerek bu gerçekliği ortaya koymuştur. Zaten zaman her zaman yöntem değişikliğini getirir. Kırk yıllık mücadeleden sonra Türk devletinin yöntem değiştirdiğini anlamazsak kırk yıllık mücadelenin gücünü de göremeyiz. Bu açıdan öze değil, biçime ve söze bakmak kendini kandırmaktır.
AKP’nin psikolojik savaş şirretinden ürkerek sessiz kalmak hiçbir sürece katkı sunmaz. Hatta mevcut politikalarını sürdürmesine yol açmak olur. Kuşkusuz AKP’nin her sözüne cevap yetiştirmek iyi bir politik tarz değildir. Bu tarz da doğru değildir; ancak bazı konular vardır ki sessiz kalmak, psikolojik savaş söylemlerini bir gerçekmiş gibi kabul görmesine fırsat verir. Nitekim böyle olmaktadır. Kobanê’yi destekleme eylemlerinde onlarca Kürt yurtseveri katledildiği halde bu bile doğru dürüst gündemleştirip toplum gerektiği kadar aydınlatılmamıştır. Birçok yerde Hüda-Par’lılar Kürt yurtseverlere saldırıp katlettiği halde sürekli HDP’liler suçlanmaktadır. Bu çevrelerin basını gece gündüz HDP’yi hedef göstermektedir. Sürekli bir çatışma zemini yaratmaya çalışmaktadır. AKP polisinin kurşunuyla birçok ölüm olmuşken HDP’yi suçlamaktadırlar. Faşistlerin ve IŞİD taraftarlarının katlettiği birçok insan varken HDP’liler suçlanmaktadır. Bu propagandalar ve hükümetin psikolojik savaş saldırılarının altında bir savunma pozisyonunda kalınmaktadır. Bunun sonucunda tek taraflı bir kara propaganda mekanizması çalışmaktadır. AKP Hükümeti’nin sözcülerinin hiçbirisinin söylemi ve pratiği bir çözüm iradesi ve dili ortaya koyduğuna hiç şahit olmadık. Onlara göre hep kendileri suçlamalı, konuşmalı, başkaları da susmalıdır.
Her gün onlarca insan tutuklanırken susmak, her şeyden önce HDP’nin varlık nedenine aykırıdır. Her canlı kendisini yok etmek isteyene karşı tepki gösterir ve direnir. HDP halkların iradesidir ama halkın iradesi kırılmak ve ezilmek istenirken HDP tutuklamalara karşı bile bir tepki göstermiyor. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle olunca HDP’nin göstermesi gereken tepkiyi ve açıklamayı KCK yapıyor. AKP’ye ve yetkililerinin açıklamalarına en başta da HDP’lilerin tepki vermesi gerekmez mi? Sanki bu tutuklamalar meşru ve normalmiş gibi sessiz kalınıyor. Hükümete bu tutuklamaların olduğu yerde çözüm iradesi ve çözüm sürecinden söz edemezsiniz denilemiyor. Böyle yapılmaması sürece de, hükümete de, yapılan görüşmelere de, doğru yaklaşmamaktır. Eğer bir provokasyon varsa o da bu tutuklamalardır. Yüzlerce tutuklamadan daha büyük provokasyon olabilir mi? Sadece ölümler mi provokasyon oluyor? Kaldı ki bu ölümlerin sorumlusu da hükümettir. Bir zamanlar Mehdi Eker’in “Biz 1990’lı yıllar gibi öldürmüyoruz, sadece tutukluyoruz” demesi şimdi normal hale gelmiş oluyor. Yoğun tutuklamalar 1990’lı yılların yöntem değiştirerek pratikleşmesi oluyor. Artık öyle yoğun öldürmeler yapılamıyor. Çünkü 1990’lı yılların yöntemleri çökmüştür. Zaten “Biz bu işleri daha iyi biliyoruz” derken AKP’nin kastettiği de yöntem değişikliğidir.
Kürt Halk Önderi yıllardır BDP’yi siyasi soykırım operasyonlarına karşı çıkmamakla, bu tutuklamaları engellememekle eleştirmiştir. Bu tutuklamaların engellenmediği yerde çözüm süreci olamayacağını vurgulamıştır. Şimdi de 2009, 2010 ve 2011 yıllarındaki siyasi soykırım operasyonları tekrarlanmaktadır. HDP hiçbir şey yapamıyorsa bu tutuklamalara karşı tepki koyar ve direniş gösterir. Çünkü bu, kendisinin varlık sebebidir. ,
Çözüm süreci, karakol yapmak, askeri amaçlı yol ve baraj yapmak değildir. Operasyon yapıp gerilla katletmek değildir. Asker ve polis insanları katlediyor; bu normal oluyor, ama buna misilleme yapıldığında ise provokasyon! Böyle çarpık bir anlayış olamaz. Son iki yıllık çatışmasızlık ortamında AKP Hükümeti’nin çatışmasızlığı yüzlerce kez ihlal ettiği bilinmektedir. Bu iki yılı özel savaşı yoğunlaştırma, halkın örgütlülüğü ve direnişini kırma ve kültürel soykırımcı sömürgeciliği yeniden inşa etme doğrultusunda kullanmıştır. Eğer iki yılda çatışmasızlığa rağmen bir çözüm adımı atılmamışsa nedeni budur. Hükümet her şeyden önce bu iki yılı kötü kullanmasının hesabını vermelidir. Hükümetten bunun hesabı sorulmalıdır.
Kağızman’da üç gerilla katlediliyor. Bu, normal karşılanıyor. Bu katletmelerinin hesabı hükümetten sorulmazsa, her saldırı karşısında gerilla da misilleme hakkını kullanır. Bu durumların olmaması için “ben devletim, vururum, kimse de buna itiraz edemez, ses çıkaramaz” anlayışının bırakılması lazım. Bu anlayış bırakılmazsa bu tür olayların önü alınamaz. Çatışmasızlığın tek taraflı yürümesi nerede görülmüştür? Bu tür olayların olmaması için gerilla çekilsin ve silah bıraksın demek ise çözümsüzlüğün başka bir ifadesidir.
Türk devletinin Kürtlere ve Kürt sorununun çözümüne yaklaşımını değiştirmesi gerekir. Hegemonik zihniyeti bırakmaz, sömürgeci egemenlik kompleksini sürdürürse hiçbir sorunu çözemez. Demokratik siyasi alanın bu zihniyeti değiştirme mücadelesi vermesi ve bu zihniyete boyun eğmemesi gerekir. Demokrasi en başta da hegemonik zihniyetin değişmesiyle gerçekleşir. Bunun için de AKP’nin karakterinin iyi tanınması gerekir. Yaklaşımlar, AKP’nin karakterinin iyi tanınmadığını gösteriyor. Psikolojik savaş altında gerçekler iyi görülmüyor, bu nedenle tutumlar da doğru ve etkili olmuyor.
Şu anda HDP’nin siyasi etkinliği zayıftır. Arada sırada açıklama yapmak yetmiyor. Örgütlü ve planlı bir çalışma gerekiyor. Kimlere, nerede, nasıl cevap verileceği de belli değil. Örgütlü bir tutum yerine, herkes istediği zaman konuşuyor ya da konuşmuyor. Halbuki siyaset aynı zamanda konuşmaların nasıl ve hangi içerikte yapılacağının da örgütlenmesidir. AKP’liler her gün konuşuyor. Her gün çeşitli konularda tutumunu ortaya koyuyor, gündemi boş bırakmıyor. Ama HDP’nin böyle bir planlama ve uygulaması yok. Bu nedenle AKP’nin ve diğer HDP karşıtlarının propaganda ve psikolojik savaşı etkili oluyor. Buna bir an önce çözüm bulunması lazım.
(Yeni Özgür Politika – 28 Ekim 2014 – M. Delila)